Erdoğan’ın çevirdiği ‘aşık ile maşuk’ filmini artık kimse seyretmemeli. Çünkü bu filmde gördükleriniz, senarist ve rejisörün size göstermek istedikleridir. Kameranın arkasındaki manzara bambaşka.
“Biden Erdoğan’la görüşecek mi?” Roma zirvesinin yapıldığı güne kadar kamuoyu bu soruyla meşgul edildi. “Görüşecek” diyenler… “Görüşmeyecek” diyenler…
Bir “iddaa” bahis kumarı oynar gibi ya da “papatya falı” açar gibi “görüşecek mi, görüşmeyecek mi?” diye sayıklayan sayıklayana…
Ne oldu? Görünüşe bakılırsa “görüşmeyecek” diyenler kaybetti, “görüşecek” diyenler kazandı.
Daha önce ise BM toplantısına giden Erdoğan’ın Biden’la görüşüp görüşmeyeceği “bahsinde” “görüşmeyecek” diyenler kazanmıştı, “görüşecek” diyenler kaybetmişti.
“Zenginin parası züğürdün dilini” nasıl yorarsa, bu Biden-Erdoğan görüşmesinin “heyecanı” da şu sırada yaklaşık yüzde elli doğal gaz zammıyla “yanan” vatandaşı “dondurdu”.
Erdoğan’ın çevirdiği “aşık ile maşuk” filmini artık kimse seyretmemeli. Çünkü bu filmde gördükleriniz, senarist ve rejisörün size göstermek istedikleridir. Kameranın arkasındaki manzara bambaşka.
Roma’dan sonra ekranlarda “The End” yazdığını sansanız da, “aşık ile maşuk” ya da “aşk-ı memnu” filmi “dizi film”, devamı yarın. Siz kameranın arkasını görmeye çalışın.
Şöyle:
Türkiye “üçüncü dünya savaşında” yenildi. Hiçbir hedefine ulaşamadı. Döndü dolaştı sınırındaki Kürtlerin statü kazanmaması için tehlikeli bir savaşın içine hapsoldu. Bu bir.
İkincisi, her yenilen teslim olur. Türkiye Rusya’ya mı, yoksa ABD’ye mi teslim olacak sorusu giderek netlik kazandı. ABD’ye teslim olacak. (Kürtlerle savaş devam edecek; yenilen pehlivan savaşa doymaz.) Öyle olmasa Erdoğan Biden’la görüşme koparmak için dış dünyada istihza konusu olan böyle bir çabaya girmezdi. “Roma’da buluşamazsak Glasgow’da vuslat vaki olur inşallah” demezdi. Muradına erdi.
Üçüncüsü, vuslat tamam da, Erdoğan’ın direnişi (film icabı nazlanması) sürmekte. İktidarının korunması ve Kürtlere karşı savaşına destek verilmesi karşılığında teslim olacak. Zaman kazanma oyunu oynamakta. Bu da bölgede Rusya-ABD dengesi sayesinde mümkün olmakta. Teslim olma süreci uzamakta.
Dördüncüsü, Batı dünyası Erdoğan rejimine öldürücü darbe vurmayı düşünmüyor. Çünkü Millet İttifakı’nın şu haliyle Erdoğan sonrasında, ABD’nin kullanabileceği istikrarlı bir iktidar alternatifi olamadığını görüyor. Hatta diyebilirim ki, onlar için Erdoğan sonrasında bir “muhtıra”, “darbemsi” bir müdahale ya da düpedüz “darbe” ile iktidarı “kaosu önlemek, demokrasiyi rayları üstüne oturtmak ve NATO’ya matoya, ikili anlaşmalara, AB’ye, Avrupa Konseyi’ne bağlı kalmak” diye ele alacak olan Akar ve generalleri, sivil Millet İttifakı’ndan daha kullanışlı gelebilir. Ne de olsa “bizim oğlanlar” haline geleceklerdir.
Beşincisi, Batı dünyası güvenilir ve istikrarlı bir alternatif ortaya çıkmadan, Erdoğan’ı, Trump’ın ifadesiyle söyleyecek olursak, “mahvedecek” bir hamlenin Türkiye’yi de “mahvedeceğini” bildiği için ve “Erdoğan gidici, Türkiye kalıcı” özdeyişinin gereği olarak TC-ABD ve AB arasındaki gerilimi “kontrollü” tutmakta.
İşte seyrettiğiniz “aşık ile maşuk” filmi, bu nedenlerle uzadıkça uzayan, bıktırıcı bir “dizi film” haline geliyor.
ABD ve AB, Türkiye ile yaşadıkları sorunların temelinde ortaya çıkan krizi bilerek süründürüyor. Rejimi de öldürmeyip, süründürüyor. Türkiye’nin Erdoğan sonrası için “olgunlaşmasını”, Erdoğan sonrasında “kullanılır” hale gelmesini bekliyor.
Demek ki ortada bir film var. Ve bu filmde halk figüran bile değil. Seyirci.
Şimdi yapılması gereken halkın sinemayı terketmesini sağlamak. Muhalefete destek veren kitleler arasında bu filmin reklamını yapar gibi “ABD aslında Erdoğan’ı fena yapacak” türü sözüm ona umutlar yaymamak gerekiyor.
Erdoğan’ın bir yandan, Biden’ın diğer yandan krizi çekiştirip sündürmesine, birinin iktidardaki ömrünü uzatmak için, diğerinin Türkiye’yi en uygun anda ve en az hasarla kontrolüne almak için krizle oynamasına, bir görüşüp, bir görüşmemesine seyirci olmamak gerekiyor.
Onlar görüşe dursun, biz kendi işimize bakalım.
İşimiz ne?
Rejimin seçimle gitmemek için savaş çıkarması durumunda, örneğin SADAT’ın “kontrgerilla, sabotaj, suikast dersleri”ne karşı “kontrgerilla faaliyetini önleme, suikast ve sabotaj yeltenişini altetme derslerine” çalışmak. Özetle seçimi zorla kazanma yöntemlerini deşifre etmek.
Bu yapılınca bilin ki, kullanılacak bu yöntemlere “sahte meşruiyet” kazandırma imkanı kalmaz, bu da şu iki sonuçtan birini verir: Ya SADAT tipi ya da 7 Haziran-1 Kasım ya da 15 temmuz tipi kanlı oyunlar meşruiyet sağlanamadığı için önlenir, seçim güvenceye alınır; ya da rejim gözünü karartır ve dünya alemin meşru saymadığı, ve zaten sosyal temeli büsbütün daralan SADAT tipi ya da 7 Haziran-1 Kasım ya da 15 Temmuz gibi bir yola girildiğinde halk bu rejime son verir.
Önemli olan derse çalışmaktır. İlk ders “öz savunması olmayan canlılar evrim sürecinde tasfiye olur-Darwin ya da Öcalan” başlığını taşımaktadır.