Metin Yeğin
Mahallenin kahvesinin kanalizasyonunu tamir ediyordu Yılmaz. Artık iyice tıkanmış, gitmiyordu lağım. İçine bir şeyler sıkışmıştı mutlaka. Birike birike, kendi yollarını kapatmıştı pislik. Kahveci Malik, söz verdiği parayı vermiyordu. ‘İşi bitir öyle’ diyordu hep. Aslında vermeyeceğinden değil de parayı alınca kaçar, içkiye yatırır diye düşünüyordu. Küfür edip masaların arasında dolaşıyordu Yılmaz. İçki içmek istiyordu gerçekten. O da kahvenin müdavimiydi. Herkes kahvedendi zaten.
Çay ocağının altından geçiyordu kanalizasyon. Yılmaz bizim masaya geldi. Oyunun sonuna gelmiştik zaten. ‘Ne yapıyım şimdi bu adamı’ diye söylendi. ‘Git patlat kanalizasyonu, bak nasıl parayı veriyor’ dedim. Yanımızdan kalkıp gitti. Çay ocağının ortasında, yere bir kazma vurdu. Her yer lağım kokusu oldu birden. Taze dem çay kokusunu, insan soluklarını ve havadaki kesif sigara dumanlarının kokusunu bastırdı lağım. Dışarı akmaya başladı bir yandan. Kahveci Malik, elinde boş çay bardaklarıyla Yılmaz’a bakakaldı. ‘Başka türlü açılmazdı’ dedi Yılmaz. Biz oyunu bırakıp çıktık. Zaten batıyordum o el King’te…
Herkes çıktı kahveden…
Hepimiz biliyorduk, devletin derininden akan o lağımı. Hepimiz biliyorduk tıkanacağını ve hatta tıkandığını ve hepimiz biliyorduk ne kadar kötü koktuklarını. Fakat kahvede içlerinden biri, vurunca kazmayı ortasına, sadece dışarı taşan kısmı bile yine hepimizi, bir kez daha, gereksiz de olsa şaşırttı. Halbuki anlattıklarının en az 10 mislinin, ayaklarımızın altından, derinden, çok derin de değil aslında, akılları kadar sığ, devletlu kabadayılıkları kadar sathi geçtiğini de biliyoruz.
Eh işte seyrediyoruz…
Yoksa bir önceki lağım patlamasında, Susurluk’ta yine taştığında lağım, herkes sokaklardaydı. Işıklar yanıp, sönüyordu binlerce evde şenlikli. Aslında AKP’nin farkında olmadığı bir şey; O sokaklara çıkanların, pijamasıyla da olsa ışıkları söndüren ve yakanların, biraz kenara iteklediği, ötelediği yerde filizlenebilir olmasıydı. Biraz ‘açılım’ dediği, ‘demokratik haklar’ diye saydığı şeyler, patlamış Susurluk deliğinden, eğri bir demir çubukla çıkartılıp, kenara konmuş, pislik tıkanmasından kurtulduğunda, biraz akabilenlerin hatırınaydı…
Yılmaz’a parayı verdi kahveci Malik. O tamir etmedi orayı, gidip içkiye yatırdı parayı. Başka tamirci buldu kahveci. İçine eğri bir demir çubuk sokup, bazı şeyleri çıkarıp çöpe attı adam. Üstünü kapattı, nedense beyaz çimento kullanıp.
Sonra herkes çay içmeye, oyun oynamaya devam etti….