Salih Yılmaz
Türkiye’nin temel sorunları çözüme kavuşmuş değildir. Demokrasi ve özgürlükler sorunu olarak adlandırılabileceğimiz temel sorunların çözümü konusunda başlangıçtan günümüze kadar bir ilerleme sağlanmamıştır. Çünkü toplum devlet yönetimine hiçbir zaman ortak edilmemiştir. Türkiye’de toplum devletten tamamen dışlanmıştır. Öyle olunca da devlet büsbütün toplum karşıtı bir pozisyonda durmuş oluyor. Türkiye’de sorunların çözülememesinin, daha da ağırlaşmasının temel nedeni de bu olmaktadır. Günümüzde toplumun tümden dışlandığı devlet sistemleri çoğunlukla Ortadoğu’da ve bir ölçüde de zamanında kapitalist sistemin sömürgeleştirdiği yerlerde vardır. Türkiye’nin bu konuda başı çektiği, toplumun devletten en çok dışlandığı bir sisteme sahip olduğu söylenebilir. Türkiye’dekine benzer devlet sistemine sahip olan devletler bir şekilde kendilerini toplumun bir kesimine dayandırma ve bu şekilde toplumsal bir destek ve meşruiyet sağlamaya çalışmaktadır. Fakat bu yaklaşım demokrasinin gelişmesini ön görmediğinden ve bunu sağlayamadığından dolayı herhangi bir ilerlemeye yol açmış olmuyor. Bunun sonucunda Ortadoğu’daki devletler mezhepçi sınırları aşamıyor. Bu durum beraberinde daha farklı sorunlara, toplumun farklı kesimleri arasında çatışmaların yaşanmasına yol açmaktadır.
Türkiye’de ise böyle bir çaba ve hatta düzey bile yoktur. Devlet toplumdan ne kadar uzaklaşırsa ne kadar farklılaşırsa o düzeyde doğru olacağı yola girileceği ve ilerleme kaydedileceği sanıldı. Bu şekilde Türkiye’de devlet tüm toplumun, kesimlerin üstünde tutuldu ve bunun doğru olduğu yıllarca öğretildi. Bu şekilde meşru, rasyonel ve sağlam bir sistemin kurulacağı ya da kurulduğu düşünülmekteydi. Fakat böyle bir devlet tasavvuru ve biçimlenmesinin sanıldığı gibi devleti ileri bir düzeye taşımadığı AKP-MHP gerçekliğiyle, AKP-MHP’yle beraber ortaya çıkan gerçeklikle daha iyi anlaşılmıştır. Tam tersine, bugün daha iyi anlaşılmaktadır ki devletin en irrasyonel olduğu, hiçbir toplumsal meşruiyetinin ve işlevinin kalmadığı ve bunun sonucunda dayandığı temellerin çok zayıf olduğu yerlerin başında Türkiye gelmektedir. Herkesin üstünde ve dışında, nötr vb. kavramlarla niteliği belirlenen devletin ve siyasi sistemin yüzyıllık pratiğinin hesabı yapıldığında elimizde hiçbir demokratik ilkeyi, toplumsal gerçekliği dikkate almayan, gerçekte değer üretmeyen bir sonuçtan başka bir şey kaldığını söylemek zordur. Türkiye’de toplumsal ve siyasal sıkışmanın Ortadoğu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi toplumun çeşitli kesimleri arasında keskin bir çatışmaya dönüşmemesinin sebebi inşa edilen söz konusu devlet sisteminden ötürüdür. Ortadoğu’nun diğer yerlerinde toplum tümüyle devlet sisteminin dışında tutulmadığından dolayı sorunların topluma yansıması çoğunlukla keskin ayrışma ve çatışmaların yaşanmasına yol açmaktadır. Türkiye’de ise toplum tümüyle devlet sisteminin dışında tutulduğundan hesaplaşmalar devlet katında olmaktadır. Her şey devlet katında olup bitmektedir. Böyle olmasının tarihsel kökleri de var mıdır, ona da bakmak gerekiyor aslında. Bu, konunun önemli ve ayrı bir bölümü olmaktadır.
