Son bir aydır bir Latin Amerika ülkesinde, Kolombiya’da, çok önemli şeyler oluyor. Bu ülke ekonomik- politik olarak ve ABD emperyalizmi ile ilişkileri bağlamında Türkiye ile benzerlikler taşıdığından bu olayları iyi analiz etmek gerekiyor.
28 Nisan’da Iván Dugue başkanlığındaki Hükümet tarafından Meclis’e sunulan bir vergi kanunu teklifinin ardından çıkan halk ayaklanmasından, genel grevden ve halen devam eden protestolardan söz ediyoruz. Çünkü o günden beri halk Salgına rağmen sokaklara çıkıp protesto gösterilerinde bulunuyor, direniyor. Kolluk güçleri de sert bir biçimde buna cevap veriyor. Öyle ki 28 Nisan- 27 Mayıs tarihleri arasında en az 43 Kolombiyalı sivil kolluk güçleri tarafından öldürüldü, yüzlercesi de yaralandı (1).
Aslında direnişin ardından hükümet söz konusu kanun teklifini geri çekmek zorunda kaldı ama isyan devam ediyor. Çünkü krizin faturasını daha çok halkın sırtına yıkmak üzerine kurgulanmış maddelerle dolu olan bu vergi kanunu teklifinin sadece tetikleyici bir unsur olduğu vurgulanıyor.
Asıl sorunların; başta 2016 yılında devletin, FARC gerillaları ile yaptığı Barış Anlaşması’na Dugue Hükümetinin uymaması gibi, kökleri 52 yıl öncesine kadar giden bir ulusal sorunun ve ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizin derinleştirdiği işsizlik, yoksulluk, devlet borcu ve bütçe açığı gibi sorunlar olduğu ileri sürülüyor. (2)
Nitekim kendilerini barış yanlısı olarak niteleyen ve söz konusu vergi kanuna eleştiriler getiren bir grup akademisyen ve bilim insanı bir ortak bildiri ile bu teklifin geri çekilmesinin yanı sıra, ülkede barışın tesis edilmesi için atılması gereken iktisadi ve politik adımları da tanımlayan bir bildiri yayınladı. (3)
İki ülkenin benzer yanları
Kolombiya ile Türkiye karşı karşıya bulundukları sorunlar açısından birbirine benziyor. Bunların başında Kolombiya’da devletin FARC’la savaşı ile gündeme gelen sorunun benzeri bir sorun, Türkiye’de bir türlü çözüme kavuşturulmayan “Kürt Sorunu” olarak yaşanıyor.
Bu sorun devam ettikçe de, bu durum insani, sosyal, politik ve ekolojik zararlarının yanı sıra, ülkenin vergisel kaynaklarının azımsanamayacak bir kısmının askeri harcamalara ayrılması yüzünden, hem ekonomik gelişmeye zarar veriyor, hem de kamu bütçesinde açıklara ve devlet borçlarının birikmesine neden oluyor. Böyle olunca da burjuva iktidarlar halktan aldıkları vergileri daha da artırma ve/veya daha fazla borçlanma çabasında oluyorlar.
Böylece her iki ülke de; yüksek düzeyde bütçe açığı ve kamu borç stoku, kamu bütçesinden büyük boyutlarda faiz ödemesi, devasa işsizlik, yoksulluk ve enflasyon gibi ekonomik sorunlarla boğuşuyor. Paralel bir biçimde bu ülkelerde kapitalist sistem mafyatik, ırkçı, militarist, farklı kimlikleri ötekileştirici, homofobik yanını iyice belirginleştirerek adeta bir nekro-kapitalizme dönüşüyor. Bu gelişime uygun olarak devlet de otoriterleşiyor ve ekonomik krizlerin faturasını emek karşıtı vergi düzenlemeleriyle, halka dönük harcamaları kısan kemer sıkma uygulamalarıyla, açıktan halka kesiyor.
Benzemeyen şey ise Kolombiya işçi sınıfının daha örgütlü, daha dirençli ve bir bütün olarak Kolombiya toplumunun daha duyarlı olmasına karşılık, Türkiye toplumunun (kadın hareketi ve ekoloji hareketi dışında) donukluğunu hala üzerinden atamamış olması.
