Özgür Amed
Birinci çember: Göreceli iyimserlik!
Aslında iyimser bir iyimserlikle yaklaşanların içinde olduğu, görece ilk zamanlara denk gelen bir halkayı imler. Dönemin koşulları, gelgitleri ve olası gelecek senaryoları içinde bir umut beslemeye meylettirilerek bağ kuranların, bugün pişman olsa da iş işten geçenlerin toplaştığı alan…
İkinci çember: Şehvet alanı!
AKP, Türkiye kamuoyunun 70’lerde bastırdığı arzunun 80’lerde dışa taşmasına benzer şekilde, henüz arzularını bastırdığı çember dönemidir. Çok geçmeden serbest bırakacaktır her şeyi. Bu, libidinalliği de içeren, onu da aşan bir bağlamdır artık. Fakat bunun için çemberin biraz daha genişlik kazanması lazım…
Üçüncü çember: Yemeye başlangıç!
Ruhunu kemiren açlığın, gözünü diktiği halkanın artık ilanıdır. Elbet bunun için ilk iki çemberde bazı nokta atışları yapıldı, altyapılar tamamlandı. Nokta atışı dediğim şey yalanlar, mış gibi davranma halleridir. Doyumsuzluğun anlaşılmaması için biraz zaman kazanıldı, biliyorsunuz.
Dördüncü çember: Açgözlülük!
Para, mal ve ötesi resmi anlamda temasın başladığı, devlet denen denizin muazzam fırsatlar içerdiği, iktidar dediğin şeyin zaten biraz kirlilik olduğu konusunda herkesin hemfikir olduğu alandır. Devleti yiyenlerin bunu nasıl yaptığının çözümlendiği, bürokratik yolların hazıra çekildiği, doyum denen duygunun tarihsel bir hesaplaşma için uygun olduğunun da anlaşıldığı dönemeç…
Beşinci çember: Öfke!
Demokrasi, hak-hukuk vs. bir yere kadar… Faşizm; yapısal olarak, reaksiyoner doğası, çelişkili tutumu ile kurgusal yeteneği yüksek bir rejim. Sabırlıdır, krizini çözmek için iyi gözlemler. Hesaplaşmasını erteleyebilir, ama bu daha çok akılda tutulmak üzere yapılan bir erteleme!
Yaptığınız her şey, kor ateşi gibi içinizi yakan, nefretinizin besleyicisi doneler ise öfke hali olarak tezahür edecektir siyasete, sokağa, sofraya… Geçmişin katmanları arasında eşelenen duygular, biz ve onları yaratarak, bunu rasyonalize ederek yol alır, ki aldılar…
Altıncı çember: Geniş bir sap(ma)kınlık hali!
Aklınıza gelebilecek her şeyden sapma! Bu sapmaya sınır koymama. Bir olumsuzluma festivali! Vurgulaya vurgulaya var oldukları, varoluş sermayesini biriktirdiği ve yaslandığı, söylemden giyime, giyimden yeme içmeye, hepten bir ters dönüş. Maneviyatın metalaştığı, her şeyin değerinin kaybolup fiyatının anlam kazandığı, bunun da sembol-mit-Türkçülükle perdelendiği verimli bir süreç! Sadece bir avucun verimden pay alabildiği korkunç bir ağ…
Yedinci çember: Şiddet!
Sözün hükmü biter, söz sadece propaganda için değerlidir artık! Saygı yaşamdaki duruş ve eylemlerin ile elde ettiğin bir şey olmaktan çıkmıştır. Zora dayalı bir süreç olarak da kazanılabilir. Yasa şiddete dönüşebilir, ekonomi şiddete dönüşebilir, nepotizm şiddete dönüşebilir, medya şiddete dönüşebilir, işsizlik şiddete dönüşebilir, yargı şiddete dönüşebilir, vergi şiddete dönüşebilir. Yetmez mi? Paramiliter yapılar, çeteler, mafyalar şiddet sarmalı için kapıda bekliyorlar. Hepsi de oldu! Bu çember, gayya kuyusuna iniş kapısının olduğu yerdir. Varlık, ikna-demokrasi-talepler-ikna üzerinden değil; zorla hayat bulur. Bunun karşısında olanın maruz kalışı meşrudur. Tüm dinamikler ona göre düzenlenmiştir.
Sekizinci çember: Sahtekârlık!
Bir toplumun hayatı ile oynamak ne demektir? O toplumu, toplumsallığı yerle yeksan etmek ne demektir. Bunu yaparken de her şey normalmiş gibi konuşabilmek bir başarıdır. Kaçınılmaz olanın içinde iken, geçmiş sermayenin yüküne yaslanarak, dinsel-mitsel öğretilerin arkasına bakarak her şeyi ters yüz etme, sürekli aynı yalana sığınmadan gelen tat, bir bağımlılık yapar. Artık davranışların kaderindir. Sahtekâr bir toplum aklı yaratabilmek ancak bir ulus devlet fantezisi ile mümkün. Çünkü öyle geldiler…
Sözü sahte, üretimi sahte, savaşı sahte, ağlaması sahte, gülmesi sahte, konuşması baştan sona sahte, dokunuşu sahte! Sadece sahtelikten elde edilen kâr/birikim gerçek. Sahtekârlar birbirlerini tanır ve bu düzen artık gerçeğin yerini almıştır, onu korumak için daha fazlasını yapmak kaçınılmazdır. Çemberin bu aşamasının her noktası fiktiftir, vahşete çağrıdır.
Brütüs’ün hain mi yoksa vatansever mi olduğu tartışması ile sizi allak bullak ederler.
Dokuzuncu çember: İhanet!
Çemberin en derin yeri, en iç, en dış alanı! Konumunuza göre şekil alacak bir hal!
Baştan sonra süreç ortadadır. Hangi aralıkta, hangi yıllar arasına ne olmuştur ne olmamıştır bellidir. Canımız ne kadar yanmıştır, çetele tutulamaz durumdadır.
Bu alanda her şey netleşmiştir, netleşen en önemli şey ise şudur: Kendine ihanet eden her şeye edecektir. Tüm süreç öyle şekillenmiştir. En başa döneriz ve bu olguyu görürüz. İhanet edilerek yola çıkılmıştır, bu şekilden şekle girerek bugüne varmıştır ve mevcut halde en akıl almaz halleri yaşanmaktadır. Maddenin adeta beşinci hali gibi bir formun içindedir ihanet!
Evet, çemberler eşmerkezlidir ve kötülükte kademeli bir artışı temsil eder. İhanet ile bezeli en ürkütücü alana varır.
Özetle:
Bu çemberlerden tarihsel olarak çok kişi geçti. Yakın dönemdeki örnekleri saymaya gerek yok. Azap, radikal bir sonuç olarak öylece beklemektedir, beklemeye devam edecek.
***
(Dante’nin ‘İlahi Komedya’daki Cehennem çemberlerinden esinlenerek…)