Özgür Amed
Türkiye’de bir şeyler oluyor, ama sadece ‘oluyor.’
En azından şimdilik görünen hali bu, fakat bu olma hali, değil ki bir şeylere etki etmeyecek, değiştirmeyecek. Yapacaktır, er ya da geç, bazı ışıkları kapatacak, bazı karanlıkları da aydınlatacak, diyalektik bunu emreder.
Peker’in konuşmalarına dair diyorum bunu. Henüz tam ısınmadı, tam konuya girilmedi ama Viyana kapısı kadar olmasa da bazı kapılara dayanıldı. Bu da bir eşiktir, önemlidir kanımca.
Sadece videolar yolu ile anlatılanlardan yola çıkarak, işin bir yönüne dair kısaca değinmek istiyorum.
Sosyolog Z. Bauman “Şiddetli yağmurda altına sığındığımız bir saçağa, dondurucu soğukta içinden çıkmak istemediğimiz şömineli bir odaya benzer. Dışında olduğumuz zaman hemen ona sığınmak ister, sığınınca tüm sorunlarımızın çözüleceğini düşünürüz. Ama sığındıktan sonra, bu sığınmanın bir bedeli olduğunu görürüz. Özgürlüğümüzü yitirir, içeridekilerle aynılaşır ve dışarıda kalanlarla bitmek bilmeyen bir kavgaya tutuşuruz” diye bir tanım yapar.
Tanımladığı şey “cemaat”tir. Gerçketen de cemaat olgusunu felsefik olarak böyle nokta atışı ifade eden az düşünür vardır. Müsaadenizle biraz Bauman’dan devam edeceğim…
Bauman, Yunan mitolojisindeki Tantalos örneği üzerinden gider. Tanrılar kendilerine ölümsüzlük veren yiyecek ve içeceklerden ölümlülere tattırarak büyük bir suç işleyen Tantalos’a öyle bir ceza verirler ki, Tantalos ırmağın içinde boğazına kadar suya batmış halde duracak, fakat su içmek için başını her eğişinde sular Tantalos’tan kaçacaktır. Aynı şekilde başının üzerindeki meyvelere elini uzattığında rüzgâr onları uzaklaştıracaktır.
İşte cemaat olgusu böyle bir şeydir. Ama Tantalos bir sonuçtur. Bunun öncesi ve sonrası vardır. Bir gelişim çizgisi ve yüzleşme vardır.
Cemaat, sosyolojik olarak ‘çevre’ veya ‘toplum’dan farklıdır. İkisi de kötü olabilir, ama cemaat değil, o sıcak bir ortamdır. Dışarının tehlikesinden korur, güven verir. İlişkiler çözümlenmiş, birbirine yabancılık aşılmıştır burada. Karşılıklı bir iyi niyet üretilmiştir. Kişi, itiraflarda bulunacağı mekanizmanın içindedir ve bu onu daha da bağlı kılar. Elimizden tutacak biri vardır ve bunu biliriz.
Cemaat topluma bakar ve orada olmayan ne varsa ona oynar. Bireyin dünyasını ele geçirir. Bu dünyanın içi arzu doludur, ‘özgürlük’ sanrısı vardır, maddi değil maneviyata hücum eder. Burada özlenen her şey vardır, dahil olan için kulağa hoş gelmesi de bundandır.
“Kayıp cennetin, dönmeyi çok arzu ettiğimiz ve dolayısıyla dönüş yolunu fellik fellik aradığımız cennettin bir diğer ismidir cemaat.”
Rüya verir, gerçekleştirir ve espri bundan sonra başlar. Gerçekleştirdiği, dokunduğu her ‘güzel’ şeyden sonra bir sadakat talebi ekler. Aksi durum hıyanettir. Verdiği tüm özlemler, arzular için itaati şart koşar ve bu itaatin gerçekleşmemesi her şeyi altüst eder.
Cemaat, özgürlük istiyorsan büyük kısmından vazgeç, sıcaklık istiyorsan pencereni kapat der. Bunun anlamı kapalı bir ortamda bunaltıcı havayı solumayı kabul etmektir.
Cemaatlerde bedeli özgürlük cinsinden verirsin der Bauman.