Geniş katılımlı eylemler
Kolombiya’da yaklaşık 700 bin üyesiyle ülkenin en büyük sendikal örgütü olan İşçi Sendikaları Merkezi (CUT), bu protestoların en büyük ve güçlü örgütleyicisi. “Ulusal Grev Komitesi”ni ise Ulusal Emek Konfederasyonu (CGT), Kolombiya Emekçileri Federasyonu (CTC), iki emekli sendikası, Kolombiya Eğitim Emekçileri Federasyonu (Fedoce) ve Kamyon şoförleri örgütünün (Cruzada Comionera) temsilcileri oluşturuyor. Ayrıca öğrenci federasyonları, Dignidad Agropecuria gibi kırsal örgütlenmeler, ülkenin üçüncü en kalabalık kenti olan Cali’de kitlesellikleri ile dikkat çeken yerli örgütleri gibi, çok sayıda sosyal örgütlenme de grev ve protestolara katılıyor. Keza kamyoncu ve taksicileri temsil eden örgütler de bu protestolara destek veriyor. (4)
İsyanı tetikleyen haksız vergi artışları
“Sürdürülebilir Dayanışma Kanun Teklifi” adlı vergi kanunu teklifi bir yandan aralarında zorunlu malların da olduğu tüketim mallarının KDV oranını artırırken, diğer yandan vergi tabanını genişletiyordu. Aynı zamanda da başta orta sınıfın gelir vergisini artırırken, üst gelir grubundaki zenginlere ve sermayeye yeni vergisel imkânlar sunuyordu.
Hükümet bu vergi düzenlemesinden (2022 yılından itibaren) yılda 6,8 milyar dolarlık vergi geliri sağlamayı hedeflerken, bunun sadece yüzde 11,8’ini sermayeden (şirketlerden), kalanını ise ağırlıklı olarak tabanı genişletilecek olan yüzde 19 gibi yüksek düzeydeki KDV ile halktan ve artan gelir vergisiyle orta sınıftan toplamayı öngörmüştü.
İşin aslı, yüksek düzeydeki bütçe açığını kapatmaya dönük olan bu düzenleme Covid-19 ile daha da derinleşen ekonomik ve sosyal krizin ardından geldi. Genel grevi ve toplumsal hareketleri tetikledi. Böylece yıllardır çözülmeyen sorunlarla biriken toplumsal öfke patladı.
Düşük aşılama, yüksek ekonomik tahribat
Oldukça düşük seyreden aşılama nedeniyle Salgın yüzünden ülkede 75 bine yakın insan hayatını kaybetti. Salgın aynı zamanda ekonomiyi ciddi oranda küçülttü (yüzde 6,8). Sınıfsal çelişkileri artırırken, yoksulluğu daha da büyüttü (yoksulluk oranı yüzde 42,5), gelir bölüşümü iyice kötüleşti (Gini katsayısı 2019 yılında 0.526 idi). Öyle ki ülkede, en tepedeki yüzde 10 milli gelirin yüzde 50’sine, servetin ise yüzde 95’ine el koymakta.
Kolombiya’da asgari ücret ayda sadece 269 dolar ve işçilerin sadece yüzde 12’si asgari ücretin iki katı kadar kazanabiliyor. Ayrıca işsizlik oranı yüzde 16’yı ve kayıt dışı istihdam yüzde 48’i buluyor. Bu durum istihdamda güvencesizliği ve beraberinde emekçilerin mutsuzluğunu artırıyor. (5)
Devlet maliyesi de ciddi kriz içinde zira büyük boyutta bir bütçe açığı (2020 yılında yüzde 6,9) ve bunun neden olduğu devlet borç stoku mevcut. Öyle ki geçen yıl toplam vergi/milli hâsıla oranı sadece yüzde 20 olmasına karşılık, kamu harcamalarının oranı yüzde 28 ve devlet borcu/hâsıla oranı yüzde 70 idi. (6) Vergi kanun teklifinin gündeme getirilmesinin asıl nedenini işte devletin içine düştüğü bu mali kriz oluşturuyor.
