Salih Yılmaz
Üçüncü Yol; Türkiye’nin temel sorunlarını yeni bir zihniyet ve siyasetle çözmeyi amaçlayan siyasi bir anlayıştır. Her siyasi anlayışta olduğu gibi bu siyasi anlayışın arkasında da bir zihniyet ve tarihsel tecrübe vardır. Tarihsel ve düşünsel temeli olmayan siyasi bir anlayış olamaz. Üçüncü Yol siyaseti için de bunu düşünmek önemlidir. Önemlidir çünkü hem bu hususta hem de Türkiye’de daha birçok konuda kavramlar ve kavramların dayandığı gerçeklikler çok yanlış veya yüzeysel ele alınabiliyor. Böyle bir yaklaşım, özellikle toplumun temel sorunları söz konusu olduğunda, olumsuz bir rol oynuyor. Böyle bir durum eski tanımlamayla objektif koşullar uygun olmasına rağmen yeniye öncülük edecek öznenin ortaya çıkmaması anlamına gelir. Yani bir şey olabilecekken olmaması gibi bir şey. Olabilecek bir şeyi gerçekleştirecek olan siyasi ve örgütsel bilincin, yani toplumun örgütlenmesine ve eyleme geçmesine öncülük edecek insanın olmaması. Buna da sübjektif koşullar denirdi. Gerçekten eski tanımlama denerek yabana atılmaması gerekiyor. Bu ve daha başka konularda neyin ne anlama geldiğini, onlardan ne anlamamız gerektiğini önemsemek gerekiyor. Tarih güncellenerek yeniye ulaşılabilir. Eğer böyle yapılmazsa yeni sanılan anlayışlar, bugün yaşadığımız gibi, hiç de yaşama yeni bir düzey katmazlar.
Türkiye’de Üçüncü Yol çizgisi ve siyaseti HDP’nin çıkışıyla ve ortaya koyduğu programla siyasetin gündemine girdi. Bugün tüm eksikliğine rağmen Türkiye’nin sorunlarına çözüm getirecek siyasi anlayış HDP’nin ortaya koyduğu ve savunduğu Üçüncü Yol çizgisidir. Eksiklerine rağmen Türkiye’de toplum ve siyaset tarafından rağbet ediliyor, sorunların çözümünde tercih edilen esaslı ve samimi yol olarak görülüyorsa, var olan eksiklerini aşması durumunda Türkiye’de geniş toplumsal kesimlerin desteğini arkasına alacağını ve Türkiye’nin temel sorunlarını çözebileceğini belirtmek isabetli olacaktır.
Toplumun demokratik örgütlemesine ve iradesine dayanarak demokratik dönüşümü öngören Üçüncü Yol siyasetine göre toplumun sorunları toplumun gücüyle, yani onun örgütlenmesiyle ve demokratik dönüşümün sağlanmasıyla çözülebilir. Çünkü Türkiye’de tüm sorunların kökeninde demokrasinin olmaması yatmaktadır. HDP bu temel gerçeklikten yola çıkarak bunu siyaset anlayışının ve programının özüne dönüştürmüştür. Bu çok doğru ve Türkiye’nin içerisinde bulunduğu tıkanıklığın aşılması için çok gerekli bir yaklaşımdır. Böyle olmakla birlikte pratik olarak bunu gerçekleştiren irade yeterince açığa çıkmıyor. Çünkü HDP’nin algısı ve izlediği siyaset HDP’nin ortaya koyduğu siyasi çizgiye göre değildir. Bu durum sorunlara yaklaşımı ve ortaya koyduğu çözüm perspektifinden anlaşılmaktadır. HDP, faşizme karşı tutum alma, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde ortaya koyduğu çaba konusunda önemli bir rol oynadı ve bu devam etmektedir. Tutumda ve mücadelede önemli bir sorun yoktur. Sorun faşizmi geriletecek ve demokratik dönüşümü sağlayacak olan toplumun mücadele çizgisi temelinde örgütlendirilmesi ve harekete geçirilmesi konusunda yaşanmaktadır. Fakat bu yetersizlik çalışmamaktan veya az çalışmaktan kaynaklanmıyor. Belki az çalışma sorunları vardır, buna bir şey denemez. Aslında her konuda ve her zaman böyle olduğunu düşünmek ve bu düşünceden hareketle daha fazla çalışmak, siyaset yapmak ve örgüt oluşturmak doğru bir yaklaşımdır. Ancak HDP’nin yaşadığı temel sorun bu değildir. Esas olarak çizgisine denk bir siyasi yaklaşım ve anlayış geliştirmemesi HDP’nin öngörüp de gerçekleştiremediği temel sorunu olduğu anlaşılıyor. Bu durumu HDP’nin başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye toplumunun bazı temel sorunlarına yaklaşımında görmek mümkündür.
