Tülay Hatimoğulları
Ortadoğu ve Kuzey Afrikalı kadınlar olarak 30-31 Temmuz’da Beyrut’ta yapılan konferansta buluştuk. Bu konferansın ilki 2013 yılında Amed’de gerçekleşmişti. Farklı ülkelerdendik. Farklı renklerdendik. Farklı dilleri konuşuyorduk. Ama bir ortak noktamız vardı; kadındık. Hem de kader ortaklığına sahip olan bir coğrafyada kadındık. Bizi Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın dört bir yanından Amed’e, Beyrut’a taşıyan noktalar bunlardı. Oturumlarda/atölyelerde konuşulan her kelime, atılan her slogan/kahkaha, her sohbet sözü kadınların yüreklerinin derinlerinden geliyordu. Yaşanmış ve yaşanmakta olan acılardan; ödenmiş bedellerden; (recme edilmiş ya da kurşunlanmış fark etmez) yaşanan kadın cinayetlerine tanıklıklardan; savaşlarda ölümlerden, göçlerden, yıkımlardan geliyordu. Çok samimi, çok sıcaktı ve çok gerçekti.
Konferans yeni bir isimle devam edecek yoluna: Güvenlik ve Barış İçin İşgale ve Kadın Katliamlarına Karşı Mücadele İnisiyatifi. Konferansta konuşulan her şey oluşan inisiyatifin isminde mevcut.
Coğrafya işgal altında, kadın bedeni de…
200 yüzyıldır sömürülen Ortadoğu ve Kuzey Afrika çok sayıda savaşlar yaşadı. Çatışmalarsa hiç kesilmedi. Her savaşta büyük yıkımlar yaşandı. Bu topraklarda petrol kadar insan kanı var. Yıkılan hayatlar, göç etmek zorunda kalan milyonlar, göç ederken insan tacirlerinin ellerine düşen/Akdeniz’in derinliklerine bırakılan insanlar. Çoğu çocuk ve kadın…
Ve yine erkek aklın savaşlarda kullandığı yöntemlerden biri sistematik tecavüz. İşgal edilen toprakları tüm varlıklarıyla ganimet olarak gören güç odakları için kadın bedeni de bir ganimetti. 21. yüzyılda Şengalli kadınlar IŞİD tarafından pazarlarda, internet sitelerinde fotoğraflarının üzerine Kürtçe ve Arapça fiyat yazılarak satıldı. Bu insanlık dışılık asla unutulamaz.
İşgalciler, işgal ettikleri topraklarda yaşayan kadınlara, mensup oldukları toplumu aşağılamak amacıyla da tecavüz eder. Coğrafya ve kadın bedeni eşleştirilir. Konferansta Êzidî kadınlarla beraber birçok kadın tam da bu yaşananları dile getirdi.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da dış müdahaleler, büyük provokasyonlar hep oldu. Son yıllarda el-Kaide, el-Nusra, IŞİD vb. örgütlenmeler dış güçlerin desteğiyle palazlandı.
Ancak yaşanan gerilim ve çatışma ortamında bölgedeki çürümüş, yozlaşmış, otoriter rejimlerin, yönetimlerin de payı çok büyük. Demokratikleşmenin yanından bile geçmeye niyetleri olmayanların sömürü, işgal, çatışma politikalarında ve icraatlarında payı çok büyük.
Otoriter rejimler bölgenin emperyalist güçler tarafından sömürülmesine çanak tutuyor. Bunu doğrudan iş birliği yaparak gerçekleştirdikleri gibi, demokratikleşmenin önünü kapatarak da yapıyorlar. Konferansta farklı ülkelerden gelen kadınlar mücadele deneyimlerini ifade ederken, bu değerlendirmelerde bulundu. Kadınların verdiği mücadelenin zorluklarının çok önemli bir kaynağının da bu rejimler olduğu anlatıldı.
