AKP ve MHP iki yanlışın bir araya gelmesi demektir. Ve hiçbir zaman iki yanlıştan bir doğru çıkmaz. Türkiye’nin ihtiyacı demokrasidir. Dolayısıyla bu gidişattan memnun olmayan ve son dönemde görünür olan kesimlerin yapması gereken demokrasiyi önemsemek ve gerçekleştirmektir. Buna dayanarak siyaset yapmaktır. Bunun dışında yanlışları düzeltecek ve toplumdan karşılık bulacak başka bir yol yoktur
Salih Yılmaz
Türkiye’de denenmiş ve felaketlerden öte bir getirisi olmayan eski bir akıl devletin yeni aklı olarak belirlenmiş durumda. 19’uncu yüzyılın iktidar ve devlet anlayışının ürünü olan ve 20’nci yüzyılın başında devletin yaşadığı toplumsal ve siyasal krize çare olmak için başvurulan ve çare olamayan bu aklın, 21’inci yüzyılda devletin ve toplumun yaşadığı herhangi bir soruna çözüm getirmesi mümkün değildir. İttihat ve Terakki Cemiyeti, Osmanlıyı savaşa koyarak var olan devlet ve siyaset krizini aşmayı düşünmüştü. Şimdi de benzer bir şekilde AKP ve MHP, devleti savaşa koyarak mevcut krizden çıkmayı ve tıpkı İttihatçıların umduğu gibi güçlenmeyi umuyor. Bu durum aradan geçen yüzyıllık zamana rağmen devlette çok az değişim olduğunu ortaya koymaktadır. Yüzyıl önce de olsa bu akıl toplumun veya devletin sorunlarına çözüm olamazdı. Gerçeklik böyleyken, bir de toplumun geçirdiği yüzyıllık dönüşüm vardır. Bu kadar eskimiş ve geride kalmış bir akılın günümüz siyasetine ve toplumsal sorunlarına çözüm olması mümkün müdür?
Türkiye’de devlet ve devlet aklı değişmedi ama toplum ve dünya çok değişti. Fakat buna rağmen bu yanlış siyasette bugüne kadar ısrar edildi. Bu ısrar sürecek mi, yoksa bundan dönülecek mi? Devletin siyasetinde bir değişim ortaya çıkabilecek mi, yoksa bu yoldan devam edilip mevcut iktidar ile birlikte toplumsal bir kırım ve çöküntüye mi varılacak? Olumlu bir gidişatın olması, daha açık bir değişle AKP-MHP’nin iktidardan düşmesi için siyasetin ve siyasal güçlerin yapması gerekenler vardır. Türkiye’de böyle niyet ve çabaların olduğu, daha doğrusu bir süredir bunların daha görünür olduğu görülüyor. Bunlar siyasi bir değişimin gerçekleşmesiyle sonuçlanmazsa mevcut gidişatla geriye doğru ilerlemeye devam edilecektir. Devlet iktidarını elinde tutan AKP-MHP açısından bu yolundan dönüşün yapılmayacağı malumdur. AKP-MHP iktidarının yanlıştan dönemeye ne niyeti ne de kabiliyeti vardır. Yok, çünkü devletin başına bu aklı ören ve topluma da bunu giydirmeye çalışan AKP ve MHP’dir. Fakat ilginç bir şekilde AKP-MHP’ye böyle bir aklı örmeyi sağlayan veya düşündürten de devlet aklıdır. Böyle çapraşık bir durum söz konusudur. Bu durumu doğru bir tahlile tabi tutmak Türkiye’de yapılacak en önemli işlerden biridir. Bu eski aklın neden tercih edildiği sorusuna doğru yanıt verilirse doğru tahlili yapmış oluruz. AKP-MHP’nin mi bu aklı devletin başına ördüğünün yoksa devletin mi aklını AKP-MHP’nin başına koyduğunun önemi yoktur.