HDP’nin ve Üçüncü Yol anlayışının ortaya çıkmasını gerektiren olguların başında Kürt sorunu ve onun yeni bir zihniyet ve anlayışla çözümünü gerçekleştirmek olmuştur. Çünkü Türkiye’nin tüm diğer demokrasi ve özgürlük sorunları Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynağını almaktadır. Türkiye’de devlet ve iktidar sistemi, Kürt karşıtlığı üzerinden kendini temellendirip biçimlendirmiştir. Kürt sorunu da özünde bir demokrasi sorunu olduğu için Türkiye’de devlet ve iktidar sistemi demokrasiye tamamen kapalı kalmaktadır. Çünkü atılacak her demokratik adım Kürt sorununun çözümüne, yani Kürt varlığının kabulüne yarayacağından bundan tamamen uzak durmaktadır. Bu devletin geleneksel yaklaşımıdır. Türkiye’de bu durumu aşmanın yolu Kürt sorunun çözümünü Türkiye’nin geniş demokrasi çevreleriyle geliştirilecek ilişki, ittifak ve mücadele ortaklığının sağlanmasından geçmektedir. Eğer bu gerçekleştirilebilirse hem Kürt sorunu çözülmüş olacak hem de Türkiye’nin diğer demokrasi ve özgürlük sorunları çözülmüş olacaktır. Çünkü Kürt sorunun çözümü demokrasi önündeki en büyük engelin kaldırılması anlamına gelmektedir. Türkiye’de insanlar bu durumun yeterince farkında mı, bu ayrı bir mesele, ama Türkiye’de her şey ve herkes Kürt sorununa, onun çözümsüz bırakılmasına mahkum edilmiştir. Türkiye’nin demokratikleşmesinde Kürt sorunu ve onun çözümü bundan dolayı çok önemlidir. Türkiye’de demokratik dönüşüm Kürt sorununun çözümünün ve tabi ki onun mücadelesinin Türkiye’nin en geniş demokrasi güçleriyle ve mücadelesiyle buluşmasıyla mümkündür. İşte adına Üçüncü Yol çizgisi ve siyaseti dediğimiz anlayış budur. Bu anlayışın öngördüğü mücadele ve çözüm de bu perspektife göre olmalı. Peki HDP’de işler tümüyle böyle yürümüyor mu? Ortaya çıkan sonuçlar, HDP’nin dönemsel belgelerine yansıtılanlar bunun böyle olmadığını göstermektedir. Bu durum yer yer geriye dönüşlerin olmasına ve bunun sonucunda HDP’nin ortaya koyduğu Üçüncü Yol temelinde istikrarlı bir çalışmanın ortaya çıkmamasına yol açmaktadır. O halde HDP’nin dönemsel politika olarak belirlediği taktik ve stratejilerinin kendi çizgisine ne kadar uygun ve onunla uyumlu olduğu konusuna eğilmesi ve buradan bir çıkış bulması gerekiyor.