Özgür Müftüoğlu
HDP’nin “Adalete, Demokrasiye, Barışa Çağrı Deklarasyonu” tıkanan Türkiye siyaseti ve beraberinde giderek artan toplumsal sorunların çözümü için tarihi bir fırsattır. Deklarasyonun emekçilerin, kadınların sorunlarına, doğa talanına ve diğer sorunlara somut çözümler getirmediği doğrudur. Ama böyle bir iddiası yoktur zaten ve bu nedenle de deklarasyonu parti programı veya seçim bildirgesi gibi değerlendirmemek gerekir.
Toplumsal sorunlara somut çözümler üretmemekle birlikte deklarasyon, tüm bu sorunların temel nedeni ve aynı zamanda çözümün önündeki en önemli engel olan otokratik yapıyı kırarak çoğulcu demokrasinin tesis edilmesi için “Demokrasi İttifakı” oluşturma çağrısı yapmaktadır. Bu çağrı ile amaçlanan, barışın toplumsallaşmasıdır.
2015’te 7 Haziran seçimleri sonrasında yaratılan çatışma ortamı içinde “barış” sözcüğünü kullanmak bile suç haline gelmiş, barış çağrısında bulunduğu için binlerce kişi işinden edilmiş, yargılanmış hatta tutuklanarak özgürlüğünden mahrum bırakılmıştır. Daha vahimi, barış çağrısının dillendirildiği gösterilere yapılan bombalamalarda yüzlerce barış savunucusu yaşamını yitirmiş, yaralanmış, sakat kalmıştır.
Barışı savunmanın bedelinin böylesine ağır olduğu bir ülkede barışın toplumsallaşması demokrasinin, hakkın, hukukun, adaletin olmazsa olmaz koşuludur. Barış olmadan demokrasi olmaz, demokrasi olmadan da ne işçiler emeklerinin karşılığını alabilir ne toplumsal cinsiyet eşitsizliği ortadan kaldırılabilir ne Aleviler inanç özgürlüğüne kavuşabilir ne de Kürt halkı siyasal ve kültürel haklarını edinebilir.
HDP’nin çağrısı, CHP başta olmak üzere Cumhur İttifakı dışındaki partiler tarafından olumlu karşılandı dahası desteklendi. Ancak AKP ve saray rejiminin ülkeyi sürüklediği karanlığın daha da derinleşmemesi ve siyasetteki düğümün çözülerek aydınlığa çıkabilme umudunun yeşerebilmesi için bu desteğin “seçime odaklı bir strateji” olma ihtimali göz ardı edilmemelidir.
Zira hem geçmişteki samimiyetsiz desteğimsi tavırlarda hem de 2013-2015 arasındaki çözüm sürecinde görüldü ki toplumsallaşmayan barış kalıcı olmuyor!
Bu nedenle HDP’nin çağrısının muhatabı siyasi partilerle sınırlı kalmamalı, çağrının Türkiye halkları için önemi toplumun tüm kesimlerine anlatılmalı ve onların da desteği alınmalıdır. KESK ve DİSK başta olmak üzere sendikalara, meslek örgütlerine, kadın örgütlerine, çevre örgütlerine, Alevi örgütlerine ve “birlikte barış içinde yaşanır bir ülke” arzusundaki tüm demokratik kitle örgütlerine bu konuda önemli görevler düşmektedir.