Bu bütçe açığının nedenlerine bakıldığında Türkiye ile olan benzerlikler daha net bir biçimde ortaya çıkıyor (Türkiye’de 2020 yılında bütçe açığı yüzde 4,9). Bütçe açığının kabaca dört temel nedeninden söz edebilmek mümkün.
Sermaye yeterince vergilendirilmiyor
İlk olarak, Kolombiya’da sermaye yeterince vergilendirilmediği gibi, bu kesime verilen ciddi teşvikler söz konusu. Öyle ki (7) resmi kurumlar vergisi oranı yüzde 25 olmasına karşın, efektif/fiili oran sadece yüzde 10. Ülke özellikle de maden sektöründe faaliyet gösteren ABD ve Kanada kökenli çok uluslu şirketlere sunduğu kurumlar vergisi teşviki nedeniyle yılda 11,6 milyar dolar vergi kaybına uğruyor. Bu rakam kamusal sağlık harcamalarının yüzde 72’sine denk düşecek bir büyüklükte.
Türkiye’de de efektif kurumlar vergisi oranının bu civarda olduğu biliniyor. Öyle ki dev sermaye şirketleri ya da bankalar kendilerine sunulan cömert muafiyet, indirim ve istisnalar sayesinde, normalde yüzde 22 oranında (bu yıl geçici olarak yüzde 25’e yükseltildi) kurumlar vergisi ödemeleri gerekirken, bu oran fiilen yüzde 10 ve altına düşüyor. Ayrıca gelir vergisinin toplam vergi gelirleri içindeki payı da yüzde 20’yi geçmiyor ve bunun çoğunluğunu da emekçiler ödüyor.
Devlet borcu ve faiz ödemeleri ciddi boyutlarda
Bütçe açığını artıran ikinci etken devlet brüt borç stokunun yüksekliği. Kolombiya’da bu oran yüzde 70’i aşarken, Türkiye’de yüzde 40’a yakın seyrediyor. Kolombiya’da her yıl bankalara 18,8 milyar dolar faiz ödeniyor (bu bütçe harcamalarının en az yüzde 20’sini oluşturuyor). Türkiye’de de benzer bir faiz ödemesi söz konusu. Bu yıl örnek olarak, faiz ödemelerinin tutarının 179,5 milyar TL olması (21 milyar dolar) öngörülüyor. Bu arada Türkiye’deki yüzde 19 olan politika faizi oranının Kolombiya’dakinden 10 kat yüksek olduğunun altını çizmek gerekiyor.
Üçüncü etken başta askeri harcamalar olmak üzere, devlet bütçesinden güvenlik harcamaları adı altında ayrılan ve özünde savaş siyasetine ve otoriterleşmeye hizmet eden harcamaların büyüklüğü.
Askeri-güvenlik harcamaları çok yüksek
Kolombiya devleti bir sosyal devletten ziyade, bugün dünyanın birçok bölgesinde görülenlere benzeyen bir savaş devleti görünümü arz ediyor. Öyle ki geçen yıl 9,216 milyar dolarlık bir harcama ile Brezilya’nın ardından Latin Amerika’daki en yüksek askeri harcamayı yapan bir devlet oldu. (8) Devlet özellikle de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD ordusunun emrine girdi ve yıllık ortalama 10 milyar doların üzerinde askeri harcaması yapılmaya başladı. 1990’lardan itibaren “Plan Colombia” altında devletin ABD ile olan bu ilişkisi daha da güçlendirildi.
