Özgür Amed
Takip edebildiğim kadarıyla şu aralar yerinde duramayan, tam bir sabitlik yakalandı derken hoop tepetaklak olan iki başat şey var. Birincisi kripto dünyasındaki gelişmeler, ikincisi de Türkiye gündemi. Türkiye bir ülke olma vasfını yitirip “kabile” (biz kabile miyiz diye soruyordu abê) gerisine de düştüğü için, ama özünde şirketleşme hayalini başarıyla tamamladığı için bir sektör olarak ele alabiliriz; iki sektörde de çok sert iniş ve yükselişler var. Nasıl oluyorsa her yükselişte Cengizgiller ve sarayın daimî müdavimleri yararlanırken, halkımız da hem kripto da hem de bu şirketin içinde her türlü kaybediyor. Öyle bir düzen ki Sedat Peker bile haksızlığa uğradığını, derin buhranlar yaşadığını anlatıyor, anlatmakla yetinmeyip bizi empatiye davet ediyor. Böylesi zamanlarda rahmetli Eduardo Galeano aklıma geliyor. “Tepetaklak- Tersine Dünya Okulu” şaheseri ile ne kadar gurur duysa azdır. Sayfalarına her gün bir sayfa ekleniyor!
HDP’li birini ziyaret etmek soruşturma sebebi… Elini arkaya bağlamak zaten 10 yıldan başlar. Hele elini arkadan bağlayan HDP’li ise 15 daha ekleyin…
Aslında mesajı net veriyorlar: Eline, beline, diline sahip çıkma! Onları sabitleme diyorlar kısaca. Bizim gibi rahat bırak, bırak insanların yakasında olsun, cebinde olsun, yoksulun boğazında zenginin ve suçlunun sırtında olsun… El dediğin başka ne işe yarar!
Hem bak bir ara dört parmak ile işaret vermeye yarıyordu, o da gitti! El salladığı Mısırlılara şimdi elini uzatıyor, son bir çare, yalvar yakar… El dediğin böyle bir şey!
Hasılı, düşünün tasfiye edilen Peker’in Seyit Rıza üzerinden savunma yaptığı korkunç zamanlar. Bu aynı zamanda AKP denen yapının her şeyi nasıl birbirine evirip, çevirdiğini, ayak ve başın ne derecede de yer değiştirdiğini de göstermesi açısından not etmelik!
Malumunuz adaletin yılanlar gibi sadece çıplak ayaklıları ısırdığı, suçun düzenle yer değiştirdiği, bütün yanıtları bulduğumuzda soruların değiştiği, hırsızın hırsız değil de kleptoman sayıldığı, cezaevlerinin kapısına özgürlük adı ile parkların açıldığı, daha çok ödenmenin istendiği ama sürekli karşılığının azaldığı, herkesin her şeyi konuştuğu ama tek bir şeyin anlaşılmadığı günler işte.
Aslında derdim bu günlerin serencamını çıkarmak değil, yazıya da o niyetle oturmadım, Napoli kıyısından müzik dinleyen siz değerli Romalı dostlarım.
Ama tam da günlerin getirdikleri, ruhu ile ilgili bir şey deyip çıkacaktım.
Hani bu iktidar çirkef, şerpeze, post qeşmer ya…
Hani yalanda, talanda sınırı yok ya. Hani hırsız, arsız, imansız ya…
Hepsini nasıl yapıyor? Tabii ki prêze yeteneği ile. Türkiye siyaset tarihi böyle bir prêze koalisyonunu zor görecektir.
Şimdi müsaadenizle bir prêzenin anatomisine bakalım.
Hatırlarsanız CHP sözcüsü Faik Öztrak çıkıp HDP’nin Ermeni soykırımı ile yüzleşme açıklamasına ‘emperyalistlerin gölgesinde ezik siyaset’ dedi. Bu ezik açıklamaya HDP sözcüsü Ebru Günay özet geçerek ‘haddini bil’, bilmediğin konularda hamaset yapma dedi.
Olan da ondan sonra oldu. İktidar medyası ‘ateş’ var deyip eline benzin tulumlarını aldı. Ateş olmasa da 128 milyardan biraz para yakıp güzel bir ateş harlayabilirlerdi, no problem!
