Ragıp Zarakolu
Stockholm. Siyasal İslamın dünyada yükselişi siyaset biliminin incelediği son on yılların en önemli olgularından biri. Komünizmin dünya siyasetinden çekilişinin bıraktığı boşluğu bir anlamda siyasal İslam doldurdu.
Türkiye’de siyasal İslamın iktidar oluşu, barışçıl yoldan gerçekleşti. Herhalde siyaset bilimi bu olguyu çözümleyen birçok araştırmaya yer verecek.
Örneğin bir sosyolog olarak, Ayşe Nur Zarakolu, tezini, işçi sınıfı içinde İslami kültürün güçlü oluşuna ilişkin bir tez hazırlamıştı.
Örneğin, bu konuyu ilk araştıranlardan biri, bizim İÜ İktisat Fakültesi mezunlarından Ali Yaşar Sarıbay’dır. 1979 yılında kabul olunan doktora tezinin başlığı, “Türkiye’nin Modernleşme Sürecinde Milli Selamet Partisi” idi. Bu tezi önemseyip, Alan Yayıncılığın, “Güncel Sorunlar” dizisinde yayınlamıştım. Bu kitabın, Prof. Sarıbay’ın, kendi yayın listesinde yer almaması bana ilginç geldi. Sol eğilimli bir yayınevi tarafından yayınlanmasını, kariyeri açısından uygun görmemiş olmalı.
Daha İran İslam devrimi yaşanmadan bu konuya, Türkiye deneyimi açısından eğilmek önemliydi bence.
İslam dininin kullanımı gerçekten, Türk modernleşmesinin önemli yanlarından biri. Osmanlı padişahları “Cihat” ilan etmiş miydi, hatırlamıyorum, cehaletimi bağışlayın.
Ama, 1914 yılında dünya savaşına “Cihat” ilan ederek başlayan, İttihat Terakki Partisi cunta hükümeti olmuştu. İdeogları olan Ziya Gökalp ise, Türk milletinin harcını İslam ile yoğurmuştu.
Ankara Hükümeti’nin İstiklal Savaşı’nı ilan edişinin güçlü gerekçelerinden biri de, ‘Halife’yi esaretten kurtarmak olacaktı.
Herhalde bu çizgiden kısa süreliğine sapma, 1925 Şeyh Sait başkaldırısından sonraki mutlak Kemalist iktidar sırasında oldu.
Kemalizmin uzlaşmacı ismi ise, İsmet İnönü olacaktı. Köy Enstitüleri’ni kapatıp, İmam Hatip Okulları’nı açma şerefi ona ait.
Sözde çok partili sisteme geçiş ile, İslamın kullamımı, CHP ile kendisinden kopan kanadı DP arasında, yani merkez sağ ve merkez sol diye tanımlanan iki ana akım arasında yarış mevzuu oldu. Ama başarılı olan DP/AP geleneği olacaktı.
Müesses nizam açısından, komünizm (bu arada bütünüyle sol) yanında, siyasal İslam ana tehdit olarak kabul edilecekti, aşırı milliyetçilik hiçbir zaman rejim açısından tehdit sayılmazken.
Necmettin Hoca’nın 12 Mart öncesi bağımsız parti arayışını engellemeye çalışan en başta Demirel olacaktı.
Siyasal İslamı, bir hükümet partneri yapma şerefi ise, CHP’ye aitti, 1973 seçimi sonrası kurulan koalisyon hükümeti sonrası.
Daha sonra Demirel, siyasal İslamı MHP ile birlikte Milliyetçi Cephe’ye dühul ederek, erk içinde konumlanmanın kapılarını açacaktı.
Ama en büyük “açılımı” ise Kenan Evren cuntası yapacaktı. Siyasal İslam’ın sözde ılımlı kanadı, onun döneminde eğitimden başlayarak birçok yerde kök salacaktı.
Siyasal İslam’a yönelik Kemalist rejimin tehdit ve sınırlandırmaları, ilkin bu hareket ile her zaman dirsek temaslı olmuş olan Turgut Özal’ın 1991 “demokratik açılımı ile” kalkacaktı.
Türkiye’de İslamcılığın ana damarlarından biri hep antikomünizm olmuştur. Turgut Özal, 1991 yılında sol ve siyasal İslamı her zaman tehdit altında bulunduran TCK 141-42 ve 163. Maddeleri ilga etti. Kürt uyanışını ana tehdit kabul edip, bunun engellemeye yönelik çok daha sert TMK’yı çıkardı. Ve bu günlere geldik. Merkez sağ ve sol partilerin himmetine muhtaç kalmaktan çıkan bir çeşit “demokratik devrim” yaparak erki ele geçirdi. Necmettin Hoca, “kadayıfın altı kızardı, nasıl olacağına bakacağız” demişti, “barışçıl yoldan mı, yoksa barışçıl olmayan yoldan mı?”. Evet, barışçıl yoldan erk ele geçti. Demokrasi otobüsü ile köprü geçildi. Erkin barışçıl yoldan terki mümkün olacak mı, göreceğiz.
