Eğer İzmir’deki vahşi saldırı ve cinayet “HDP’ye karşı yapılmış bir provokasyondur” dersek buradan çıkarılacak sonuç “aman provokasyona gelmeyelim” olur.
“HDP’ye karşı yapılmış bir provokasyon” cümlesinin anlamı, “bizi kışkırtmak, tepki göstermemizi, eyleme geçmemizi istiyorlar”dan başka bir şey olmaz. Bunun da arkası “provokasyona gelir tepki gösterirsek, hele eyleme geçersek bizi kırıp geçirecekler” şeklindeki bir cümleyle gelir.
Saldırının amacı, kriz içindeki rejime karşı halk hareketinin yükselmesini devlet terörüyle önceden bastırmaktır. Halkı yıldırmaktır. Kitlelerin yüzbinler, milyonlar halinde sokağa çıkmasını “önleyici kanlı terörle” doğmadan boğmaktır.
Rejim demokrasi güçlerini provoke ederek “önce sokağa çıkartıp, sonra kanlı bir şekilde bastırmak ve bu kaostan yararlanarak iktidarını sürdürmek” gibi bir taktik uygulayabilir mi?
Uygulayamaz. Çünkü artık böyle bir taktik uygulayacak güce sahip değildir.
Bugünkü iç ve dış koşullarda tüm muhalefetin eş zamanlı kitlesel protestosunu daha önce uyguladığı yöntemlerle bastırmaya kalkıştığında devlet aygıtı bütünlüğünü koruyamaz.
Çünkü rejim artık NATO’ya “teslim” olmuştur. Yeni soğuk savaşta Rusya, Çin ve İran’a karşı Pentagon’un hizmetine girmektedir. Bu durumda onun “ittifak” sistemi parçalanacaktır. Avrasyacı unsurlarla Amerikancı unsurlar arasındaki geçici birlik dağılacaktır. Erdoğancı unsurlar arasında tereddütler büyüyecek, bütün klikler Erdoğan sonrasında kendi konumlarını korumak için kıyasıya mücadele edeceklerdir.
Silahlı bürokrasi artık halkın karşısına yekpare olarak çıkamayacaktır. Gelecekte yargılanma korkusu daha şimdiden tepe kadrolarını paniğe düşürmektedir.
“Kaos” yaratarak demokratik güçleri dağıtmak artık geçmişte olduğu gibi mümkün olmayacaktır. Ekonomik kriz rejimin toplumsal tabanını ve seçmen kitlesini büyük bir hızla eritmektedir.
Erdoğan rejimi içeride kitlelerin eylemine dayanan bir muhalefetin var olmayışı ve dışarıda küresel güçlerin “alternatifi” olmadığı için ayakta durmaktadır.
Kitlelerin eylemine dayanan bir muhalefet ortaya çıktığı ve Erdoğan’ın alternatifi bir siyasi hareket örgütlendiği zaman, rejim bütün dış desteğini kaybedecektir. Hiçbir devlet geleceği olmayan bir diktatörle soğuk savaş gibi çetin ve tehlikelerle dolu bir yolda yürümeyecektir.
Bütün bunlar rejimin “kaos” yaratarak ayakta kalma imkanlarının olmadığını gösteriyor. Rejim halkı kışkırtıp sokağa çıkartarak ezmek gibi bir güce artık sahip değildir. O nedenle “önleyici devlet terörüyle” kitlelerin harekete geçmesini önlemek amacıyla İzmir’deki gibi yıldırma eylemlerine girişmekte ve bir toplumsal hareketlenme ya da patlama durumunda HDP’nin örgütlü bir öncü rol oynamasını bu partiyi kapatarak önleme hesapları yapmaktadır.
Muhalefetin etkili bir şekilde TBMM dışında harekete geçmesini önleyerek zaman kazanmaya çalışmaktadır. “Rusya ile ABD” arasındaki dengeyle oynama dönemi sona ermiş, rejim ABD’ye teslim olmuş, ancak NATO ittifakı içinde istikrarlı bir konuma henüz ulaşamamıştır. Rejim örneğin Rusya, Çin ve İran’a karşı Afganistan’da rol oynama karşılığında tam destek alabilmek için şu anda sadece zaman kazanmaya çalışıyor.
Rejime bu zamanı tanımak soğuk savaş sürecinde tüm Türkiye’yi tehlikeye atmak demektir. Afganistan, Suriye bataklığına benzemez. Bu defa Türkiye Talibanlaşma tehlikesiyle yüz yüze gelir. Şii İran’la Sünni Türkiye ve Afganistan arasında çatışma ihtimali büyüktür. Afganistan Türk devleti için son savaş alanı olur.
Ne yapmalı?
Rejime zaman tanımadan harekete geçilmelidir. HDP ve özellikle onun sosyalist bileşenleri CHP tabanını uyarmalı, bu tabanın CHP’yi TBMM’den çekilmeye zorlaması için var güçle aydınlatıcı çalışmalar, örgütlenmeler yapmalıdır.
Muhalefet bir bütün halinde Sedat Peker’in açıklamalarıyla iç yüzü ortaya çıkan Erdoğan’ı, Soylu’yu, Akar’ı ve Fidan’ı istifaya zorlamalı, birkaç hafta için istifa etmedikleri durumda TBMM’den çekileceğini ilan etmelidir.
Böyle bir hamle rejimi temelinden sarsar. İç ayrışmasını derinleştirir, dış desteklerini zayıflatır, böyle bir çıkışa rejim dayanamaz.
Muhalefete “ihtilalci” bir yol tavsiye etmediğimiz açıktır. TBMM’ye katılmak gibi, TBMM’den çekilmek de demokratik ve meşru bir adımdır. Yasaldır. Sivil itaatsizliğin en haklı adımıdır.
“Seninle parlamentoculuk oyunu oynamıyorum” demek, sürekli faul yapan bir takıma seninle top oynamıyorum demek kadar basit ve itirazı mümkün olmayan bir yoldur.
CHP “darbe” yapma imkanını çoktan kaybetti. “İhtilal” yapacak bir parti de değil. Yapacağı iş “ya istifa edin, ya da ben bu berbat oyunda yokum” demekten ibarettir.
Gerisini halk getirecektir.