Saray Rejimi’nin başı RTE; ortamını buldukça AKP’nin kaderiyle, Türkiye’nin kaderinin birleştiğini ve “AKP’ye düşman olanların devlete düşman olduğunu” söylüyor. Sistemin sağında AKP’nin temsil ettiği parti devleti, sistemin solunda CHP’nin temsil ettiği “devlet partisi” var. Emek, demokrasi, özgürlük gibi kavramların asla içinde olmadığı “milli çıkarlar” söz konusu olduğunda, Cumhur ve Millet ittifakları tek ses, tek vücut ve tek parti formunu alarak, inkâr, imha, faşizm kavşağında buluşuyorlar.
RTE’nin bahsettiği “parti-devlet kader ortaklığı” büyük ölçüde doğru. Çünkü devletin tarihsel yapısını oluşturan resmi ideoloji; kapitalist, emek düşmanı, mezhepçi, Turancı, erkek egemen, antidemokratik ve farklılıkları tehdit olarak gören bir zeminde yükseliyor. AKP, iktidarı gerçek anlamda ele geçirdiği andan itibaren, resmi ideolojinin siyasal temsilcisi olurken, 12 Eylülcülerin kurguladığı Türk-İslam sentezinin oyun kuruculuğunu, MHP’yi yanına alarak yeni aşamaya taşıdı. Şu an AKP’nin çöküşü ile devletin resmi ideolojisinin iflası kader ortaklığı yaşıyor. Parti ve devletin kader ortaklığı, resmi-sivil faşist saldırıları zirve noktasına çıkarmış olsa da bu durum ters orantılı. Hikâyesi bitmiş olan AKP üzerinden parti-devlet bütünleşmesi sistemi ölüme götürecek Aşil Topuğu. “Ölümsüz devlet” kaderini, fani bir partinin kaderiyle ortaklaştırdığı anda, ölümlüler arasına böylece düşmüş oldu.
Resmi ideolojinin AKP ile kader ortaklığı yaptığı koşullarda, HDP ile demokrasi mücadelesinin tarihsel bir kader ortaklığında buluştuğunu söyleyebiliriz. Sürekli baskı, katliam ve tutuklamalara maruz kalan HDP, kendi üyeleri, parti örgütlerinin ötesinde demokrasi cephesini temsil eder hale geldi. Emek mücadelesinin, devrimci siyasetin, demokratik güçlerin ileri hamle yapabilmesinin yolu, HDP’yi savunmaktan geçiyor artık. Hatta HDP ile yan yana görünmemek için kırk takla atan Millet İttifakı’nın kaderi, “son kale” durumundaki HDP’nin var olma mücadelesine bağlı. Bu nedenle HDP’yi savunmak sadece HDP’lilerin görevi değil. HDP’yi savunmak demokrasiyi savunmakla eş anlam kazandı. Saray Rejimi, HDP’yi fikri ve fiili olarak tasfiye etmeyi başarırsa bütün muhalefeti tasfiye edeceğini biliyor.
Saray Rejimi, HDP’nin fikri birliğini yok etmek amacıyla, Kürtlere, Kürt coğrafyasından çıkmamayı, demokrasi mücadelesine girmemeyi öğütlerken, sosyalistlere de Kürt özgürlük hareketinden uzak durmayı, steril sosyalizm söylemlerinde boğulma yollarını açıyor. Alevi’nin karşısına muhafazakar Kürd’ü, muhafazakarın karşısına, laiklik savunucularını çıkarmaya çabalıyor. Diğer yandan kadın mücadelesine karşı feodal duyguları körükleyerek “Bu feministler de çok oldu” anlayışını kamçılıyor. Homo-fobik histeriler kaşınarak LGBT-İ’lerle selamlaşmak günah ilan ediliyor. Kısacası, herkesin fikrini, kimliğini, varlığını, öz örgütlülüğünü koruyarak demokrasi cephesi oluşturmak için HDP’de bir araya gelmiş olması, Saray Rejimi’ne ecelini gösteriyor. HDP’nin parçalanması, bileşenlerin nar tanesi gibi ortaya saçılması, Saray Rejimi’nin rüyalarını süslüyor.
Otokrasiye, faşizme karşı mücadele vermek, antidemokratik olan hiçbir uygulamayla uzlaşmamak, “tek millet, tek dil, tek din, tek mezhep, tek parti, tek adam” faşist emelinin önünde barikat olmak, HDP’nin varlık sebebi. Emekçilerin, Kürtlerin, Alevilerin, kadınların lehine olacak her türlü müzakereyi, aleniyet ilkesi içerisinde yürütmek politik hak. Rejim, yolsuzluk, hırsızlık, ırkçılık militarizm çukurunda debeleniyor, devletin kurum ve kurulları tasfiye ediliyor, AYM’nin hak ihlali kararı verdiği Ö. Faruk Gergerlioğlu’nu mahkeme kararına rağmen esir tutuyor. Tüm bunlar olurken “İki ittifak tek zihniyet” olan Cumhur ve Millet İttifakı’nın dar alanda kısa paslaşmalarının ötesinde, gerçek demokrasi ittifakını yaratmak HDP’nin ve demokrasi güçlerinin önünde hayat memat meselesi olarak duruyor.