İslami rejim az değil, şu ya da bu biçimde 19 yıldır iktidarda. Bu dönemde bir kültürel hegemonya kurmaya çalışmaları da doğal.
Her ideolojinin tarihi yeni baştan yazması ve yorumlaması gibi, siyasal İslamcı araştırmacıların da bunun örneklerini sergilemesi doğal. Ama bunlar da İslam/Türk sentezi rotasından yürüyor ağırlıkla.
Bana bunları Vahdettin Işık’ın, “Said Halim Paşa/Bir Islah Düşünürünün Hayatı, Düşüncesi ve Eserleri” adlı kitabı düşündürdü (KTB Yayınları, 2018) *. Kendisi İÜ Edebiyat Fakültesi Sosyoloji mezunu olduğuna göre, bizim Ümit Meriç’in talebelerinden biri olmalı. Aynı zamanda Paşanın Külliyatını da baskıya hazırlamış. İyi de yapmış. “1960-1980 Arası İslamcı Dergiler” derlemesi ve bunu dijital ortama aktarması da önemli bir katkı araştırmacılar açısından.
Yunanistan’ın Kavala şehrinde Mısır devletinin kurucusu kabul edilen Mehmet Ali Paşa’nın anıtı hala durur. Halk anlatılarında ise, “Araplar Yunanistan’ı işgal etti” diye bir hikaye vardır. İlk duyduğumda şaşırmıştım. Bu, 1821 Yunan başkaldırısının Mehmet Ali Paşa’nın Mısırlı askerleri tarafından ezilmeye çalışılması nedeniyledir. Arnavut olduğu bilinen Mehmet Ali Paşa’nın soyu, klasik, “Konya’dan gelen bir Türk ailesine” bağlanıyor.
Bir başka tartışmalı konu ise, Mehmet Ali Paşa’nın torunu Said Halim Paşa’nın, İstiklal Savaşı’na kaynak bulmak için Roma’ya gittiği. Oysa, Paşa Roma’dan İstanbul’a dönmek istemiş buna izin verilmemişti. Orada da bir “nemesis” eylemi ile, Ermeni Devrimci Federasyonu üyesi Arshavir Shirakian tarafından öldürülecekti.
Yine söz konusu biyografide, Vahdettin Işık, Çin’de “Birleşik Komünist Partisi’nin 1911’de iktidarı ele aldığını söylüyor”. Bu tarih Sun Yat Sen’in kurduğu Kumindang’ın Çin Cumhuriyeti’ni ilan ettiği tarih. Yani TC’nin 1923 yılında ilanından 12 yıl önce ilan edilmiş Çin Cumhuriyeti.
Ancak bu tarih Çin Cumhuriyeti’nin Sun Yat Sen tarafından ilan olunmasının tarihidir. Yazarın Anayasal hareketlerin Rusya, İran ve Osmanlı’da birbirini tetiklediğini söylemesi doğru. Kongre fikriyatının Hindistan’ı, Güney Afrika’yı etkilemesi de. Ama bunların hiçbiri komünist hareketler değil, Anayasal ve ulusal hareketlerdir. Zaman zaman komünistlerle “dost” olmaları bunu değiştirmez.
Komünist Enternasyonal 1919 yılında ilan olundu. Çin Komünist Partisi ise 1921 yılında, yani TKP’nin 1920 Eylül’ünde Baku’da kurulmasından 10 ay sonra… 2 yıl sonra kurulan minik bir parti nasıl cumhuriyet ilan edecek 10 yıl önce? Çin Halk Cumhuriyeti ise 1949 yılında kuruldu. Yani Çin Cumhuriyeti’nin ilanından 38 yıl sonra.
Çin Cumhuriyeti BM Güvenlik Konseyi’nin 5 sabit, kurucu üyesinden biriydi. ABD’nin ping pong diplomasisi ile Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanıdığı 1971 yılına kadar Güvenlik Konseyi’nde Çin’i, Tayvan temsil etti. 1949 yenilgisinden sonra, Kumindang partisi ve lideri Çan Kay Şek’in ele geçirdiği ada devleti.
Ama bu bakış ideolojik bir bakış. Siyasal İslam Kemalizmi de “sol” sayar çünkü. Hani Kemalistler de kendini “sol” sanır ya kendilerini zaman zaman!
60’lı yıllarda Kemalistlere, CHP’ye saldıramayan Muhafazakar Gençlik, “Komünistler Moskova’ya!” diye TİP’li gençlerin, MTTB’deki toplantılarına saldırır, Komünizmi Telin Mitingleri düzenlerdi.
(*) Ketebe, Albayrak Medya gurubunda, Yeni Şafak gazetesinin yayıneviymiş. Ketebe herhalde kitab olmalı, Osmanlıca alfabe ile. 2018 yılında kurulmuş. İlk defa bir kitaplarını görmüş oldum. Benim için yeni Türkiye’nin bir parçası.