Türk iktidarı, BM toplantısında Biden-Erdoğan görüşmesinin hayal kırıklığıyla Soçi’de acil görüşmeyi talep etmişti. Erdoğan, Biden’den alamadığını Putin “Kardeşimden alırım” umuduyla Soçi organize edildi ama Soçi’de hem iç hem başta ABD, uluslararası siyasette eli oldukça zayıf Putin’le masaya oturdu. Ayrıca ABD’nin, Çin’i kuşatma siyaseti gereği merkezinde Türkiye’nin bulunduğu bölgeye ilgiyi azalttığı süreçte, Erdoğan’ın başta Türkiye’nin jeopolitiği Putin’e karşı kullanabileceği kartları da zayıflamıştı. ABD’nin 15.09.2021’de NATO’yu bile fazla umursamayan ABD-Britanya-Avustralya Güvenlik Paktı’nı (AUKUS) kurması da var. Putin bunların farkında ama şimdilik Erdoğan’ı sıkıştırmak istemedi.
Kısacası Soçi masasında Türkiye-Rusya arası ortak siyasi paydalar oldukça azaldığından görüşmenin esas konuları siyasal-askeri sorunlarda ortak paylaşacakları konu olmayınca liderler yine ortak basın açıklaması yapmadılar. Ayrı ayrı bile olsa siyasi-askeri kriz noktalarını basınla paylaşmadılar. Peki, Soçi’de sadece ticaret-turizm-doğal gaz-Akkuyu mu konuşuldu? Hayır!
29 Eylül Soçi’ye hangi siyasal-askeri sorunlar altında gidildi?
Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşü hızlanıyor.
Türkiye, Arap ülkeleriyle ile yakınlaşma adımlarını atıyor.
ABD-Rusya anlaşmasının etkisiyle Suriye Demokratik Meclisi (SDM) heyeti siyasi çözüm arayışıyla Moskova sonra Washington’a gitti.
Rusya İdlib’i hatta Efrîn, El Bab’da cihadist ve MSO güçlerini ateş altına almış, İdlib ve Kırım-Ukrayna hattında kriz tırmanıyor.
Rus-ABD anlaşmasıyla paralel Rusya ilk kez açıkça Rojava’da özerklik dillendirip Şam’ı iknaya yöneldi!
Türkiye, iki Kürdistan parçasını ayıracak Qamişlo ve Derika Hemko’ya askeri yığınak yapıyor. Ayn İsa ve M4 yoluna ateşi sürdürüyor.
Rusya-Suriye, Dera’yı denetim altına alıp İdlib’e kapsamlı saldırı hazırlığındayken Suriye Dışişleri Bakanı “Mülteciler güvenle geri dönebilir” ve Türkiye ile ABD’ye Suriye’yi terk edin diyor.
İşte bu durumda ABD’den eli boş dönen Erdoğan “son umut Putin” diyerek Soçi’ye giderken masada;
Suriye’de siyasal çözüm,
İdlib ve Ukrayna-Kırım geriliminin giderilmesi,
Dera’da, Rusya-İsrail-Ürdün görüşmelerinin sonuçları,
Türkiye’nin, Rojava’da M4 karayolu, 32 km’lik “Güvenlik Koridoru” ve askeri yığınak meseleleriyle birlikte esas coğrafik statüyü engellemek ve yeni askeri saldırı için Rusya’dan onay almak. Rusya’nın ise İdlib’i çözmek, en azından Türkiye’yi M-4 karayolunun kuzeyine çekmek, Ukrayna-Kırım’da yine Türkiye’yi en azından nötrleştirmek. Özerklik meselesinde Suriye’de şimdiki çözümün ilerisi için bile potansiyel “ayrılıkçı” adımlar içermemesini gözetmek!
