Teolojik sistemlerde olduğu gibi, politik teolojik sistemler de akçeli işlerle hemhal olduğu oranda hızla çürür. Teoloji çürüdüğünde, spiritüalizm gibi paranormal aktiviteler yalnızca halk arasında değil, siyasi iktidar katında da yaygınlaşır. Ahali, loş odalarda gaipten haber almak için ruh çağırırken, siyasiler de, mitinglerde, Yenikapı Ruhu’nu, Kuvayi Milliye Ruhu’nu… çağırır(lar). Astroloji ya da cin-ruh işleri semavi dinler tarafından yasaklanmış olsa da Marks’ın deyimiyle, dini olanın dünyevileştiği, dünyevi olanın da dinselleştiği dünyada yalnızca bu dünyanın ilimlerine hükmetmek yetmez, gaipte neler oluyor (Örneğin: 128 Milyar dolar nerede?) bunu da bilmek, bildirme(me)k önemli…
Tabii gaipten haber almak, devletin derin/para-fizik taraflarını yönetmek önemli olsa da gene ruh çağırma metaforu üzerinden devam edersek, marifet cinleri çağırmak değil, onları geldiği yere gönderebilmektir; aslında 15 Temmuz sonrası Yenikapı’da çağrılan eski Türkiye’nin ruhlarını, belli ki rejim idare ve manipüle etmekte, Saray rejimine bağlamakta güçlük çekiyor.
AKP-MHP, Arap Baharı ve BOP hikayeleriyle birlikte, Katar-Mısır bloku üzerinden bir yandan Körfez dolarlarının bir yandan da IŞİD ile ortaklaşa gerçekleştirilen petrol ticaretinden elde ettiği yağlı parsanın keyfiyle, Azerbaycan’dan Suriye’ye, Irak’tan Libya’ya kadar mümkün olan her yerde provokatif faaliyetler ve yüzü savaşa dönük agresif dış politika yürüttü.
Böylelikle, iç politikada milli güvenlik, beka milliyetçiliği, dış politikada da Müslüman Kardeşler müktesebatına bağlı ümmetçilik sevdası ve hilafet hayalleri; trollerden, paramiliter sağ muhafazakar kitleye kadar oldukça geniş bir nüfusu, tek adamlık rejiminin etrafında konsolide etti.
Öte yandan, ABD seçimlerinin ardından dünyada kartların yeniden karılması, AB’nin ABD ile birlikte Türkiye’nin agresifliğini engellemek için yaptığı kimi girişimler; Çin-Rusya hattında özellikle Suriye üzerinden Ortadoğu’da, selefi terörüne hamilik edilmesine son verilmesine ilişkin ağır ihtarlar ve davulla zurnayla gidilen Libya seferinden sessizce dönülmesi, Mavi Vatan defterinin kapatılmasının iç siyasete çok önemli etkileri oldu/olacak gibi görünüyor.
Yenikapı’da çağrılan ruhların önemli bir bölüğü olan 90’lı yılların çeteleri, onların apoletlileri ve amiralleri, Kürt siyasetinin bastırılması, AB karşıtlığı görünümlü demokrasi düşmanlığı, Ortadoğu’nun kan gölüne çevrilmesi üzerinden paramiliter-çeteci arzularının tatmini gibi Cumhur İttifakı’nın bütün günahlarına ortak oldular. Dahası, Libya işgali ve Doğu Akdeniz’de başka marazlara yol açacak “Mavi Vatan” retoriği gene bu güruh tarafından uyduruldu…
Ama gelinen noktada, derin devletin ulusağcı bölüğünün rütbeli ruhlarına gerçekten ihtiyaç kalmamış gibi görünüyor. Rejimin de bu ruhları dağıtmaya mecali kalmamış olsa gerek ki, bir whatsapp grubunda, muhtemelen sarıklı amiral görüntüleri ile ajite edilmiş, dahası gene malum çevrelerin manipülasyonuna açık birtakım kişiler tarafından yazılmış A-4 tutarındaki bir duyuruyu, 27 Mayıs Darbesi’nin ruhuna dönüştürerek, ulusağcıların amiraller bölüğünden kurtulmaya çalışıyor. Gelinen noktada, bir zamanlar avcı olanlar belli ki artık yem olmuş durumdalar.
Saray tellalı Abdülkadir Selvi, Balyoz Davası dosyalarının yeniden ele alınacağını duyurdu, akabinde yandaşlar tarafından Türk dünyasının hakanı namı verilen ma’ruf mafya Sedat Peker’in çetesine büyük bir operasyon başladı; troller üzerinden amirallere yapılan tazyik de tam saha pres devam ediyor…
Hülasa, amirallerin Mavi Vatan’ı, bir zamanların Alamancı türküsünde denildiği gibi Acı Vatan’a dönüşmüş durumda. Ezilen halkların ensesinde boza pişirmek için Saray’a yarenlik yapan herkes bir gün “darbeci-terörist” vb. suçlamayla Acı Vatan’ı tadacaktır… Tek devlet, tek millet, tek dil, tek din… diyerek tekleyenlerin kaderinin tek adamın iki dudağı arasında olması tekçiliğin doğası gereğidir. Fakat halkların özgürlük mücadelesi Beştepe’den kesinlikle büyüktür.