Kenan Kırkaya
Her türlü hak arayışının karşısına toplumsal değer yargılarını, halkın kutsallarını diktikleri yetmedi, ihtiyaç duyduklarında doğrudan o değer yargılarını hedef alıyorlar. Gezi direnişinde sokaklara çıkan, her türlü saldırıya rağmen doğasına, kentine, parkına sahip çıkan insanları yıllarca ‘camide içki içtiler’ diyerek toplumun geri kalanının gözünde karartılmaya çalıştılar.
Allah’ın evi olarak kabul edilen Camiye yönelik saygısızlık yapıldığı yönündeki çok tehlikeli bir söylem dolaşıma soktular ama tutmadı. Camide içki içildiği söylemleri yalan çıktı. Toplumun kutsallarına duyduğu saygıdan dolayı mücadele eden hiç kimse camiye içkiyle, ayakkabısıyla girmedi. Ama camiyi hak ve özgürlük arayışının karşısında konumlandırmaya çalışan, halkın kutsalları üzerinden siyasi güç devşiren iktidar polisleriyle ve biber gazıyla camiye girdi. Camiye yapılan polis müdahelesi, biber gazlı saldırı bırakın Türkiye’de, başka bir ülkede olsaydı ya da başka bir iktidar tarafından yapılsaydı muhtemelen AKP kıyameti koparırdı. “Kutsallarımıza saygısızlık yapıldı, bunlar dine düşman” gibi argümanlar havada uçuşurdu. Muhtemelen sakkalı cübelli gruplar sokaklara inerdi. Ama iktidarını korumak için bu saldırıyı yapmak kendisine nasip oldu.
“Din iman” diyerek ülkede saldırmadıkları, karalamadıkları kimse bırakmayan iktidar yandaşları camide “etkisiz hale getirilenlerin dertlerinin ibadet olmadığına” hükmediyorlar ve bunun üzerinden camiye yapılan saldırıyı meşrulaştırmaya çalışıyorlar. İnsanların ibadetlerinin kabul olup olmayacağına, bunların ibadet olup olmadığına karar vereceğini düşünecek kadar sapıtmış bir güruh var karşımızda.
Bunu ilk kez de yapmıyorlar. Her zaman yaptıkları gibi, inanca yönelik saldırıyı da ilk olarak Kürtler üzerinden test ettiler. Sivil Cuma namazlarında bir araya gelen binlerce insana Kürt kentlerinde tazyikli su ve gaz bombalarıyla müdahale edildiğinde ülkenin geri kalanı her zaman ki gibi “vardır devletimizin bir bildiği” diyerek sessiz kaldı. Mezarlıklar ve içindeki ibadet yerleri hedef alındığında aynı sessizlik devam etti. Fakat son 40 yılın tecrübesiyle sabittir ki, Kürtler üzerinde denenen hiçbir kötülük sadece Kürtlerle sınırlı kalmıyor, öyle ya da böyle toplumun geri kalanı da bu kötülükten nasibini alıyor.
Eğer bir amaç dahilinde söylenmiyorsa, “Camiye siyaset girmesin” sözü ve talebi fazlasıyla naif, fazlasıyla safçadır. Siyaset camiden hiç çıkmadı ki cami dışında kalsın. Tarih boyunca ibadethaneler her zaman siyasetin merkezi oldu. Demirel yıllar yıllar önce “Siyaset camiye girerse ibadet, mahkemeye girerse adalet kalmaz” demişti. Bunu bir tespit, bir öngörü olarak da dile getirmemişti; devleti yöneten biri olarak gerçeği ifade etmişti. Demirel, camide de mahkeme de siyasetin fazlasıyla var olduğunu biliyordu ve derdi oralara siyasetin girmesi ya da girmemesi değildi. Her iktidar gibi onun derdi camiye ve mahkemeye giren siyasetin kime ait olduğuydu. Şimdi aynı şeyi AKP yapıyor. İktidar camiyi de mahkemeyi de siyasi birer merkez gibi kullanıyor ve oraya başka bir siyasi görüşün girdiğindi düşündüğü anda oralara polis marifetiyle müdahale ediyor. Ne de olsa siyasetin olduğu yerde, hakim siyaseti korumak için polis de olur.