Türkiye’nin 2020 yılı askeri harcaması ise (aynı yıl yüzde 5 azalmasına rağmen) Kolombiya’nın neredeyse iki katı:17,7 milyar dolar. Dünyada en fazla askeri harcama yapan ülkeler sıralamasında 16’ncı sırada yer alıyor. 2011 yılından bu yana askeri harcamalar yüzde 77 oranında arttı. Artış özellikle de 2015 yılından bu yana çok hızlandı. (9)
Bugün Kolombiya’da 267 bin kişilik bir resmi ordu, 186 bin kişilik polis gücü, 24 bin kişilik maaşlı sivil milis gücü var. Yani neredeyse 500 bin kişilik bir askeri- kolluk güç söz konusu. 2016 yılında aşırı sağcı paramiliter güçler ordu ve polisin içine yerleştirildi. Bunlar daha çok toplumsal muhalefeti etkisiz kılmak için kullanılıyor. Öyle ki o tarihten bu yana 1,200 sosyal ve çevreci aktivist (yerliler, LGBTİ bireyler, kadınlar, sendikacılar ve silah bırakmış FARC üyeleri) suikast sonucu öldürüldü. Ivan Dugue ise bunca askeri harcamaya rağmen, 24 yeni F-16 savaş uçağı daha almayı ve bunun için bütçeden 4,5 milyar dolar daha ayırmayı planlıyor. Ordu mensuplarının en az 82 bininin maden ve enerji bölgelerinde çok uluslu şirketlerin çıkarlarını koruyacak biçiminde bulundurulması ise devletin yerli ve yabancı sermaye ile olan sıcak ilişkilerinin bir göstergesi. (10)
Türkiye’nin ise NATO içinde ABD’den sonra en fazla askeri güce sahip olduğu bilinen bir gerçek. NATO bünyesindeki askeri personelin sayısı 3,2 milyona yakın (2018 yılında). Bunun yüzde 40’ını 1,3 milyon Amerikan askeri oluştururken, yüzde 12’lik bir pay ve 385 bin kişilik bir ordu ile Türkiye ikinci sırada yer alıyor. (11) Buna polis gücü, bekçiler, korucular, özel güvenlik görevlileri ve bir kısım paramiliter güçler de dâhil edildiğinde bu sayı 1 milyonu buluyor (15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından iktidar blokundaki yenilenme doğrultusunda bu gücün çeşitli kesim ve gruplar arasında nasıl dağıtıldığı konusunda son videolar yol gösterici olabilir).
Militarist yöntemle ‘çevre koruma’!
Son olarak, isyanın temelinde yatan bir diğer etken yıllardır çözülmeyen toprak sorunu. Kolombiya’da 52 yıldır devam eden iç savaş yüzünden milyonlarca köylü topraklarından kopartıldı. Bunların topraklarının bir kısmına büyük toprak sahipleri el koyarken, bir kısmı da ülkede faaliyette bulun ABD kökenli çok uluslu şirketler tarafından ele geçirildi.
Bugünlerde bu toprak gasplarına “çevre korumanın militarizasyonu” ile devam ediliyor. Yani silahla, askeri güçle, zorla, yoğun köylü tutuklamalarıyla çevre korumanın mümkün olamayacağı ortada iken, çevreyi koruma adı altında yapılan askeri operasyonlarla (Operacion Artemis) topraklar ve ormanlar insansızlaştırılıyor, köylüler, yerliler topraklarından ve ormanlardan sökülüp atılıyor. (12)
Özetle, Kolombiya’da gündeme getirilen ve halkın tepkisiyle geri çekilen vergi kanunu teklifi hükümetin ileri sürdüğü gibi ‘sosyal dayanışma’ olarak nitelendirilemez. Bu teklif gerici/regresif, yoksulun ve düşük orta gelirlilerin vergi yükünü ve mevcut eşitsizlikleri daha da artıran sermaye yanlısı düzenlemelerden oluşuyor. Bu durum Türkiye’deki 1980 ve 1990’lardaki “terörle mücadele” gerekçesiyle gerçekleştirilen köy boşaltmalarını ve benzeri uygulamaları anımsatıyor.
Reform olarak sunulan ve toplumun direnci sonucunda rafa kaldırılan bu vergi teklifinin asıl nedeni; sermayenin vergilendirilmek istememesinden dolayı ortaya çıkan vergi açığı, ciddi düzeydeki devlet kamu borcu geri ödemesi, giderek artan borç stoku ve büyük çaptaki askeri harcamalar ve güvenlik harcamaları bağlamında emperyalizm olgusu.
