‘Milli ve Yerli’ Beşli Çete aldıkları bütün ihaleleri döviz üzerinden yapıyor, köprüler, havaalanları, hastaneler için verilen geçiş ve hasta garantileri dövize endeksli olarak artıyor. Mutlak yoksullaşanlar ve mutlak zenginleşenler arasında uçurum dövize endeksli olarak büyümeye devam ediyor
“Çok alâmetler belirdi, vakit tamamdır… Bir ateş külçesi düştü buzların ortasına. Alâmetler belirdi, kıyamet alâmetleridir…erişmekte kaynayan su galeyan noktasına.”
Nazım Hikmet
Zam yağmuru bütün hızıyla devam ediyor. LPG, doğalgaz, akaryakıt, gıda, temel tüketim ürünleri günden güne zamlanıyor. TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranı ile halkın cebini yakan gerçek enflasyon oranı arasında kesinlikle uzaktan, yakından bir alaka yok. Zam yağmurunun aksine emekçilerin maaşı yerinde saymaya devam ediyor.
Kamu emekçilerine verilen % 5+7’lik maaş zammı % 19,8’lik resmi enflasyon oranında bile daha geride. Ekonomistlerin gerçek enflasyonun % 40 civarında olduğunu açıkladığı ortamda halkın mutlak yoksullaşmayla yüz yüze olduğunu söylemek abartı olmaz. Döviz kurunun durdurulamayan yükselişi her ne kadar Saray Rejimi’ni zora sokuyor gibi görünse de, dolar zengini saraylılar servetlerine servet katıyorlar bu sayede. “Milli ve Yerli” Beşli Çete aldıkları bütün ihaleleri döviz üzerinden yapıyor, köprüler, havaalanları, hastaneler için verilen geçiş ve hasta garantileri dövize endeksli olarak artıyor. Mutlak yoksullaşanlar ve mutlak zenginleşenler arasında uçurum dövize endeksli olarak büyümeye devam ediyor.
Tek Adam Rejimi’ni bütün dertlerin devasıymış gibi gösteren Sarayın havuz mecmuasından parlamenter sisteme dönüşü ima eden yazıların sıklıkla görülüyor olması, Saray klikleri arasındaki yüksek gerilim, Suriye politikasında büyüyen hezimet, ortaya çıkan emarelerden ziyade kıyamet alametlerine delalet.
İktidar iktisadi olarak aldığı gerilemeyi, HDP’ye ve muhaliflere karşı siyasi baskı yaratarak aşmaya çalışıyor. Ne var ki HDP’ye yönelik yürütülen çöktürme operasyonları istenen sonucu vermiyor. Baskılar, tutuklamalar, kapatma davasıyla HDP’yi siyaset alanı dışına atmayı bir türlü başaramadılar. Taliban, El Kaide, ÖSO gibi fundamentalist katilleri “ılımlı muhalif” olarak onore eden Saray Rejimi’nin, HDP üzerinde yaratmak istediği “terör” edebiyatı eski etkisini kaybetti. Millet İttifakı, ürkekçe de olsa HDP üzerinden yürütülen “terörle ittifak” baskısından sıyrılmaya başladı. HDP, sistemin sağ ve sol kanatlarının anaforuna kapılmadan üçüncü bir alternatifin önünü açıyor.
Saray Rejimi buz kalıbı gibi erirken, seçim sisteminde yasal hileler planlıyor olmasına rağmen düne kadar koltuk değnekliği yapan MHP, Rejimin kısılıp kaldığı fare kapanına dönüştü. Rejim, boşa koysa dolmuyor, doluya koysa almıyor. Bu durumun aksine sistem muhalefeti yarın iktidar olacak gibi kendine güvenli retorik kuruyor. RTE sonrası devletin tekrar nasıl yapılanacağına dair detaylı tartışmalar yürütülüyor. Zaten izlenilmeyen Havuz Medyası’nın karşısında güçlü bir medya oluşuyor. TÜGVA sızıntısı ya da Sedat Peker’in ifşaları örneğinde olduğu gibi rejimin contası gevşedikçe ortaya suçlar ve yolsuzlar saçılıyor.
SADAT, Sedat Peker, HSK, TÜGVA meselelerinde ortaya çıkan her şey, Cemaatçilere yöneltilen “paralel devlet” olma ve devleti ele geçirme suçlamalarının bizzat AKP ve MHP tarafından kopyalanıp uygulandığını gözler önüne seriliyor. Ekonomik krizin etkisiyle Rejimin yarattığı çürümenin kokusu çok daha geniş kitlelere ulaşıyor. “Çok alâmetler belirdi” diyebileceğimiz bir dönem başladı ama henüz “vakit tamamdır”, diyebileceğimiz aşamaya gelmedik. Bundan sonra Rejim içinden kaçışların, itirafların, ifşaların katlanarak çoğaldığını göreceğiz. Rejimin çöküşünü öngörmek meziyet değil tabi, önemli olan halkların özgürce nefes alabileceği yeni dönemi kurabilmek.