Argümanı ‘zaten CHP-HDP kardeştir, ittifaktalar’ üzerinden kurup, işte kavga var; o halde ittifak bozuldu ile devam ettirdiler. Ama görseniz ne başlıklarla ne yalanlarla ne senaryolarla… Gerçekten bu yandaş medya kadar yalana yoğunlaşan, haliyle hayatı tümden yalan olan bir mekanizma yok.
Gerçek, doğru bir cümle kurulsa bünyeleri o gün yoğun bakımlık olur. Hücreler alışık olmadığı için anında çökerler, kan çekilir yeminle…
Haber olmayan manasında A Haber hemen haberini yaptı ‘Hadsizlik tartışması’ başlığı ile. Haberde Sümerlerden günümüze HDP’nin faaliyetleri var, 3. ittifak, 4. yol, 5. Selim, 7. Mahmut, 21. Mehmet var. Var da var ama bilin bakalım ne yok? Mevzubahis konu yok… Hele Meral Akşener de topa girdi diye bir kısım da var, gel gör ki onun da konu ile alakalı değil. Roberto Carlos’un topla kaleye gidişi de verilebilirdi, vermediler. Yazık!
Bir uzmanolog Twitter’de yazmış: HDP Ebru Günay’ı ihraç edebilir…
Tabi bundan ne Günay’ın ne HDP’nin haberi yok…
Başka bir uzman twitterolog ‘HDP Biden’ı cesaretlendirdi, icazet verdi’ falan demiş. CHP’ye yüklenmesi, hizaya çekmesi de bundanmış…
Bir başka haber, MYK’ların toplandığını, kılıçların çekildiğini falan yazmış.
Türkiye gazetesi de yazmış “İttifak ortakları birbirine düştü” …
Fakat hangi ittifak ve hangi birbirinden düşüşten bahsettiği belirsiz.
Ulusal Kanal’da bir programda durum değerlendiriliyor. Sunucu önce şunu diyor “Kürtler en çok Ulusal TV haberlerine güveniyor.” Bir insan bu kadar mı objektif konuşur? Bu kadar mı bilimsel sözler kurar? Ben hiç denk gelmedim böylesine. Haliyle o gece hemen açtık Ulusal Kanal’ı! Güvenerek oturuyoruz başına. İzledik izlemesine ama iki saat geçmeden babam Çin çok iyi ülke, çok büyük ülke demeye başladı. İlerleyen saatlerde kurban olduğum Rusya gelip alsa tüm bu toprakları da rahat etsek, ne bu hal, çok geriliyorum artık, dayanamıyorum falan dedi. Gece yatmadan önce de “Yaşasın AKP’li Kemalist Ergenekoncu Türk olan Çinli Kürt kardeşim” diye slogan attı. Acili aradık…
Anladık zehirlendiğini ama TV’yi kapatmadık. Çünkü güven doluyduk…
Tamam devam edeyim, hızını alamayan sunucu, HDP’nin CHP’yi avucunun içine aldığını, yoldan çıkıldığı anda böyle uyardığını falan söyledi. Ebru Günay’ın da bir kadın olarak bunları söylemesi ayıpmış, ondan ötürü söz kuramıyormuş.
AKP döneminin en histerik yayını durumunda olan ve adlarını yazarak kelime harcamak istemediğim, bunu derken bile bir ton kelime harcadığım ve nalet ettiğim yayınlar ise “Cevap veremedi”, “Haddini bildiremedi”, “Sessiz kaldı” gibi haber detayları ile nasıl cevap verdirtirim derdinde idi. Hani küçükken mahallede eskimo kavgası yaptınız mı? Ya da mahalle maçlarında bir faulden sonra ortalığın birden Mohaç meydan savaşına döndüğü anları hatırlayanlarınız ya da görenleriniz vardır, öyle bir ruh hali ile işte “cevap veremedi ki cevap veremedi ki” diye yazıp çizdiler kaç gün.
Bununla yetinmediler bir sonraki basın açıklamasında da iştahla Öztrak’a sordular.
Öyle işte…