Erdoğanist hizipler arasında güç mücadelesi kızışadursun, harareti düşürecek çözümler de üretiliyor. Fehmi Koru’nun Gül formülü, bunlar arasında en bilineni. Buna göre Abdullah Gül, muhalefetin de kabullendiği ortak cumhurbaşkanı adayı olarak sahneye çıkacak
Çarşamba günü vefat etmiş olduğu iddia edilen Erdoğan’ın Cuma günü ip atlıyor, top oynuyor, kurdele kesiyor ve muhalefete sataşmayı da ihmal etmiyor vaziyetteki görüntüleri analize şayandır. Bunun Erdoğan’ın iradesiyle gerçekleşen bir ‘geri dönüş’ hamlesi olduğunu söylemek zor. Daha çok iletişim başkanlığı başkanının zorladığı son bir halkla ilişkiler girişimi izlenimi veriyor.
Zahiri olanın ‘batıni’ veçhesinde ise, aslında son Roma buluşmasının, mutlu pozlara rağmen Erdoğan’ın ABD yönetimi tarafından gözden çıkarılışının ilanıyla sonuçlanmış olduğu anlaşılıyor. Rojava için yeşil ışık yok ve Qamışlo’da üslenen Rus jetleri hesaba katıldığında yeniden bir Soçi ziyareti talebinde bulunmanın da bir anlamı olmayacak. Bütün otokratik rejimlerin kaderinde yazdığı üzere savaş çıkaramayınca düşmek kaçınılmaz oluyor. Siha satışları da millet bahçesinde basket atışları da nafile. Erdoğan’ın sağlığı nasıldır bilmek mümkün değil ama bir devir artık kapanmış, vade dolmuş; öyle anlaşılıyor.
İçeride ise Jandarma ve Sahil Güvenlik komutanlıklarının İçişleri Bakanlığı’ndan alınarak yeniden Genelkurmay’a bağlanması talebi, geçiş sürecinde kriz yönetiminin başında Hulusi Akar’ın mı yoksa Süleyman Soylu’nun mu olacağını belirleyecek. Kırk katır mı kırk satır mı misali: Biri bütün faşistliğine rağmen son tahlilde sivil ve öteki bütün oportünistliğine rağmen son tahlilde ordu mensubu. Üçüncü taraf, son hafta içinde Bilal Erdoğan’ın ‘uçuyoruz; ihracat şampiyonu olacağız’ gibi eniştesine yakışan lafları ediyor oluşunda kendini gösterdi. Belli ki ‘hanedan’ da, post-Erdoğan sürecin dizginlerini tamamen elinden bırakmamakta direnecek.
Kulisler, ortalıkta görünmemekle birlikte bir TRT dizisiyle teşkilatının promosyonunu yapmakta olan Hakan Fidan’ın da muhtemelen Akar cephesinde bu çok taraflı iktidar mücadelesinde boy göstereceğine işaret ediyor. Güçler dengesinin emniyet ve genelkurmay arasında kilitlenmesi durumunda, saraya bağlı paramiliter SADAT müfrezelerinin tayin edici rol oynayacağı düşünülüyor. Bu çerçevede, İbrahim Kalın ve Fuat Oktay gibi saray memurları yanında Numan Kurtulmuş gibi siyasi figürlerin de ‘geçiş süreci’ içindeki tavırları önem kazanıyor.
Erdoğanist hizipler arasında güç mücadelesi kızışadursun, harareti düşürecek çözümler de üretiliyor. Fehmi Koru’nun Gül formülü, bunlar arasında en bilineni. Buna göre Abdullah Gül, muhalefetin de kabullendiği ortak cumhurbaşkanı adayı olarak sahneye çıkacak ve post-Erdoğan siyaset mimarisini oluşturma sürecini yönetecek. Gül’ün Koru üzerinden verdiği başlıca taahhüt, Erdoğan ve ailesinin yargılanıp cezalandırılmadan ve edindiği servette fazla bir kayba uğramadan saraydan çıkarılması.
Millet İttifakı cephesinde de değişim rüzgârı içinde kendini konumlandırma yönünde yeni hamleler gözleniyor. Geçtiğimiz haftaki grup konuşmalarının değişen tonu, ‘derin yapı’dan icazet arayışına işaret ediyor. Meral Akşener, PKK ile HDP’nin aynı olduğu yolundaki resmi nakaratı tekrarlama ihtiyacı duyarken Kemal Kılıçdaroğlu, nöbetçilerin ve muhafızların başına geçerek Kandil’i dümdüz ediyor. Oysa çok değil birkaç hafta önce her ikisi de HDP ile birlikte Kürt sorununu çözme iradesi beyan etmişlerdi. Demokrasi değil, güçlendirilmiş parlamenter faşizm peşinde oldukları anlaşılıyor.
Bu kirli savaş meydanının dışında bir tek güç var: Önderliği ve kadroları beş yıldır siyasi rehine olarak tutulan Halkların Demokratik Partisi. HDP’nin Eylül ayında yayınladığı on bir maddelik Tutum Belgesi, barış, demokrasi ve eşitlik ilkeleri çerçevesinde bir yeniden-inşa sürecinin ana hatlarını çiziyor. Faşizmin, gün be gün dökülüşüne tanık olduğumuz bir beden nezdinde çökmekte olanının da, farklı güçler ve şahsiyetler dengesi içinde gelmekte olanının da karşısında siyasal direnişin barikatlarını örüyor.