Masada bunca acil siyasi-askeri sorun var ama bunlara çözüm üretilmeyince taraflar krizi yine erteleyerek yönetmede anlaştılar. Tabii kriz yönetilebilir durumdaysa! Gelişmeler, Rusya-Suriye ile Türkiye arası kriz noktalarının yönetilebilir hatta uzun süre ertelenebilir olmaktan çıkacağını gösteriyor. Kısacası Putin-Erdoğan sadece ticaret-ekonomi konuşmadılar. Ticari-ekonomik ilişkilerde ise iki taraf da el mahkûm!
Rusya-Türkiye arası krizin seyrini aşağıdaki faktörler belirleyecek.
*ABD-Rusya arası anlaşmanın Ortadoğu-Kürdistan’a yansımalarının sahada az çok görülmesi lazım. Çünkü Rusya ile anlaşmasında ABD, bir nevi Rojava’da çözümü Rusya’ya havale etmiş gözüküyor. Rusya’nın Rojava’da özerkliği açıkça dillendirmesi bunun bir sonucu ama şimdi test edildiği söylenebilir. Çünkü Şam’ın adem-i merkeziyetçiliği halen Kürdün köy muhtarı olma hakkı ile sınırlı. Bu aşılmazsa Cenevre görüşmeleri ve Anayasa’da yol alınamaz. Zira Rojava’ya coğrafik statü içermeyecek hiçbir adım Kürtleri sürece dahil edemez.
*ABD’nin Güneybatı Asya’da özelde Ortadoğu ve Kürdistan’daki savaşın ağırlık merkezini Güneydoğu Asya’ya kaydırmasının ilk sonuçlarının da az çok görülmesi lazım. Çünkü son 30 yılda ABD, Rusya’yı kuşatmaya alırken Çin’i en azından tarafsızlaştırmak istemişti. Şimdi ise tersine 60 trilyon dolarlık bütçeyle Çin’in küresel kuşatmasını hedeflerken bu kez Rusya’yı en azından tarafsızlaştırmak istiyor. Peki, bunun Rusya’da karşılığı var mı? Şimdiden ABD’nin Rusya’ya karşı dilinde yumuşama, Ukrayna-Kırım konularına mesafeli duruşu görülüyor. Tersinden Rusya’nın da “Suriye’deki istikrarsızlık ve çatışmanın temel nedeni ABD’nin fiilen Suriye’yi bölme senaryosu” söyleminde zayıflama belirtileri var ama bunun da test edilmeyi beklediği söylenebilir.
*Krizin seyrini belirleyecek diğer mesele, ABD-Rusya anlaşmanın Özerk Rojava’da en azından şimdilik “Türkiye lehine veri içermemesinin” Türk hükümetinde nasıl karşılık bulacağıdır.
*Ve 30 Ekim Roma G-20 zirvesinde Biden-Erdoğan görüşmesinin özellikle Kürdistan meselesinde hangi sonuçlar üreteceği krizin seyrinde önem kazanıyor. Bunlar dikkate alındığında Suriye meselesinin öyle birkaç ayda siyasal çözüme kavuşacağını beklemek yanlış.
Barışçıl-demokratik her çaba Rojava ve Kürdistan bölgesindeki savaşa takılarak etkisizleşiyor!
Kuzey Kürdistan’da barışçıl demokratik her çaba-adım değerli ve yüz yıldan beri bu böyle. Fakat son 20 yıldır Kürdistan meselesinde içeriye “dışarı” eklenince Kuzey’deki barışçıl demokratik mücadele rejimin, Kürdistan Bölgesi ve Rojava’daki savaş siyaseti ile bir arada yürümüyor. Yürümez! Dört parçada Kürt siyaseti bu soruna çözüm üretmeye yoğunlaşmalı. Dikkat edilirse Erdoğan, “Kürt sorunu yok. Biz bu işi çoktan çözdük, aştık, bitirdik” dedi ama ekledi “Cumhur İttifakı olarak bu çözümün mücadelesini sürdürüyoruz!” Yani içeride “Bitirdik” dışarıda da bitirmeye çalışıyoruz!