Nagehan Alçı, HaberTürk gazetesindeki köşesinden Cumhur ve Millet ittifaklarına akıl verirken, HDP’ye de aklınca ayar veriyor. Ağanın marabaya çemkirmesi gibi HDP’ye çemkiriyor. Bunca işkencenin, baskının nedeninin HDP’li yöneticiler olduğunu, Tek Adam Rejimi’ne biat etmeyerek ‘akılsızlık’ ettiklerini söylüyor
Devlete göre; 8 yaşında gaz fişeğiyle katledilen Enes Ata, 3 aylık bebek Miray İnce ve dedesi, 14 yaşında Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz, Medeni Yıldırım, Taybet İnan, 12 yaşında havan mermisiyle katledilen Ceylan Önkol, 13 yaşında babasıyla birlikte katledilen Uğur Kaymaz, polis panzerinin ezdiği 7 yaşındaki Miraç Miroğlu, Soma’da ölen madenciler… hepsi kendi ölümünden dolayı asli kusurlu!
Tabii ki maktuller kusurlu olunca, devletin bir kusuru kalmıyor. TC’nin en büyük özelliği zaten kusurlu yöneticilere ama kusursuz bir devlete sahip olmasıdır. Şimdilerde, parlamenter sisteme dönüş çağrısı yapan ve saray meddahlığından, partiler/ittifaklar üstü akil/ombudsman kanaat önderi pozisyonuna oynamaya çalışan Nagehan Alçı da, Türkiye’de bu pozisyonun gereğinin, iktidar amigoluğundan değil devlet sevicilikten geçtiğini fark etmişe benziyor. Tabi devleti sevmenin Türkiye’de oldukça kolay bir reçetesi var, devlet ebed müddet ayetini mütemadiyen tekrarla, devleti her durumda akla, devletin kusurlu olduğu mutlak işlerde bile suçu, maktule yüklemenin (en azından, duygusal, psikolojik suçlamalarda) bulunmanın bir yolunu bul.
Nagehan Alçı, HaberTürk gazetesindeki köşesinden Cumhur ve Millet ittifaklarına akıl verirken, HDP’ye de aklınca ayar veriyor. Ağanın marabaya çemkirmesi gibi HDP’ye çemkiriyor. Bunca işkencenin, baskının nedeninin HDP’li yöneticiler olduğunu, Tek Adam Rejimi’ne biat etmeyerek “akılsızlık” ettiklerini söylüyor. İşkenceci iyi polis rolüne üstlenip (tam da Eymür’ün işkencenin pek çok yolu vardır, dediği günlerde) “HDP 7 Haziran 2015’e giderken sözde ‘Daha fazla özgürlük mücadelesi’ veriyordu. Bakın, 7 Haziran sonrası Kürt halkına yaşatılacak olanları hesap edemediler” diyerek Kürt halkına yaşatılan eziyetin müsebbibi olarak Saray’a ruhunu teslim etmeyen HDP’yi işaret ediyor. Bu nobranca söylenmiş sözlerin içinde 7 Haziran zaferi sonrası Kürt halkına yaşatılan çöktürme operasyonunun itirafı gizli. Kürt halkına saldıran faili flulaştırıyor, mağduru kendine eziyet ettirmekle suçluyor. Saray Rejimi’nin insanlığı karşı suçlarını gizli özne kullanarak AKlıyor.
N.A. şecaat arz ederken sirkatin söylüyor. “Kürtlerin özgürlük seviyesi 40 sene geriye gitti… HDP, bilmeden de olsa Kürt düşmanlarının önünü açtı” cümlesinin içindeki HDP’yi suçlama iftirasını çıkardığımızda, Kürtlerin özgürlüklerinin Saray Rejimi tarafından gasp edildiğini ve Kürt halkına düşman olanların şu an iktidarda olduğunu itiraf ediyor. “HDP, Kürt halkını temsil edemez” bayat sakızını en çok çiğneyenlerden birisi olan N.A’nın ihtiyaç duyduğunda HDP’yi Kürt halkının temsilcisi görmesi ilginç!
Demirtaş, Yüksekdağ ve binlerce HDP’linin 4 Kasım 2016 darbesiyle esir alınması, hukuk hokkabazlıklarıyla esaretlerinin devamı N.A’ya göre “şuursuzca demeç veren Selahattin Demirtaş’ın kendisi”ymiş. RTE’ye galiz küfürler eden, “sende namus, şeref işportaya düşmüş” diyecek kadar hakareti ileri götüren D. Bahçeli Saray ortağı olabiliyorken, “seni Başkan yaptırmayacağız” sözünün siyasi soykırıma yol açması akılla açıklanacak bir argüman olmadığını N.A da biliyor. İşkenceci iyi polis ağızıyla “Türk solcularından aldıkları gazla yaptıkları bu şuursuz ve çocuksu tavırların bedelini 6.5 senedir Kürt halkı çok ağır biçimde ödüyor” derken, “ruhunuzu teslim edin, kendinizi daha fazla ezdirmeyin, işkence görmenizin sebebi yoldaşlarınız…” çağrısıyla, Kürt halkı içinde sisteme karşı birikmiş olan öfkeyi devrimcilere ve sosyalistlere yönlendirmeye çalışıyor. İşkenceci Mehmet Eymür’ün deyimiyle “çok inatçı tipler” olmasa(!) kim ister ki işkencenin sistematik olmasını?!
HDP’liler, Kürtler, devrimciler, demokratlar, katili de, azmettireni de, 10 Ekim Gar katliamının ardından “kokteyl örgüt, kendileri yaptı” yaygarası yapan Saray kalemşörlerini de iyi tanır. Nagehan da biliyor, büyük suçumuzun diz çökmemek değil, onların yalanlarıyla baş edememek olduğunu.