Psikolojik savaşın en sinsi yöntemi, kamuoyunu en büyük tepkiyi toplayacak olan “haberlere alıştırmaktır.”
PKK Önderi Abdullah Öcalan’la ilgili bu “habere alıştırma” yöntemi yıllardır kullanılıyor. Son haber ise bu “habere alıştırmanın” en tehlikelisidir. Çünkü burada artık “ölüm haberine alıştırma” aşamasına geçilmiştir.
Peş peşe gerçekte “yalan” olan “alıştırma haberlerinin” yıkıcı sonuçları olur.
Bir tek amacı vardır: Tepkiyi “yormak.” İlk “haber alıştırma” haberi toplumda infial yaratır. Sonra haber yalanlanır. Derken bir başka “haber alıştırma” haberi yayılır. Yeni bir tepki dalgası yükselir.
Beklerler. Bir daha aynı yola başvururlar.
Sosyal psikoloji uzmanları, bu tepki dalgalarının “toplumsal yorgunluk” yaratacağını bilir.
Bir de peş peşe “yalan” haberler, bir süre sonra “habere alışma” eğilimi yaratır. Kitleler, örgütlerin tüm çabalarına karşın bu “alışma” hali yüzünden “spontan tepki” göstermekte geriler. Giderek beşinci, onuncu “alıştırma haberi”ne kitleden kopuk örgütlü azınlıklar, örgüt kararıyla tepki gösterir.
Tepkiler giderek marjinalleşir.
İlk “alıştırma haberine” milyonlar tepki verirken, sayılar bine ve zamanla yüzlere iner.
Halk bu yöntemi şu Corona günlerindeki sayılarla oynayanların şahsında test etmiştir. Soma’da da, depremlerde de sayıları gıdım gıdım yayınlama yöntemini herkes bilir. Yüksek Seçim Kurulu’nun “seçim sonuçlarını” verme yöntemine tüm Türkiye şahit olmuştur.
Derin devletin ve psikolojik savaş uzmanlarının “habere alıştırma” yöntemi, gerçekte “cinayete alıştırma” yöntemidir. Doğabilecek tepkilerin gücünü ölçerler. Dünya durumuna bakarlar. Ülkenin durumuna bakarlar. Muhalefetin nabzına bakarlar. Durum altından kalkamayacakları kadar kötüyse “cinayeti” ertelerler. Fırsat bulurlarsa harekete geçerler.
“Suikast” yaparlar. Önce gerçek olan haberi yayarlar: “Öldü” derler.
Tepkiler örgütlenemeden “ölmedi” diye gerçek haberi yalanlarlar. Tepkiler duraklar.
Ardından “suikast değil, kalp krizi, hasta yoğun bakımda” diye bir uydurma haber daha yayınlarlar. Bir ara “doktor” kılığında bir derin devlet adamı “hastanın durumu iyiye gidiyor” diye demeç verir.
Sonra iş uzatılır: “Durumu kritik”…”İlk yaşam tepkilerini verdi”. “Komada”. “Çıktı”. “Tekrar girdi…”
Duruma göre bu “ölüme alıştırma haberleri” birbirini günlerce, belki haftalarca, hatta aylarca izleyebilir. Denetlenemeyen İmralı sisteminde bunlar mümkündür.
Burada toplumsal psikoloji açısından ne yapılmalıdır?
Kitleleri “kaygılı seyirciler” olmaktan çıkarmak ilk ve en önemli iştir. “Öcalan’ın durumu ne?” diye sormak ve bunun yanıtını istemek yerine, tek bir hedefe kilitlenmek gerekir: Öcalan konuşsun. Biricik talep budur. Rejimin bu konuda yayacağı hiçbir habere bakılmamalıdır. Öcalan’ın yaşadığı ancak onun tarafından kanıtlanır.
Bu tehlikeli “habere alıştırma” yöntemini geriletmek için, “Öcalan konuşsun” kampanyası büyük bir titizlikle planlanmalıdır. Kampanyaya “Türk gibi başlayıp, Türk gibi bitirmek” ne yazık ki, Kürt muhalefetine de bulaşmıştır. En son yapılacağı en başta yapmak, sonra yavaş yavaş kampanyayı sönümlendirmek.
Kampanya önce bütün imkanlar kullanılarak “kitleleri aydınlatmakla” başlamalı, sonra konuya ilişkin ittifaklar güçlendirilmeli. Tepkisel eylemler belirli bir takvime göre aşama aşama yükseltilmeli. Kitlelerin enerjisi bir kerede harcanmamalı, adım adım biriktirilmeli, bir bakıma kitleler “son maç için idman sürecinde” örgütlenmeli ve kampanya başarıya en yakın bir anda zirve yapmalı. Biriken enerji milyonları harekete geçirmeli.
Bilineni tekrar ettiğimin farkındayım ve baskı koşullarında böyle planlı eylemler kolay değildir. Biliyorum. Ama barışçı bir kampanya başka türlü başarıya ulaşamaz.
Öcalan’ın can güvenliği yalnız Kürt halkı için değil, tüm Türkiye’nin geleceği için hayati önemdedir. Onun canına yönelik herhangi bir teşebbüs Türkiye’yi yangın yerine çevirir. Ve bu yangından zaten “yakılmış” Kürt coğrafyasından da fazla demokrasi bekleyen Türk halkı zarar görür.
Çünkü böyle bir “mel’un” teşebbüsün amacı, henüz bir kaostan demokratik ve barışçı yöntemlerle çıkış için örgütsel ve politik hazırlığı olmayan muhalefete karşı yeni bir “Allah’ın lütfu” icat etmek olabilir.
Bu defa kaostan “seçimli, meclisli, muhalefetli faşizmden”, “seçimsiz, meclissiz, muhalefetsiz faşizme” geçme ihtimali vardır. O nedenle tüm muhalefet İmralı’da muhtemel bir “sukasti” önlemek için HDP’yle işbirliği yapmalıdır.