Kenan Kırkaya
İç ve dış siyasette dengeler yeniden şekilleniyor. Afganistan’ın altın tepside Taliban’a sunulmasının Ortadoğu başta olmak üzere dünya siyasetindeki olası etkilerini yakında göreceğiz. Bu gelişme bir yandan siyasal İslam referanslı hareketlerin iştahını kabartırken beri yandan herkes iplerin hâlâ uluslararası güçlerin elinde olduğunun farkında.
Kapitalist düzen halkları Taliban gibi beterin beteri yönetimlerle terbiye etmeye, kendisine mecbur etmeye, “kırk katır mı kırk satır mı” ikilemine sürüklemeye çalıştığını Afganistan’daki gelişmelerle gösterdi. Güya “anti-emperyalist” bir yaklaşımla Afganistan’da yaşananlar üzerinden “Taliban” güzellemesi yapanlar, Afgan halkının yaşadığı kara kışı “Afgan baharı” olarak pazarlayanlar bile isteye yaşananları çarpıtarak hem emperyalizme hem de onun bölgesel izdüşümü olan gericiliğe hizmet ediyor.
Afganistan’da başarı-başarısızlık kıyaslaması yapılamaz; yaşanan bariz bir dayatmacı, yayılmacı emperyalist başarısızlıktır. Ancak bu emperyalist politikalardan vazgeçildiği anlamına gelmez. Afganistan’ın Taliban’a peşkeş çekilmesi emperyalizmin sakallı-cübbeli geri dönüşü ve biçim değiştirmesidir.
Aklı evvel kimi ulusalcılar da bunu ya “Afganistan’ın ulusal kurtuluşu” olarak sunuyor ya da edindikleri bütün bilgi ve birikimlerini kör ezberlerine referans kılarak, Türkiye’de inşa edilen tekçiliğin savunusuna meze yapıyor. İşte bu da emperyalizmin “aydınlanmacı” kılığıdır.
Uluslararası gelişmeler ve ülkedeki dengeler açısından önümüzdeki dönem Türkiye siyaseti birçok gelişmeye gebe. Suriye, Libya hayalleri suya düşen iktidarın umut bağladığı Afganistan dosyası da elinde patladı. Kabil muhafızlığına gönüllü yazılması Taliban’ın ültimatomuyla hüsrana uğrasa da hâlâ Taliban’la “ortak dünya görüşü ve siyasal akrabalık” üzerinden ortaklık kurmanın hayallerini kuruyor. “Talibanlaşmadığı” için de – öyle bir potansiyeli fazlasıyla taşıdığını ima ederek – toplumun kendisine şükretmesini bekliyor.
Fakat kendisi için zamanın tükendiğinin, zemin kaybettiğinin de farkında. AKP, tarihinde ilk kez en düşük oy oranına ve toplum desteğine sahip. Ortağı MHP zaten günden güne eriyor, baraja takılmış durumda. HDP ve Kürtler için kurdukları barajdan şimdi milliyetçi partiyi kurtarmaya çalışıyorlar. Muhalefetin ise ne yapacağı, nasıl bir tutum alacağı ve önünde duran “iktidar olma” fırsatını değerlendirip değerlendirmeyeceği henüz belirsiz. Daha şimdiden başlayan ve eylül-ekim ile birlikte alevlenecek olan seçim yasası, baraj, suni de olsa anayasa tartışmaları erken seçim alametleri olarak önümüzde duruyor.
Bütün bu dengelerin bam telini Kürt siyaseti ve HDP oluşturuyor. Kürtler, saldırılara rağmen halihazırda siyasi dengeleri etkileyen değil belirleyen konumda. Kapatma davası, Kobanî Kumpas Davası olası yeni saldırılarla iktidar HDP ve Kürt siyasetini etkisizleştirmeye çalışırken, Kürtlerin desteğini ve onayını almadan iktidarını sürdüremeyeceğinin farkında. Bu da AKP’nin çıkmazı. Kürtleri yanına çekemeyeceğinin farkında o yüzden bütün siyasi yatırımını Kürtlerin muhalefetle olası bir iktidar ortaklığında buluşmasını engellemeye, muhalefet dinamiklerini parçalamaya yapmış durumda. Bu kritik eşikte hazırlığı yapılan HDP deklarasyonunu da haftaya konuşalım.