Bir mafya patronu kirli çamaşırları sokağa asarken, o çamaşırların iğrenç görüntüleri ile iğrenç kokularına maruz kaldık. Bu gelişme, herhangi bir şeyin çürümeye yüz tuttuğunda değişik biçimlerde kendini gösterdiğini hatırlamamızı sağladı. Çoktan ölmüş, ancak farkına varamadığımız bir organizmanın çürürken çevresine yaydığı koku, çürüğün daha net görülmesini sağladı. Çürümenin bir tahtada başlaması halinde, içindeki kurtçukların tahtayı kemirirken çıkardıkları seslerden de çürümeyi anlayabiliriz.
Çürüme ileri boyutalara vardığında ise çürüyen şeyin her noktasında farklı değişimleri izleriz. Bu durumda çürüyen şeyin artık iler tutar bir yanı olmadığını ve çürüyen her neyse çöpe atmak dışında bizim için başkaca bir seçenek kalmadığını anlarız. Bugün içinde yaşadığımız dünya ve dolayısıyla Türkiye uzun zamandır kurtçuklar tarafından kemirilerek içi boşaltılmış çürük bir keresteye dönüşmüş durumda.
Her yerinden pislik akan, nereye tutunmaya çalışsan elinde kalan kapitalizm bir bütün olarak, bir çürük elmanın çürük kısmının atılarak kalanından yararlanabilme olasılığını çoktan yitirmiş durumda ve bu nedenle topyekun çöplüğe gönderilmesi yaşam için çok önemli bir gereklilik. Çürüyen şeylerin genellikle farklı yüzeylere sahip görüntüleri vardır.
Şeyin bir yanına baktığımızda farklı bir yüzey, diğer tarafına baktığımızda ise başka bir yüzeyle karşılaşırız. Bu karşılaşma noktasında daha az çürüyen yüz ile daha çok çürümüş olan diğer yüz arasında bir seçim yapılmaz ve bu ikiyüzlü çürük nesnenin içeriden tamamen çürümeye yüz tuttuğu gerçeğini ortadan kaldırmayacağı gibi çürüyen şeyin çöpe atılması gerekir.
Nesneler birbiriyle konuşabilseydi eğer, kendi çürümüşlüğünü görmeyip ya da görmezden gelip karşısındaki nesnenin çürüdüğünü iddia eder, diğeri ise aksine çürüyen sensin diye yanıt verebilirdi. Bunun canlı örnekleriyle bütün dünyada karşılaşmak mümkün. Özellikle ülkeler arasında bu gerçekle sık sık yüz yüze kalmaktayız. Örneğin İsrail’in Filistin halkına reva gördüğüne Türkiye tepki koyarken, İsrail ise Türkiye’de Kürt halkına reva görülene tepki gösterebilmektedir.
Yukarıda belirttiğimiz gibi kendi çürümüşlüğünü görmezden gelip karşısındaki çürümeye işaret ederek, çürümeyi gözlerden ırak tutup saklama çabası yaşanmaktadır. Bu durum gerçekte saklanamamaktadır ama çürüme öyle boyutlara varmış durumdaki bu çürüme halkın ve sisteme muhalif olanların bir kısmını da içererek genişleyebilmektedir.
Filistin halkının haklı davasının yanında olduğunu haykırabilenlerin içeride Kürt halkının haklı davasını görmezden gelmeleri anlaşılmaz gibi gelebilir. Ancak bu durum çürümenin genişleyebildiği noktayı göstermektedir. Mevcut iktidara yamanmış olanların dışında iktidara muhalif (hatta bazı sosyalistlerde!) olanların da benzer bir pozisyon alıyor olması çürümenin çok yönlü olabildiğini göstermektedir. Koca pankartlar asıp ‘Filistin halkının yanındayız’ yazanların bugüne kadar Kürtlerle ilgili benzer bir çıkış yapmamış olmaları bu çürümüşlüğe işaret etmektedir.
Yaşamımızın her alanında bu çürümeye örnek birçok gelişme yaşanmaktadır. Örneğin, Türkiye’de işsizliğin nedeni olarak Suriyelileri gösterenler, Almanya’da Türkiyelilere yönelik benzer yaklaşımlar gösterenlere karşı farklı bir tutum izlerler. Bazıları ormanların ve doğanın katliamını izleyip sessiz kalırken, evinin çevresinde bir ağacın kesilmesine karşı harekete geçerler. Oysa Suriyeliyle Almanya’da yaşayan Türkiyeli ve ormanların katledilmesiyle, bir ağacın kesilmesi arasında hiçbir fark yoktur ve bu gerçekten uzaklaşarak yaşama yabancılaşanlar çürüyen sistemin pisliklerini de görmezden gelebilmektedirler.
Tepkimiz bir duyarlılıksa eğer bir ayrım yapamayız. Ayrım yapıyorsak, çok yönlü çürümenin sadece bir parçası olduğumuz gerçeği açığa çıkar. Filistin halkının onurlu direnişi karşısında tepkisiz kalmak bir çürümeyi gösterirken, Kürt halkının özgürlük taleplerine karşı üç maymunu oynamak ise çürümenin daniskasıdır.