Kenan Kırkaya
Masadaki kitaplar, arka fondaki televizyon ekranında döndürülen görüntüler, dosyalar, beyaz kağıtlar, abartılı söylevler, tespihler, racon kesmeler… Öyle derin analizler, çözümlemeler yapmaya gerek yok. Siyaseti, bürokrasisi, devleti, mafyası bu kadar iç içe olan bir ülkede “mafyaya giriş” derslerine başlamanın zamanı gelmişti! Online mafya dersleri diziye döndü, her bölümde bir sonraki bölümün spoiler’ı yediriliyor. Hayırlısıyla 5’inci bölümü bekliyoruz!
Ama merakımız neler yaşandığına, 80 milyonun bildiği sırların ifşasına yönelik değil; yaşananların, bilinen sırların ne kadarının açıklanacağına, bu işin nereye varacağına yöneliktir. 10 Nisan’da hakkında yakalama kararı çıkartılan Sedat Peker, şimdiye kadar en azından hepimizin bildiklerinin yüzde 1’ini bile açıklamadı. Çünkü pazarlık yapıyor, bildiklerini ucundan göstererek “gerisini bana açıklatmayın” diye elini güçlendiriyor.
Sedat Peker, sadece damarına basıldığı için atarlanmıyor; büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Çakıcı gelince pabucunun dama atılmış olmasını, süresinin dolmuş olmasını hazmedemiyor. Daha düne kadar kendisini muteber sayıp el üstünde tutan, salyalarını akıtarak muhaliflere “kanlarında duş alacağız” dediği için alkışlayan; “beraber yürüdük biz yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda” şarkısını birlikte dillendiren iktidarın ihanetine uğradığını düşünüyor.
Şimdiye kadar devlet-mafya-siyaset ilişkisine ilişkin yapılan tespitlerin çoğu bir gerçeği ifade ediyordu. Ama dünün kalıpları artık mafya-devlet ilişkisini anlatmak için yeterli değil. Mesele öyle basit bir şekilde “İktidar Peker’e kirli işlerini yaptırdı, sonra kullanma süresi dolduğu için bir kenara attı” tespitiyle de geçiştirilemez. İş, çetelerin devlete, iktidara, siyasete bütünüyle hakim olma mücadelesine ve savaşına dönüştü. Mehmet Ağar, Alaattin Çakıcı, Engin Alan ve Korkut Eken, Peker’in uyuşturucu trafiğinin üssü olarak gündeme getirdiği Yalıkavak Marina’nın bulunduğu Bodrum’da verdikleri meşhur fotoğraf devlete kimin hakim olacağının, kimlerin tasfiye edileceğinin ilanıydı.
Sıkça bugünkü tablonun 90’lı yıllar kıyaslaması yapılır ama bilinen klasik devlet, derin devlet ilişkilerinde yönlendiren, kullanan devlet aklıdır. Şimdi ise derin devlet ya da çete yapılanmaları devleti ve iktidarı yönlendiriyor. Devletin içine çöreklenen bu yapılar öylesine palazlandılar ki; devletin yargısını, polisini kullanarak birbirlerine operasyon çekiyorlar. Peker’in cinayetle ismini gündeme getirdiği Tolga Ağar, geçtiğimiz günlerde iktidar partisinin Marmara Bölge Koordinatörlüğü’ne getirildi. 90’lı yıllarda faili belli cinayetlerin yaşandığı ve “şeytan üçgeni” olarak adlandırılan bölgenin koordinatörlüğüne! Ortada bu kadar vahim bir durum var. Bu yapılara, artık para pul, yatlar, marinalar, gemi dolusu uyuşturucu ticareti yetmiyor, onlar ülkenin bütününü istiyor.
Nasıl bu hale geldi ülke? Oda TV ve Sözcü yazarı Soner Yalçın bu konuları Türkiye’de en iyi bilen isimlerden biri. Yaşananların yakın tanığı. Bu konulara ilişkin kalem oynatmış, kitaplar yazmış bir isim. Yalçın, kıyısından köşesinden, “Mesele, PKK ile mücadelede devletin ‘rutin’ dışına çıkmasıydı. Devlet verdiği gayri resmi/illegal mücadelede, yeraltı dünyasıyla işbirliğine girdi. Örneğin; PKK’ya parasal yardım yaptığı iddia edilen işadamları katledildi. Öyle ya CIA, Latin Amerika’daki solcu hareketleri uyuşturucu parasıyla bastırmadı mı?” sözleriyle gerçeğe temas ediyor. Ama sonra devletçi damarı kabararak mafyanın palazlanmasını “neo-liberalizmin çöküşüne” bağlıyor. Ekonomik kriz, iktidarın ihtiyaç duyduğu kara para trafiği, neo-liberalizm bu işin bir boyutu olabilir. Ancak, ülkeyi bu hale getiren Kürt sorununun çözümsüzlüğünden başka bir şey değil. Bu hakikat kabul edilip iman edilmedikçe ülkenin bu karanlıktan çıkma imkanı ve ihtimali yok.