Metin Yeğin
Devletler için bir sürü laf söylüyoruz. Daha fazlasını hak ediyorlar. Sadece lafları filan değil, yıkılmayı, yok olmayı ve kendi varoluş saçmalıkları içinde toz olmayı hak ediyorlar, hem de nasıl. Tuzla buz olasılar. Yapamıyoruz maalesef. Sık başvurduğum pehlivan meselini hatırlatayım; ‘Pehlivana bağırıyor seyredenler, kolunu al, kolunu al diye. Alabilsem canını alıcam’ diyor pehlivan. Alamıyoruz işte…
Bu büyük devrim meselesi, şurada dursun. Kenara bıraktığımdan filan değil, sahibinden satılık, defolu, çürük, kof. Basit, sıradan günlük devrim ihtiyacını konuşalım ve zaten muktedir olabildiğimiz de bu değil mi?
Sanılanın aksine nesneleri yapanlar ve şeklini belirleyen biz değiliz, onlar bizi belirliyor. Her şeyi bir yana bırakın, hayatımıza giren kredi kartını, o küçük elastiki, kırılmaz ve her zaman zor ödenebilir plastik parçasını aklınıza getirin. Parlak dijital kısmı, hep aynı gibi görünse bile, içinde muhtaç olduğu kudrete orantılı, satın alma parabiletemiz -uyduruk bu kelime ama yakıştı- kadarıyla varız bu hayatta.
-Bir arkadaşım anlatmıştı. Yunan halkı bize çok benziyordu. Yunanistan’ın dağlık bölgelerinden eski bir arkadaşına, yıllar sonra rastladığında, ‘sizde kan davaları vardı ne oldu’ diye sormuştu. ‘Kredi kartı çıktı kimse kimseyi vurmuyor’ dedi arkadaşı ‘Borcu kim ödeyecek’ diye.-
Yani bankaların tek yaptığı şey, borcun üzerine borç katlayıp, güzel ve güneşli günlerimizi içine yatırdığımız mesai saatlerini yani hayatımızı çalması değil, aynı zamanda kullanışlı nesneleriyle, bir bütün olarak yeniden hayatı şekillendirmesi. Mesela bankadan kolay kredi çekme ya da bir tuş hamlesi kadar yakın bir borçlanma mekanizması, yalnızca faizle kahretmiyor hepimizi, aynı zamanda bütün dayanışma ilişkilerini, insan insana kara gün dostu olması halini ortadan kaldırıyor.
Daha doğrusu kaldırmıyor kesinlikle ama yokmuş gibi yapıyor.
Hepimizin unuttuğu ya da farkına varmadığı şey, bir arkadaştan borç alma verme ilişkisinin bir dayanışma olma hali ve bu ilişkinin başka bir dayanışma mecburiyeti doğurmasıdır. Bu ve bundan sonraki dokuz kadar yazıda, nesnelerin bizi belirlediği, sistemin kendisini her gün yeniden bizde inşa ettiği iktidarı sorgulamak ve bunu yıkmak için günlük devrim ihtiyacı üzerine olacak.
Ve birlikte farkına varacağız ki iktidar dediğin, davul tozu minare gölgesi…