Devlet Bahçeli’nin arzı, AKP Genel Başkanı’nın tensibiyle mafya lideri Alaattin Çakıcı uzun yıllardır hapis kaldığı lambadan (tarihe “Çakıcı Affı” olarak geçen) özel afla salıverildi. Tövbe etmiş bir mafya eskisi olarak değil, bizzat Rejimin gayrı meşru işlerinin başına geçmek üzere serbest kaldı. Dolayısıyla da bu işlere vekâleten bakan Sedat Peker’e “eğitimini tamamlamak üzere” gurbet yolları göründü. Vatansever işadamı rütbesi sökülen S. Peker’in kaderinde akademisyenlerin kanıyla duş almak değil, intikam ateşiyle yanıp tutuşurken, kadılardan adalet beklemek varmış.
Peker teoride pekiyi değil, cezaevinde okumak zorunda kaldığı iki kitaptan lügat parçalama girişimi İ. Tatlıses’in “O Solemio” söyleyişini çağrıştırıyor; ama pratiği iyi, 90’lara nur yağmaya devam ettikçe, yaptığı atarlar ortama neşe katıyor ve böylelikle yeni mesleği youtuberlıkta yıldızı parlıyor.
S. Peker, arkasında bıraktığı onlarca cinayeti, işkence ettiği insanları, haraç aldığı işyerlerini ve yönlendirdiği gayrimeşru trafikleri unutmuş, “Özel Harekâtçılar evime ayakkabılarıyla girdiler” diyerek insan haklarından dem vuruyor. Yıllardır devletin karanlık yüzünde ikamet ettiği için çok şey biliyor ve bildiklerinin deprem yaratacağını zannediyor. Devletin kara kutusu Mehmet Ağar’dan yeterince devlet dersi almadığı her halinden belli. Muhaliflerin özel hayatını “BBG Evi gibi” izleyen, kaşını oynatana dava açan devletin gerektiğinde kör-sağır-dilsiz olabileceğini unutuyor. Hâlbuki S. Peker bizzat işlediği suçları “düşünce özgürlüğü” diyerek örtbas eden savcılardan bir şeyler öğrenebilmeliydi.
Rejimin, Anayasa Mahkemesi’ni kapatmaktan bahsettiği, gölgeme bastın, ellerini arkadan bağladın, denize girdin vb… suçlar icat ettiği bir dönemde, Kolombiya’dan Türkiye’ye doğru yola çıkan uyuşturucuyla ya da Brezilya’dan Mersin Limanı’na teslim edilmek üzere yola çıkan 650 kg kokain ile uğraşacak zamanı yok savcıların. Tıpkı Tolga Ağar tarafından öldürüldüğü iddia edilen Yeldana’ya ne olduğu sorulamadığı gibi. Telefon HTS kayıtlarını incelemeye cesaret edebilecek bir savcı her şeyi çözebilecekken, dosyanın üzerine bir Ağar’lık çöküyor. Tolga Ağar yayınladığı bildiride “Teyzif müzeyyefin kadri ile mütenasiptir” diyor. Yani gücünüz varsa yargılarsınız demeye getiriyor. “Türkiye’de herkes herkesi tanır, bilir ve değerlendirir” diyerek muhalefetin meseleyi büyütmemesi için tehdit savuruyor.
Uyuşturucu gemileri sahipsiz, Nadira, Yeldana cinayetleri failsiz! Cinayetleri, işkenceyi soruşturması için mumla aradığımız savcılara “şu an ulaşılamıyor”! (Kobane davası görevde yükselme garantili nasıl olsa). Adliyedekiler kendilerine Rejim tarafından tahsis edilen halı sahada top çevirmeye devam ediyor. Egemen hukuk sinsi bir yılan gibi yalnızca çıplak ayaklıları sokuyor. Vatan, millet, bayrak, ezan propagandasının dozajı arttıkça Türkiye’ye doğru yola çıkan uyuşturucu gemilerinin tonajı artıyor. Rejim çürürken; adaletsiz hukuk, vicdansız dindarlık, ağaçsız doğa, sınırsız sömürü, kokuşmuş siyaset üretiyor. “Türkiye’de herkes herkesi tanıyor, biliyor.” M. Ağar’ın “bir tuğla çekilirse sistem yıkılır” sözleri muktedirlerin kulağında küpe olarak duruyor. Her şeye rağmen köhne Rejim Ağar Ağar çöküşe doğru gidiyor ve tarih bizi tuğlayı çekme görevine çağırıyor.