Bölgede kadınların ortak sorunları çok
Çocuk yaşta evlilik, ensest; adlarında şeriat olsa da olmasa da bölge devletlerinin dini referans göstererek kadınlar üzerinde uyguladığı yoğun baskılar; kadın katliamları, kadına hane içinde ve sokakta şiddet; kamusal alanda yok sayma; eğitim, miras, mülkiyet hakkından mahrum etme. Dinin egemen patriyarkal yorumları, toplumsal muhafazakarlık ve bunların etkisi altındaki yasalar kadınları toplumsal yaşamın dışına itme, ikincilleştirme ve köleleştirme konusunda ortaklaşıyor.
İran’dan katılan delege İran’da kadınların kamusal alanlarda çalıştığını, oran olarak birçok Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkesine göre kadın çalışma oranının yüksek olduğundan bahsetti. Ancak bunların da kadınların özgür olduğu anlamına gelmiyordu. Çünkü kadınların toplumdaki yerini ve özgürlük alanlarını şeriat kanunları belirliyor. Kadın-erkek eşitliğinin dinde yerinin olmadığı yönündeki resmi din yorumu devletin yasalarını ve toplumsal kuralları belirliyor. Bunlar kadını ağır baskı altında tutuyor.
Öte yandan bölge ülkelerinin büyük bölümünde kadınların toplumsal yaşama ve siyasete katılımları çok daha düşük düzeylerde. Bu nedenle kadınların siyasetteki varlıkları ve temsiliyetleri konusu üzerinde önemle duruldu. Örneğin kadınların parlamentolarda temsiliyetinin düşüklüğünün olumsuz sonuçları vurgulandı. Ancak temsiliyetin yetmediği, kadın bakış açısıyla siyaset yapılması gerektiği, kadın kazanımlarının arttırılması ve bunun yasal güvenceye alınmasının önemine vurgu yapıldı.
Sudan deneyimi
Sudanlı delegenin değerlendirmesi, bölgedeki gelişmeler ışığında kadınların karşılaşma olasılığı yüksek riskleri işaret ediyordu. Sudan’da yaşanan değişimde kadınların payı çok büyüktü. Kadınlar alanlardaydı. “Kandakalar geri döndü” dedirttiler. Yaşanan değişimde insan hakları konusunda belirgin bir yol alındığı halde kadınların siyasetteki varlığı yok sayıldı. Yasaları yapan erkekler İslami referansları gerekçe göstererek kadın özgürlüklerine hiç yer vermedi. Sudanlı delege, kadın erkek eşitliğinin ancak seküler bir anayasa ile garanti altına alınabileceğini ifade etti.
Emma Goldman’ın “Dans edemeyeceksem bu benim devrimim değildir” kitabındaki yaklaşımın önemi çıkıyor karşımıza. “Arap Baharı” diye başlayan ama Arapların kışına dönüştürülen isyanlarda kadınlar her yerde en öndeydi. Tahrir Meydanı’nda kadınların verdiği mesajlara, gösterdikleri direnişe bütün dünya tanık oldu. Bölgede kadınlar bu süreci kadın özgürlüklerinin önünü açacak devrimler süreci olarak hissetti. Umut etti. Şüphesiz ki bu süreç bölge kadın hareketi deneyimlerine çok şey kattı. Aynı zamanda eksik kalınan önemli noktaları da gösterdi. Sudanlı delegenin ifade ettiği gibi devrim kadınları görmedi. Cins eşitliğini, kadınların haklarını, özgürlüklerini sağlayacak değişimleri içermedi. Yaşanan bu süreç talepleri berrak olan bağımsız kadın mücadelesinin, kadınların öz savunmalarını geliştirmesinin önemini açığa çıkardı.
Konferansta paylaşılan deneyimler ve yorumları doğru değerlendirebilirsek, bölgede kadın hareketine muazzam bir ivme kazandırma potansiyelini de görebiliriz.
Kuzey ve Doğu Suriye deneyimi
Bu konferansın tertibinde Kürt kadınlarının emeği çoktu. Rojava deneyimi bölgede kadın mücadelesine çok önemli deneyimler kazandırdı.
