Ana oğul uzun bir sure hiç konuşmadan divanda yan yana oturdular. Bahçedeki ağaçlara kargalar gürültüyle konup kalkıyorlardı. (Aynı şeyi Kolağası Kamil’in çocukluğundan beri yapıyorlardı.) (Veba Geceleri, s. 87)
Bir ‘eleştirmen’, bu cümlelerden hareketle soruyor: ‘Küçükken kargaları kovalardı detayına bile yer vererek Atatürk’le alay ettiğini tartışmasız hale getiren Orhan Pamuk’un niyeti ve amacı nedir?’ Bir başkası, bu romanın ‘Türk milleti üzerine kurulan asıl büyük senaryonun fragmanı’ olduğunu ilan ediyor.
Bu şahısların hayal ile gerçeklik ayrımını kaybetmiş ruh hastaları oldukları anlaşılıyor. Peki, bu patolojiye düşmemek adına; Minger ülkesinin hayali bir ada olması, romandaki bütün karakterlerin de kurmaca olmasından hareketle, tarihsel olgular ve karakterlerle anlatılan hikaye arasında kurulacak her türlü benzerliğin saçmalıktan ibaret olduğunu kabullenmek mi gerekiyor? Öyle ya, roman dönemi çerçevesindeki gerçeklikle uyumlu tek kişi Abdülhamit’tir ki o da zaten ‘Büyük Öteki’ işlevi hasebiyle mevcut değildir. Tarihsel gerçeklikle örtüşen tek karakter olan Kimyager Bonkowski Paşa’nın ise romandaki hayat hikayesi büyük ölçüde doğru olmakla birlikte, paşanın ölüm tarihi ve ölüm nedeni anlatılanla uyuşmamaktadır. Ama edebi bir eserden tarih dersi beklemek için zaten TRT dizisi izleyicisi olmak gerekir. O halde Veba Geceleri’nin tarihsel malzemeyi kullanımına, tarih anlatıları ve tarihsel kişilikler yordamıyla ne yaptığına dikkatle bakmak gerekir.
Birkaç örnek: Dönemin tarihini bilenlere, ‘kolağası’ rütbesi Kemal’i değil Resneli Niyazi’yi çağrıştıracaktır. Kolağası Niyazi’nin emrindeki kuvvetlerle birlikte dağa çıkması, ‘hürriyet’ hareketinin başlangıcı olmuştu. Kamil’in tuhaf postane baskını ise, Manastır Telgrafhanesi’nde gerçekleşen ve Abdülhamit’i dize getiren Şemsi Paşa suikastına gönderme olmalı. Siyasal düşünce tarihi çerçevesinde Arkeolog Selim Sahir Bey karakteri içinde hem Yusuf Akçura hem de Zeki Velidi Togan vardır. Kamil’in Ermeni eczanesi bayrağından milli sembol çıkarması ise, Kemalizmin oluşumunda Agop Martayan’ın (Dilaçar) rolünü bilenleri gülümsetecek bir ayrıntıdır. Veba Geceleri, tarihsel vakaların alegorileri kadar tarihsel şahsiyetlerin metaforik bileşimleriyle de doludur. Söz konusu olan ‘gerçek’ olay ve kişilerle örtüşme değil, bir olaylar yumağı ve kişilikler manzumesi içinden yapılan kurgunun ve anlatının estetiğidir.
Pamuk’un Veba Geceleri, bir yönüyle Boris Pasternak’ın Doktor Jivago’sunu andırır. Oradaki Strelnikov karakteri birçok düz okur için, iç savaşta zırhlı tren içinde cepheden cepheye koşan Kızıl Ordu komutanı olmasından hareketle, Troçki’nin kurgusal yansımasıdır. Oysa yazar, bu karakterin gençlik arkadaşı Minchakleviç’e dayandığını söylemiştir. Daha genel bir bakış, Bolşevik iktidarın eleştirisini görecektir. Ama Strelnikov, şu ya da bu kişi değil, muhalif iken mütevazı demokrat, iktidar iken ukala ve acımasız diktatör olabilen insan doğasına içkin güç istencinin edebi temsilidir. Kamil ise a la turca ‘kurtarıcı’ arketipi olarak karşımızdadır.
Bir bahar sabahı eğer Kolağası Kamil, Osmanlı yönetimi tarafından tahsis edilmiş bir gemiden Minger Adası’na iniyorsa, anlatılan hikayeden bir ‘ulusal alegori’ beklemek yanlış olmayacaktır. Sonraki gelişmeler, kısmen bu beklentiyi doğrular. Yanlışın, bir roman karakteri olan Kamil’in aslında tenzili rütbeye uğramış Kemal olduğu sanrısı temelinde Orhan Pamuk’un Veba Geceleri üzerine edebi ya da politik herhangi bir eleştiri kurmaya çalışmak olduğu anlaşılıyor. Zaten yukarıdaki yorumları yapanların edebiyattan anladıkları söylenemez. Siyaset bahsinden ise tek anladıkları şeyin ‘provokasyon’ olduğu biliniyor.
O halde, soruyu sahiplerine çevirip sormak gerekiyor: Bu ‘eleştirmenlerin’ niyeti ve amacı nedir?