Kenan Kırkaya
Melanetin kudretini kaybetti. Korkunun iktidarı ilelebet sürmez, geleceği de yoktur. Her şeyin ilacı zaman değil, zamana yüklenen anlamdır. “Çukurun dibi yok” sözü ve tespiti, kötülüğün sonsuzluğuna delalet olamaz.
Eskiden gündem yaratıyor, bir söylemleri ve eylemleriyle kitleleri harekete geçiriyorlardı. Sadece kendi yandaşlarını değil toplumda merak ve heyecan uyandırıyorlardı. O tını kayboldu, gizem bozuldu. Şimdi artık siyah bir bulamaç gibi ele ayağa dolanmaya başladılar. Bırakın toplumu heyecanlandırmayı, araçlara lebalep doldurarak getirdikleri yandaşlarında bile heyecan yok.
Hikayeyi başa, ta 20 yıl öncesine sarmaya çalışıyorlar fakat nafile. İmkanı yok gerçekleşmeyecek bir hayal. Çünkü ortada bir hikaye yok, daha doğrusu hikayenin tamamı kötü anılarla dolu. Ne toplumun unutacağı cinsten ne de onlar artık başka bir ambajla bunu kimseye yutturabilirler. O yüzden “kabine değişecek, reformlar başlayacak, eylem planlarımız hazır” dediklerinde toplumda tık yok. “Herkesi kucaklama” sözleri ise itici olmanın ötesinde tiksindirici artık. MKYK listelerinde kim yer almış, kimler gelmiş kimler gitmiş, kimsenin umurunda değil. O listelerin sadece ilgili partinin genel merkezinde değil, iktidar ortağı partinin genel merkezinde hazırlandığını ve listelere seçilenlerin alınan ya da alınacak olan kararların hiçbirinde etkisi olmayacağını biliyor herkes. Hoş onlar da farkında her şeyin. Yeni diye diye ne kadar eskimiş yüz, tepki toplamış isim varsa hepsini listelere dolduruyorlar. Tükenişi durdurabileceklerini sanarak gelen değişim dalgasına karşı defansı sağlam tutmaya çalışıyorlar.
Ama meselenin aslı sadece burada değil, meselenin aslı bütün bu olanları temize çekme aygıtlarında, propaganda birliklerinde. Ne yazık ki bu tablo ülkenin düşün hayatında en berbat, en bahtsız dönemini yaşadığının göstergesi. Ekran ekran dolaşan “akademisyen” ünvanlı olanların çoğunun ilimle-bilimle dahası hakikatle hiçbir alakası yok. Gazeteci dedikleri, polislik yapmaya başladı, savcıların görevini üstlendi. Gazetecilikten ihbarcılığa, muhabirlikten muhbirliğe terfi etti. Bir zamanlar iktidarın parlak gazetecisi diye pazarlanan ve eline tutuşturulan bavul dolusu propaganda materyali ile ortalıkta dolaşan, devir değişince sırtını dayadığı yargının “sen gazetecilik yapmadın, operasyon çektin” diyerek mahkum ettiği Baransu bile bunların yanında kaliteli kalır. Hiç olmazsa o kendisine tevdi edilen görevi göstere göstere yapıyordu. Emniyetten aldığı materyallerden haber hazırlıyordu. Şimdikiler iddianameleri haberleştirmiyor, doğrudan iddianame hazırlayıp emniyetin önüne koyuyorlar.
İnsan kahroluyor bu çakma gazetecilerin haline. Çıkar uğruna, bir daha Silivri’ye tıkılmamak, bir tokat yememek uğruna; Kürtlere duydukları öfkeyle zavallı hale düştüler. Soruşturmacı gazetecilikten iktidar namına “iddianame yazan emniyetçiye” dönüştüler. Her gün biri HDP aleyhine delil toplamaya, kimsenin aklına gelemeyecek düzeysizlikte ve de temelsiz, mesnetsiz suçlamaları köşe yazısı, haber diye kusuyorlar. Boş durmuyorlar; kaleme aldıkları ve iddianameye dönüştürdükleri yazılar üzerinden davalar açılınca hemen bir başka iddianameye başlıyorlar. HDP yetmez BDP’yi de kapatın kampanyası başlattılar. O da yetmez yakında 7’den 70’e herkesin Newroz alanlarına döküldüğü Diyarbakır’ı, Van’ı muhalif olan İzmir’i belki de bir daha kazanamayacakları Antalya’yı da kapatalım diyecekler. Ne de olsa kişisel çıkarları için yapmayacakları şey yok, çünkü dikensiz gül bahçesi yaratmaya çalışıyorlar. Aralarında “Kim daha temelsiz iddianame yazar” yarışı başladı. Üstelik çapsızlar, bilgi ve birikimleri yok, derinlikten yoksunlar. Çiziktirdikleri yazıların seviyesi, 3 yaşındaki çocuğun zeka seviyesinden bile daha düşük.
Ama işte bunların da bir karşılığı yok. Suyun akışına karşı kürek çekiyorlar. O yüzden bütün bu kötülük bağrında yepyeni bir hayat mayalıyor. Toplumsal itiraz ve yeni yaşam arayışı büyüyor. Bunca şehvetli saldırıya, bunca tehdide rağmen insanlar büyük bir coşku ve kararlılıkla Newroz alanlarına aktı. Üstelik büyük çoğunluğu Z kuşağı diye tabir edilen genç insanlar. Güle oynaya, coşa coşa meydanlara aktılar. İktidar hikayesini kaybettikçe, hikayesinin sonuna yaklaştıkça kimse görmese de duymasa da toplumda bambaşka bir hikaye doğuyor. Geleceğe güvenle bakan, sorumluluk sahibi, değişim isteyen insanların hikayesi. Umut vadeden, korkuyu korkutanların hikayesi. Kendi hikayeleri yok ama bu ülkenin geleceği adına mayalanan hikayeyi durdurmaya çalışıyorlar. Cezaevi, tutuklama, ölüm… Bu ülke bunların tamamını yaşadı, hala da yaşamaya devam ediyor. Bu ülkenin yaşamadığı tek şey kaldı o da toplumsal özgürlüktür. Bütün alametler bunun bahar kadar yakın olduğunu gösteriyor.