Kenan Kırkaya
Irkçı saldırılar, son zamanlarda planlı ve organize bir şekilde artmaya başladı. Neredeyse her gün Türkiye’nin herhangi bir yerinde Kürt işçilere, yoksullara, HDP’lilere, Kürtler başta olmak üzere bu ülkede farklı olanlara karşı çoğunlukla ucu ölüm ve katliama varan ırkçı saldırılar düzenleniyor.
HDP İzmir il binasına yapılan silahlı saldırı ve gerçekleşen katliam, Marmaris ilçe binasına yapılan silahlı saldırı, Kürtlere yönelik Afyon ve Konya’da üst üste gelen katliam provaları… Zamanlaması manidar değil, çünkü saldırıların tamamı zaman ayarlı. Devlet içindeki irin patladıkça, iktidar-mafya-çete ilişkileri ortalığa saçıldıkça bunları unutturmanın ve üzerini örtmenin tek sihirli formülü olarak Kürt düşmanlığı devreye sokuldu. Ekmeğini, suyunu, hayatını, selamını paylaştığı Kürt komşusunun bir bütünen varlığına göz diken zavallılar harekete geçirilerek her zamanki plan işletilmeye çalışılıyor. Kürt düşmanlığı hem bu kirlenmenin ana sebebi hem de sürdürülmesinin yegane yolu. Bütün bu saldırıların ırkçılıkla ilgili hatırlattığı birkaç hakikat var.
Irkçılar korkaktır. Güruh şeklinde hareket ederler, hiçbir zaman sorun yaşadıklarını ileri sürdükleri kişilerin karşısına tek başlarına çıkmazlar. Asla “düşman belledikleriyle” eşit koşullarda çatışmazlar. Savunmasız insanlara saldırırlar. Irkçıların; evine, ailesine, çocuklarına saldırdıkları kişilerle gerçekten bir sorunu yoktur. Sorun onlar için karşısındakinin varlığıdır. Saldırırken güvendikleri “bir devletleri” ve kendileri gibi zehirlenmiş ırkçı gruplar vardır.
Irkçılar ahlaksızdır. Hitler Almanya’sında ve dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi hiçbiri ahlaken de siyaseten de yaptığını savunamaz. Başları sıkıştığında “kandırıldıklarını” ileri sürerek nedamet getirirler. Irkçılıkla yüzleşmeden, gerçekten yaptıklarının ne büyük bir utanç olduğu gerçeğini bilince çıkarmadan dara girdikleri ilk anda birbirlerini satarlar. Ağızlarının salyasını akıta akıta ırkçı hezeyanlarla “Kanınızda duş alacağız” diyenlerin son dönemlerde yaptığı gibi.
Irkçılar çıkarcıdır. Irkçılığın ekonomi-politiğinde vatan, millet, Sakarya yoktur onun yerine hayatına, malına, varlığına göz diktikleri komşusundan elde edecekleri “ganimet” vardır. Irkçı için ganimetin küçüğü büyüğü yoktur, aynı zamanda elde ettiğiyle o zehirli ruhunu doyurmaya çalışır. Tıpkı bu topraklarda 1915’te, 6-7 Eylül pogromlarında olduğu gibi.
Irkçılar zavallıdır. Kendi cehenneminde yaptığıyla böbürlenirken, yaptığının kime neye hizmet ettiğini, kendi hayatını bile nasıl çekilmez hale getirdiğinin farkına varmazlar. Alman ırkçıları Yahudileri katlederken, kişisel çıkar ve tatminlerinin yanında ülkelerine büyük fayda sağladıklarını düşünüyorlardı muhtemelen. Ama yaptıklarıyla sadece ülkelerini değil, bütün dünyayı daha yaşanmaz ve çekilmez hale getirdiklerini farkında vardıklarında iş işten geçmişti. O yüzden ırkçılıkta son pişmanlık fayda etmez.
Irkçılar insanlık düşmanıdır. Irkçılık, sadece saldırdıkları etnik veya dini gruplar için değil, bugüne kadar bütün insanlığın başına gelmiş en büyük felakettir. O yüzden ırkçılığa şu veya bu gerekçeyle sempati besleyen, arka çıkan, onun yaptığını anlamlandırmaya çalışan kim varsa ırkçılardan daha aşağılık bir konumdadır ve onun işlediği bütün suçların ortağıdır.