Kenan Kırkaya
Toplumda asla affedilmeyecek, hoş karşılanmayacak davranışlar var. Bazı değerler ne kadar aşınırsa aşınsın hiç kimse düşkünlüğü sineye çekmez. Bir zamanlar uğruna bedel ödediği “değerlerine, mücadelesine, inandıklarına” bayrak açanlar, çıkar ve menfaat için geçmişte inanıyormuş gibi yaptıklarına ihanet edenler asla affedilmez.
İtirafçılık sadece bir değer yitimi, değersizleşme ve düşkünlük değil aynı zamanda azgın bir yalancılık, iftiracılıktır. Düşkünün nefsini yaşatmak için yapmayacağı şey, girmeyeceği kılık, çiğnemeyeceği değer yoktur. Bütün hücreleriyle toplumu ve bireyleri sert ve acımasız bir sınava tabi tutan Kürt sorunundaki çatışmalı hal korkunç bir ölüm, yıkım bilançosu yaratmanın yanında, bazı kişiliklerde inanılmaz ve onarılamaz deformasyonlar yarattı. Yaratılan itirafçılar-iftiracılar haksız yere pek çok kişinin canını yaktı. Bu kişileri kullanan iktidar aygıtı amacına ulaşmak için öncelikle bu kişilerdeki düşkünlüğü derinleştiriyor. Bunların sadece kendisine itaat etmesiyle yetinmiyor, aynı zamanda bütün ahlaki değerleri ayaklar altına alacak şekilde önce kendisine sonra topluma ve toplumsal değerlere karşı düşmanlaştırıyor. Hiçleştiriyor.
Herhangi bir özgünlüğü, toplumsal karşılığı olmamasına rağmen AKP döneminde itirafçı-iftiracı yazarlar sahaya sürüldü. Yazar dediysem hani öyle yazdıkları, fikri bir ayrıcalığa sahip oldukları, entelektüel birikim taşıdıkları falan da yok. Onlar iktidar gücünün “kimi karşıtlarında” yarattığı düşkünlüğün sembolü olarak toplumun gözünün önünde ibret vesikası olarak tutuluyor. Dövülerek, tehdit edilerek, daha sonra kendilerine sunulan imkanlarla yıllarca Cemaate hizmet eden, PKK içinde kalan, HDP’de siyaset yürüten bazı kişiler geldikleri yerlere hakaret etmekle görevlendirildi. Bunlara asla terk edemeyecekleri birer karanlık köşe verildi ve o karanlık köşeden her gün “geldikleri” yerlere saldırıyorlar. İftiracı gazetecilik-yazarlık yönteminin mucidi Cemaattir. Özellikle Kürt siyasetinin çeperinde yer alan kimi zayıf kişilikleri önce Cemaat devşirdi, kendi basın organlarında bunlara yer verdi. Şimdi AKP, Cemaatten devraldığı bu yöntemi herkese karşı kullanıyor.
Bunların dile getirdiklerinin hiçbir düşünsel, fikri değeri yok. Her gün kendi yaşadıkları düşkünlüğün, çukurlaşma halinin zavallı görüntüsünü pekiştiriyorlar. HDP’nin “Türkiye’nin bütün sorunlarının çözümüne talibim” diyerek hazırladığı ve toplumda ciddi bir karşılık bulan deklarasyonuna karşı da önce bu tipler öne atıldı. Ne yapsalar kar etmiyor, Kürt siyasetinin etki alanını ve gücünü kıramıyorlar. Şimdi bu “iftiracı yazarlar” arasında “kim daha fazla hakaret edebilir, kim iftirada kendi rekorunu egale edebilir” yarışı düzenliyorlar. Bunlardan biri edindiği iftiracılık hinliği ile ekolojiden-ekonomiye, gençlerin sorunlarından kadınların özgürleşmesine kadar hemen her alana çözüm önerisi sunan HDP deklarasyonunda “bölünme” keşfetmiş. Anadilde eğitim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi talebini, Meclis’in Kürt sorununda temel aktör olduğunu tespitini “bölünme arayışının” göstergesi olarak sunuyor. Bir diğeri aslında bu deklarasyonun “Kürt halkının taleplerini içermediğini, CHP’ye teslimiyet anlamı taşıdığını” buyuruyor.
Ahlaken eleştirinin isim vererek yapılması gerektiğinin farkındayım. Ama bunların bir adı yok, kimliği ve kişiliği yok. Bunların adı hiçliktir. Bunlar, yarın iktidara CHP gelse, ilk önce saldıracakları yer bugün yanında yer aldıklarıdır. Bunların tam kadro sahaya sürülmüş olması bile HDP’nin deklarasyonunun ne kadar isabetli olduğunun kanıtıdır