Türkiye’de söz konusu devlet sisteminden ötürü toplumsal ve siyasal sorunların ortaya çıkardığı sıkışmanın hesabı şimdiye kadar devlet katında görüldü. Bu şekilde toplumsal ve siyasal sorunlar her defasında bastırılıp ertelenmiş oldu. Fakat artık bunun sınırlarının tüketildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. AKP-MHP faşizmiyle bu sınırlar tüketildi. Eğer yok denir ve bu şekilde yaklaşılırsa bundan sonra yaşanacak olan çözülme olacaktır. Tıpkı Ortadoğu’nun diğer yerlerinde çözülüşlerin yaşandığı gibi aynısı Türkiye’de de yaşanacaktır. Ortadoğu’da siyasi sistemden kaynaklı çözülemeyen sorunlar artık devlet, siyaset ve toplumsal bünyede çözülmelerin gerçekleşmesine yol açmaktadır. Bunun emareleri değil, bizzat sonuçları ortaya çıkmaktadır. Afganistan bunun son örneğidir. Irak’ta, Suriye’de, Libya ve diğer yerlerdeki durum Afganistan’da ortaya çıkan durumdan farklı değildir. Türkiye’nin durumu da gerçekte Afganistan ve diğer yerlerden farklı değildir. Türkiye’de ve Ortadoğu’nun diğer yerlerinde olmayan, ihtiyaç duyulan şey demokrasidir. Bugüne kadar ne sorunların toplumun çeşitli kesimleri arasında çatışmaya dönüşmesiyle ne de Türkiye’deki gibi hesaplaşmanın devlet katında yapılmasıyla devlet kurtarılmış ve sağlama alınmış oluyor. Çünkü her ikisinde de yaşananlar devlette demokrasiye yer verilmemesinin sonucu olmaktadır. Ortadoğu’da devletin demokratikleştirilmesi gerçekleşmedikçe bu durumdan çıkmanın imkanı yoktur. Toplumda ve devlette sertleşme ne kadar artırılırsa artırılsın bundan çözümün değil, daha da gerilme ve gerilemenin çıkacağı aşikardır. Ortadoğu’nun hemen tüm alanlarında toplum etnisite ve mezhepler olarak ayrıştırılıp birbiriyle çatışır haldedir. Türkiye’de de aynı sertlik ve şiddette devlet katında hesaplaşmalar yaşanmaktadır. Azı bilinen, çoğu ifşa olmamış askeri darbeler başta olmak üzere devlet içerisinde yaşanan komplo ve operasyonların ardı arkasının kesilmemesi bundan dolayıdır. Bu hesaplaşma şimdi AKP-MHP faşizmiyle sonuçlanmıştır. Her hesaplaşmanın soncunda topluma daha fazla şiddet, baskı, sömürü taşırılmış oluyor.
AKP-MHP faşizminin ortaya çıkmasıyla birlikte Türkiye’de şiddet, baskı ve sömürü artık üst sınırdan yaşanmakta veya uygulanmaktadır. Bunun yol açtığı sonuçlar Ortadoğu’nun diğer yerlerinde ortaya çıkan sonuçlardan farklı olmamaktadır. İkisinde de ortaya çıkan sonuç devlet, siyaset ve toplumsal bünyede çözülüş ve çökmelerin yaşanmaya başlanması olmaktadır. Eğer demokratikleşme konusunda ilerleme sağlanmazsa Ortadoğu’da gerçekleşen çözülme Ortadoğu’nun yeniden ve daha farklı bir sömürge durumuna düşmesi kaçınılmaz olacaktır. Kapitalist modernite sisteminin Ortadoğu’ya hakim olmasıyla birlikte Ortadoğu sömürgeleştirilmişti. Ancak buna karşı direnen bir toplum vardı. Şimdi ise yaşanan çözülüşün önüne geçilmezse kapitalizmin sömürgeciliğine, emperyalizme karşı direnecek, itiraz edecek bir toplumsal gerçeklik olmayacaktır.
Günümüzde sömürgeciliğin yeni bir versiyonunun ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Bunun biçimi, temel araçları nasıl olacak, bunlar henüz tam olarak biçimlenmemiştir. Sömürü ve sermaye araçlarında değişimler vardır. Teknik dijital evreye varmış bulunuyor. Yeni sermaye araçlarını ile gelişmiş karmaşık dijital tekniği elinde bulunduranlar toplumun ve dünyanın geri kalanı üzerinde hakimiyet kurma pozisyonu almaktadır. Bazı yerlerde gelişmeler yaşanırken birçok yerde de adeta toplum ve yaşam çöküyor gibidir. Son olarak Afganistan örneğinde görüldüğü gibi Ortadoğu ciddi bir toplumsal çözülme yaşamaktadır. Böyle bir Ortadoğu’nun sömürge olmaktan kurtulması zordur.
Elbette tüm bunlara kapitalist modernite sistemi yol açtı, açıyor. Fakat bundan kurtulmayı sağlayacak olan toplumun doğru mücadele çizgisinde örgütlendirilmesi ve mücadelenin geliştirilerek demokratik bir sistemin inşa edilmesiyle mümkündür. Bunun zemininin en güçlü olduğu yerlerin başında Türkiye gelmektedir. Türkiye’de toplum her şeye rağmen devletten daha güçlüdür. AKP-MHP devleti olabildiğince yıpratıp güçsüzleştirmiştir. Çünkü devlete tümden hakim olmuş durumdadır. Ama topluma bu derecede hakim olmayı başaramadı. Eksik kalan bu durumun yeterince görülmemesi, bunun örgüt ve eyleme dönüştürülememesi, toplumun örgütlü gücüyle yeni bir toplum ve devlet sisteminin, demokrasiye açık bir devlet sisteminin inşa edilememesidir. Türkiye’de artık bunun yapılması gerektiğine kimse itiraz etmiyor. Ancak bunu etraflıca örgütleyecek ve bunun gerçekleşmesinde yer alacak kesimleri bir araya getirecek irade henüz ortaya çıkmış değil. Bu, eleştirilmesi ve aşılması gereken bir durumdur.