Bölgede kaldırılan her taşın altında, solunan havanın her zerresinde erkek egemenliği hissedilir. Emperyalist sömürgeciliğin, işgalciliğin, feodalizmin, siyasal İslam’ın, otoriter rejimlerin uzlaştığı en önemli noktalardan biri kadın sömürüsü, kadın üzerinde her türlü tahakküm hakkını kendinde görmedir.
Bu örüntü içinde kadınların Rojava gibi bir deneyim yaşamaları çok anlamlı. En önemli kazanım da eşbaşkanlık, eş temsiliyet sistemini hayata geçirmiş olmaları. Türkiye’de Kürt kadın hareketi ve Türkiye kadın hareketinin bu konuda ortak mesaileri çoktur. Bu kazanım bölgesel bir kazanım. Ve çok kıymetli. Rojava Anayasası’nda cinsiyet eşitliğinden bahsediliyor. Çocuk yaşta evlilik yasaklanıyor. Kadınların miras hakkı eşitleniyor. Kadına yönelik şiddetle mücadele etme yöntemleri içeriliyor. Rojava’da kadınların öz savunma deneyimleri dikkatle değerlendirilmeli. Son süreçte Taliban’ın Afganistan’ı ele geçirmesiyle kadınların yaşadıkları ve yaşayacakları düşünülünce, öz savunmanın ne kadar önemli olduğu bir kez daha açığa çıkıyor.
Rojava’da atılan her siyasi ve toplumsal adımda kadınlar eşit olarak temsil ediliyor. Bu yaklaşım demokrasinin, insan haklarının kadınlar olmadan olamayacağının somut örneğidir. Kadınlar kurtuluşlarını devrim sonrasına ertelemiyor. Tam tersine, demokratik devrimin kadın kazanımları olmadan olamayacağını gayet iyi biliyor. Ulus devlet anlayışıyla, otoriterizmle, kapitalizmle hesaplaşırken; bunların örüntüleri içinde kendini yeniden ve yeniden üreten ataerkil sistemle de hesaplaşıyor. Kürt kadın hareketi bu mücadeleyi özgün örgütlenmesiyle gerçekleştiriyor. Bölgenin yukarıda bahsedilen özelliklerinden dolayı bunun kolay olmadığını en çok deneyimleyenler bilir. İçerde (devrimci ve demokratik kurumların karma alanları ve karma alanı destekleyen kitleler içinde) oluşan refleksler, bazen sesli, bazen sessiz ama güçlü itirazlar azımsanamaz. Zaten bu deneyimi değerli kılan şeylerden biri de bu zorluklara rağmen kararlılıkla bu çizgide durabilmek değil midir?
Konferansın sonucu
Konferansın ortaya koyduğu en önemli görevlerden biri; Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da kadın bakış açısıyla, evrensel insan hakları referansına dayalı özgürlük, demokrasi, etkin eşitlik, sosyal adalet ve insan onurunu temel alan bir toplum inşa etme mücadelesinin yükseltilmesi oldu. Konferans; savaşa, işgale, göçe, insan ticaretine, demografiyi zorla değiştirmeye ve yoksulluğa karşı; cinsiyet eşitliği, kadın özgürlüğü, kadınların eşitliğinin anayasal güvenceye alınması için mücadele etmenin öneminin altını çizdi. Bunun için yerel, bölgesel ve küresel kadın ağları oluşturmak için çalışmalar yapmayı hedefledi.
Bu konferansı önemli kılan noktalardan biri, farklı halklardan kadınların bir araya gelmiş olmasıdır. Bölgede halklar, dinler ve mezhepler arası çatışmaların köklerinin derinliği malum. Son zamanlarda özellikle Suriye’de, Irak’ta Kürtleri ve Arapları karşı karşıya getirmek için çok oyunlar oynandı. Bu atmosferde çok sayıda Kürt ve Arap kadının konferansta olması çok anlamlıydı. Her kadın kendi rengiyle oradaydı. Bu birliktelik halkları bölüp parçalayarak hegemonya alanı yaratmak isteyenlere de güçlü bir yanıt oldu. Umarız ki kadınların başarmakta olduğu bu çizgi karma siyasete de örnek olur. Emeği geçen herkese çok teşekkürler…