Evvela AKP-MHP veya devlet, bu aklın eski değil, yeni olduğunu düşünüyor. 19’uncu yüzyılın ikinci yarısından sonra Osmanlı devleti giderilemeyen ve biriken zayıflıklarının sonucunda bir çöküşün içerisine girmişti. Bu dönemle birlikte devleti çöküşten kurtarmanın yol ve yöntemleri üzerine yoğunlaşmalar ve arayışlar arttı. Çeşitli kesimler içerisinde çıkışı saltanat rejiminin değişmesinde gören Jön Türkler devlet bürokrasisi ve siyasetinde etkili olan bir güç oldu. Daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti olarak siyasi bir yapıya dönüşen Jön Türk hareketi devletin sultanıyla siyasi bir mücadelenin içerisine girdi. Devletteki çöküşün derinleşmesinin sonucunda sultanın kendisi de siyasi bir aktör konumuna gelmişti. Batıcılık, Osmanlıcılık vb. akımlardan sonra dincilik ve milliyetçilik devleti çöküşten kurtaracak iki iddialı ideoloji ve hareket olarak öne çıktı ve güçlendi. Abdülhamit İslami ideolojiyle imparatorluk toplumunu bir arada tutmayı ve devletin dağılmasının önüne geçmeyi hedeflemişti. Merkeze toplumu ve ortaya çıkan değişim ihtiyacını değil, devlet, iktidar ve saltanatın korunmasını koyuyordu. İttihatçılık ise milliyetçi ideolojiyle tüm imparatorluğu bir ulus-devlete dönüştürmeyi hedefliyordu. İttihatçılarda da insan ve toplum merkezli değil, devlet merkezli bir dünya görüşü vardı. İttihatçı hareket ile Abdülhamit arasındaki mücadelede İttihatçı hareket galip geldi.
İttihatçılar derinleşen çöküntü ve yaklaşmaya başlayan dünya savaşı karşısında büyük bir gücün himayesi veya desteği olmadan devleti çöküşten kurtarmanın ve ayakta tutmanın mümkün olmadığını düşünüyordu. Talat paşanın beklediği İngiltere devletiyle uzlaşma gerçekleşmeyince Enver paşanın arzuladığı Almanya’yla anlaşma sağlandı. Bu şekilde Almanya’nın safında savaşa girildi. Arapları boyunduruk altına alma ve Rusya badiresini aşarak Orta Asya ve Hindistan’a ulaşma planları gerçekleşmedi. Araplar Osmanlı boyunduruğunu kabul etmedi ve ayaklandı. Enver paşanın ordusu da Sarıkamış’ta kırıma uğradı. Savaş esnasında ve sonrasında büyük olaylar yaşandı. Bir Türk ulus-devleti kurma namına Ermeniler soykırımdan geçirildi, diğer tüm topluluklara ve bu arada Kürt halkına benzer durumlar yaşatıldı. Oluşan yeni siyasi dengeler sonucunda gayri Müslimlerden arındırılmış, Kürtler başta olmak üzere kalan diğer halkların asimilasyon ve soykırıma sürecine alındığı bir Türk ulus-devleti kuruldu.
Fakat Kürt özgürlük mücadelesi zamanla gelişti ve Kürt varlığını toplumsal ve siyasal bir güç haline getirdi. Ancak Türk devletindeki köklü Kürt düşmanlığı bu gelişmeyi hazmedemedi ve Kürt inkarından vazgeçip bu gerçekliği kabul edeceğine Ortadoğu’daki değişim ve karışıklıklar sürecinden güç devşirebileceği fikrine kapılarak Kürtlere karşı sert bir savaş başlattı. Bu arada sözde tarihten dersler çıkarıldı; Türk devlet sisteminin ve hegemonyasının güçsüz düşmesinin ve bugün krize girmesinin yüz yıl önce yapılan bir yanlıştan, milliyetçiler ile dincilerin birbirine karşı mücadele etmesinden kaynaklandığı sonucuna varıldı. Böylece dinci AKP ile milliyetçi MHP bir araya geldi ve tarihsel yanlışın düzeltildiğine inanıldı. Perinçek gibi bazı şahsiyetler de payanda yapılarak yepyeni bir akıl ve siyasetin ortaya konduğu düşünüldü. Sürekli her şeyin yolunda olduğunun öfkeyle söylenmesinin nedeni bu inançtır. Çünkü buna göre artık itiraz edilecek bir şey kalmamış oluyor ve her şeyin yolunda gitmesi gerekiyor. Fakat Kürtlerin mücadelesini bastıracağını ve Kürt geçekliğini ortadan kaldıracağını sanan kimi savaş taraftarı holiganlar dışında devletin gidişatının iyi olmadığını artık herkes biraz görmekte ve yeni şeyler düşünmektedir. AKP ve MHP iki yanlışın bir araya gelmesi demektir. Ve hiçbir zaman iki yanlıştan bir doğru çıkmaz. Türkiye’nin ihtiyacı demokrasidir. Dolayısıyla bu gidişattan memnun olmayan ve son dönemde görünür olan kesimlerin yapması gereken demokrasiyi önemsemek ve gerçekleştirmektir. Buna dayanarak siyaset yapmaktır. Bunun dışında yanlışları düzeltecek ve toplumdan karşılık bulacak başka bir yol yoktur.