Özgür ve bağımsız basına uygulanan yoğun baskının son örneklerinden biri de ‘fonlanma’ tabiri üzerinden uygulanmaya çalışılıyor.
Eskiden beri yerleşik kılınan tabirle ‘Ana akım’ olarak tanımlanan tüm gazete ve televizyonlar, iktidar imkânlarıyla alabildiğine fonlanarak hükümetin borazanı haline getirilmişken, çok zor koşullarda varlığını sürdürmeye çalışan bağımsız medya organları, yurt dışından temin edilen kimi fonlardan yaralandıkları için neredeyse vatana ihanetle suçlanıyorlar.
İktidar cenahında koparılan yaygara bir kez daha Hrant Dink’in Türk siyasi aklı için sıkça dillendirdiği paranoya kavramını anımsamamıza neden oluyor. Gerçekten de Türkiye’ye yön veren siyasi aklın en önemli özelliklerinden biri de güven eksikliğidir. Başta ülkesinin insanına karşı güvensiz bir siyaset, doğal olarak yaşamın her alanında olası düşmanlar, hasımlar, en nihayet hainler olduğuna inandığı için, asla rahat olamıyor.
Tarihin kaydettiği önemli paranoyaklardan sayılan Sultan Abdülhamit, korkularının esiri olmuş ve eşi benzeri görülmemiş bir muhbirler ordusu besleyerek iktidarını sağlama almaya çalışmıştı. Bu amaçla basına karşı uyguladığı yoğun sansürün kaldırılmasını andığımız bu günlerde, görsel ve yazılı medyanın karşılaştığı baskı gerçekten de ibretlik.
Kaldırılan sansür heyeti buluttan nem kapan uygulamalarıyla ünlüydü. Günümüzde ise onların işlevini RTÜK, BİK, Cumhurbaşkanlığı İletişim Dairesi gibi kurumlar sürdürmekteler.
Kamu kuruluşlarının ilan ve reklam harcamalarının nasıl paylaştırıldığına dair raporun henüz mürekkebi kurumadan başlatılan fon saldırısı, bağımsız kalabilmiş birkaç gazete ve televizyon kanalına da tahammül edilmeyeceğinin bir göstergesi. Sadece kamu kuruluşları değil, hükümetten önemli ihaleler kapan kimi yandaş şirketler de verdikleri tam sayfa ilanlarla önemli bir tiraj kaybı yaşayan gazeteleri ayakta tutmaya çalışıyorlar.
Diğer yandan iktidarın panik halinin arkasında yolun sonuna yaklaşıldığı duygusunun da önemli bir etken olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir. Muhalefet ısrarla erken seçim çağrıları yaparken, AKP’nin toplumsal desteğinin de günden güne eridiği açıkça görülüyor. Olası bir iktidar değişikliği ise bu dönemde palazlanan birçok ismin hiç de hesaba katmadıkları bir sonuçla yüzleşmesine yol açacak. Siyasete egemen olan saldırgan üslubun arkasında bu gerçek yatıyor.
İktidarı kaybetmenin önemli işaretlerinden biri büyük şehir belediyelerinin muhalefete geçmesi ise, bir diğeri de ABD başkanı Joe Biden’in açıklamaları. Türkiye ile ilişkilerinde mevcut hükümetle bir gelecek tahayyüllerinin kalmadığını, o yüzden de muhalefet partilerini destekleyeceklerini açıkça beyan etmişti. Yani iktidarı teslim alan paranoyanın tümüyle yersiz olduğunu söylemek de mümkün değil.
Yine akılda tutulması gereken bir husus da, yakın tarihte birçok STK’nin tam da iktidarın işaret ettiği gibi işlevler üstlenerek Ukrayna, Gürcistan, Belarus gibi ülkelerde iç dinamiklerin yerini almaya çalışması.
Görüldüğü gibi konunun birden fazla yüzü var ve hepsini de hesaba katmak zorundayız.