Uluslararası finans kapitalden destek
Nitekim günümüzdeki emperyalizmin borç tahsildarları konumundaki birçok örgüt bu kanun teklifini, ‘reform’ diye niteleyerek destekledi. Örnek olarak Fitch bu düzenlemelerin, kamu sektörü borç sorununu çözerek, ülkenin (BBB-)’ye düşmüş olan kredi notunu yükseltebilmesi için zorunlu görüyor. Bu sözde ‘reform’ ile vergi gelirlerinde milli hasılanın yüzde 1,4’ü kadar bir artış sağlanarak kamu borcu/ milli hâsıla oranının sabitlenmesi gerektiğini ileri sürüyor. Kuruma göre bu düzenleme; kamu borcunu sabitlerken, orta vadeli mali beklentileri belli bir çıpaya bağlamak, politikaların kredibilitesini artırmak ve ekonominin şoklara karşı hassasiyetini azaltmak için gerekli. (13)
Kısaca, uluslararası finans kapitalin sözcüsü kuruluşlar halktan alınacak yeni vergiler için baskı yapıyorlar. Böyle bir kemer sıkma paketi geçmezse ülkenin kredi notunun düşürüleceğini ileri sürüyorlar. Bunun ülkenin doğal zenginliklerini sömürmeyi sürdürebilmek ve büyük bankaların ülkeye verdikleri borçları faizleriyle beraber geri alabilmek için yapılan bir dayatma olduğu çok açık.
Sonuç olarak
Yapılması gereken emperyalizmle içli dışlı büyük sermaye grupları ile olan bu bağların kopartılması iken, konumları ve sınıfsal çıkarları gereği Dugue Hükümeti ve benzeri siyasal iktidarların bunu yapması imkânsız. Öyle ki halkın yaşadığı bunca ekonomik sıkıntıya rağmen yeni savaş uçakları alma derdine düşebiliyor.
Bunun bilincinde olarak, gerek emek örgütleri, gerekse de yukarıda sözünü ettiğimiz Kolombiyalı akademisyenler ve bilim insanları taleplerini vergi düzenlemelerinin geri çekilmesiyle sınırlı tutmuyorlar.
Özelleştirmelere son verilmesini, herkese en az bir asgari ücret düzeyinde aylık düzenli “Temel Gelir Güvencesi” sağlanmasını, ulusal tarımın, sanayinin, zanaatkarların ve çiftçilerin korunmasını, kamu garantili istihdama ağırlık verilmesini, esnek çalışmaya son verilmesini, eğitim, sağlık gibi evrensel hizmetlerin ücretsiz olarak sunulmasını istiyorlar.
Ayrıca, demokratik hak ve özgürlüklerin garanti altına alınması, eylem ve protesto hakkı için anayasal garanti sağlanması, cinsel ve etnik kimliğe yönelik ayrımcılığa son verilmesi, kentlerin militarizasyonunun durdurulması, katliamlara son verilerek sorumlularının cezalandırılması ve ESMAD polis gücünün dağılması gibi demokratik-politik taleplerde bulunuyorlar.
Anahtar sözcük: Askeri harcamalar, FARC, Genel grev, Iván Dugue, Kolombiya vergi isyanı, Militarizm, Ulusal sorun, Vergi reformu.
Dip notlar:
https://www.theguardian.com/global-development/colombia-protests-paola-holguin-stop-crying-one-eye (27 May 2021).
“For a new macroeconomic policy in Colombia”, https://developingeconomics.org /for-a-new-macroeconomic-policy-in-colombia (20 May 2021).
Agm.
“6 soruda, Kolombiya’da neler oluyor?”, https://amp.evrensel.net/haber (5 Mayıs 2021).
“For a new…”, agm.
Andy Higginbottom, “The roots of Colombia’s crisis”, https://mronline.org (20 May 2021).
Agm.
Military expenditure by country, in constant (2019) US$ m.,1988-2020, https://sipri.org (28 May 2021), s. 17.
Agr, s. 21.
Higginbottom, agm.
NATO, Public Diplomacy Division, Press Release (10 July 2018):Defence Expenditure of NATO Countries (2011-2018).
Justin Podur, “Is Colombia’s Military Displacing Peasants to Protect the Environment or Sell Off Natural Resources?”, https://www.counterpunch.org (20 May 2021)
Fitch wire, “Tax Reform a Critical Factor for Colombia’s Debt Dynamics”, https://www.fitchratings.com (19 April 2021).