Kendi olma hakkından feragatten kaçış yoktur. Çünkü en başta zaten ‘cemaat arayışı içinde olmak, güvenlik arayışı içinde olmak demektir.’ Güvenlik arayışı, özgürlük arayışının kaybıdır. Bu önemli iki şeyi bir arada bulamayız. Güvenliğin artırılması daima özgürlüğünü feda edilmesini gerektirir. Çünkü özgürlük ancak güvenlik pasına genişletilebilir. Bu bizi açmaza sürükler ve bundan kurtulmak için önümüzde çok az imkân vardır. Risk ve inkâr önündeki seçeneklerdir. Bu imkanların azlığı, cemaatin inşa başarısıyla paraleldir.
İsveçli analist Göran Rosenberg insanların beraberlikte içinde bulundukları saf durumu açıklamak için ‘sıcak daire’ kavramını kullanır. Sıcak dairenin içinde sunulan ve gerçekte de beklenen bağlılıklar harici toplumsal mantıktan veya ekonomik bir maliyet kazanç analizinden türetilmezler. Daireyi sıcak yapan şey tam da budur. Sıcak dairenin içindeyken bir şey kanıtlamaları gerekmeyecektir ve her ne yaparlarsa yapsınlar.
Bauman tam burada “Cemaat çöktüğü anda kimlik icat edilir” aktarımını yapar.
Cemaatlerin mezarlığı, kimliğin filizlendiği yerdir. Buradaki her üye kimlik ile kargaşayı bilir. Kimlik talebi, görünmeyi de getirir ve bunun sonuçları vardır. En başa aldığım Tantalos’un yazgısı işte burada başlar. Amaca ulaştığını sandığın anda amaç senden uzaklaşmıştır.
“İşte ideal cemaat de böyledir; ona ne zaman elimizi uzatsak, elimizden kaçıp kurtulacak, yana yakıla aradığımız güvenceyi bize vermeyecektir.”
***
Yukarıda cemaat ilişkin çerçeveyi ‘mafya’ olgusu için de düşünebilir miyiz? Kendisini de bir çeşit cemaat olarak kabul edebilir miyiz? Elbette. Çünkü gerçek anlamda mafyanın doğuş hikayesine baktığımızda tam da yukarıdaki ifadeleri karşılar.
Türkiye’de mafya var mı yok mu tam emin değilim, mafya devlet karşıtı bir oluşumdur. Oysa Türkiye’de böylesi devlet karşıtı bir emare yok gibidir, hepsi eklemlenmiş haldedir. Bu başka bir tartışma, amacım buraya dair arkeolojik kazı yapmak değil.
Erdoğan geçen gün yaptığı bir konuşmada “Terör örgütleri gibi suç çeteleri de zehirli bir yılan gibidir. Onlarla aynı çuvala girerseniz daha sonra başınıza geleceklere rıza göstermiş olursunuz” ifadelerini kullandı. 2014’te de “Türkiye’yi yönetme iradesini biz, hiç kimseyle, hiçbir zümreyle, hiçbir çete ve mafyayla asla paylaşmadık, paylaşmayız” demiş.
Sonuç? Sonucu hep beraber videolardan izliyoruz. Hak getire.
Paramiliter, kontra ve çete yapıları birer cemaat olarak varlığını sürdürmüş ve tam bu noktada cemaatin hinterlandı grifit değil gayet sarih bir şekilde devletin bahçesine demir atmış. Bir bütünleşme olmuş. Bu bütünleşmenin içi sıcak dair gibidir. Yağmurlu havada şemsiye, soğuk havada şömine, yabancılıkta tanıdıktır. Özgür olma dürtüsünü güvenlik ile birleştirip, ikisini de elde ettiğine inandığı yer devlet şemsiyesidir. Bir cemaat olarak çıktığı yolda esas cemaat olan devlete iradesini teslim etme var.
Peker üzerinden bakıldığında Tantalos misali o cemaatin dışındadır şimdi. Ve talep ettiklerinin toplum yararına tek bir kırıntı yoktur. O inandığı, keşfettiği, korunduğu, kayıp cennetini bulduğu yerden kovulmanın, o sıcak yuvanın şimdi dışında olmanın acısı ile kıvranıyor. Özgürlük ve güvenlik krizi içindedir. Mafyatik cemaati çöktüğü için kimlik inşasına girişmiş durumda. Bu çöküşün büyüklüğü, göze aldığı risklerin de büyüklüğünü de belirliyor, belirleyecek.