İsa Taşçı
Anadolu halklar bahçesiydi, ama ulus devlete dönüşerek farklılıkları temsil etme özelliğini yitirdi. İmparatorluk topraklarını kaybetmiş olmanın yarattığı tedirginlikle İngilizlerin oyununa gelindi, kimi Yahudi ve Kafkas kökenlilerin bir icadı olan Beyaz Türkçülüğe sarılarak kaskatı bir ulus devlet halini aldı. Ermeniler, Süryaniler, Rumlar, Kürt Êzidîler Anadolu ve Kürdistan’dan sürüldü, kırıma uğratıldı. Anadolu’nun diğer Müslüman halkları ise Türklük içinde asimile edildi. Geriye büyük bir kırıma uğratılmaya çalışılsalar ve belli ölçüde asimile edilseler de Kürtler ve Aleviler kaldı. Tüm bunlar olurken, TC’ye ses çıkarmayanlar, göz yumanlar hatta değişik şekillerde teşvik ederek destek verenler giderek artan tonda ses çıkarmaya başladılar. Şimdilerde kırıma uğratılmış halklar nedeniyle TC eleştiriliyor. İşte Ermeni soykırımı üzerinden yaşanan sıkıntılar ortada. Buna zamanla diğerlerinin de eklenmesi kaçınılmazdır. Ama 3. Dünya Savaşı kapsamında TC’yi dizaynda en etkili ‘araç’ ise Kürtler ve Alevilerdir. Esas olarak da Kürtlerdir.
Kürt sorunu TC’ye operasyon çekmenin en elverişli argümanıdır. Zaten Kürt sorunu bunun için özenle tasarlanmıştır. Başını İngilizlerin çektiği dönemin kapitalist modernite güçlerinin vakti geldiğinde sömürgeci devletlere gerekli müdahaleleri yapmak için yarattıkları yüz yıllık bir sorundur. Irak’a operasyon Kürtler üzerinden gerçekleşti. Saddam’a Halepçe ve Enfal yolu açıldı, sonrasında da Saddam rejimi çökertildi. Irak’ın bugünkü durumu gözler önündedir. Suriye de Kürtlere muamelesi üzerinden dizayn edilecek. Kürdistan’ın en küçük parçasını bile Baas rejimi tehlike olarak görmüş ve Kürtlerin büyük bir kısmına vatandaşlık kimliği dahi verilmemiştir. Şimdilerde Suriye’ye Kürtler üzerinden müdahale olmaktadır. İran’a da bu şekilde biçim verilecektir. İran da halklar bahçesidir, ama ulus-devletçi zihniyet gereği orada da halklar öz haklarından mahrumdur. Son yüzyılı direniş halinde geçiren Kürtler mevcut durumda en dinamik toplumsal kesim görünümündedir. Nüfusları ve mücadeleci duruşları ile İran’da rejimi değiştirmek isteyen kapitalist modernite güçlerinin de dikkatlerini çekmektedir.
Demek ki kendi sorununu çözmezsen, çözmeye yanaşmazsan, herkesi teklik içinde eritmeye, yok etmeye çalışırsan başkasına da istismar alanı açarsın. Irak, Suriye veya bir başkası demokratikleşemediği için müdahalelere maruz kaldı. Demek ki bu duruma düşmemek için demokratikleşmek gerekiyormuş. Bu nedenle TC’nin Kürtleri ve PKK’yi eleştirmesinin, onları başkasının ‘piyonu’ vb olarak değerlendirmesinin hiçbir anlamı yoktur. Milliyetçiliği, ırkçılığı zinde tutmanın dışında hiçbir anlamı olmayan boş laflardır, bunlar.
Kürt sorunu PKK ile başlamadı ki! Kürt sorununu PKK yaratmadı ki! 1924’ten beri var olan bir sorundur. TC’nin kurulmasında Kürtler ve Kürdistan önemli rol oynadı. Kürdistan mücadelenin merkez üssü oldu. Kurtuluş savaşı Kürdistan’dan başladı. Erzurum ve Sivas Kongreleri bu temelde gerçekleşti. M. Kemal, Kürdistan’daki mücadeleye dayanarak mücadeleye girişti. M. Kemal İstanbul’da iken hiç de öyle düşünmüyordu, geldi Kürdistan’daki mücadeleyi, direnci gördü ve bu mücadeleyle birleşti. Mücadelenin liderliğini buna dayanarak elde etti. Özcesi Kürtler ve Türkler birlikteydi. 1921 Anayasası, M. Kemal’in Kürtlere özerklik hakkının verileceğine ilişkin açıklaması ve daha pek çok demeci, hatta Lozan’a giden heyetin kendisini Kürtlerin ve Türklerin ortak heyeti olarak tanıtması hep bu birlikteliğin örnekleridir. Bu birliktelik gerçekte Ortadoğu kültürüne de daha uygundu, ama ulus-devletçi ve Türkçü reflekslerle özden sapıldı ve kurulan cumhuriyet bir soykırım rejimi halini aldı.
O nedenle sanki Kürt sorununu PKK çıkarmış gibi yaklaşmak yersizdir. PKK Kürt sorununda bir sonuçtur. Nasıl ki Azadi, Xoybun ve daha pek çok örgüt olduysa, PKK de var oldu. TC inkâr ve imha siyasetinden vazgeçmediği, Kürtleri yok edemediği veya Kürtler Kürt olarak var olma kararlılığını sürdürdüğü müddetçe Kürt sorunu TC’nin en kalıcı ve köklü sorunu olmaya devam edecektir. Ayrıca TC bu sorunu kendi iç dinamikleriyle çözmeyene kadar da ABD başta olmak üzere tüm Batılı güçler TC ile Kürt sorunu üzerinden uğraşacaklardır.
3. Dünya Savaşı kapsamında TC de Irak ve Suriye gibi bir dizaynı yaşamak istemiyorsa, yapılacak olan açıktır. Kürtlere kızmak, kendisini tüm teşvik edici çabalara rağmen hegemonik güçlere kullandırtmayan PKK’yi lanetlemek yerine Kürt halkının gasp edilmiş haklarını Kürtlere iade etmek, Kürtleri ülkenin eşit ve özgür yurttaşları halinde kabul etmek, bu kapsamda özeleştiri yapmak tek çıkış yoludur.
Doğrusu sorunun içte çözülmesidir. İçte çözülmeli ki dış güçlerin yönelimlerine maruz kalınmasın. Dış güçlerin istismarını demokratikleşerek engellemek gerek. Ne var ki, mevcut devlet aklı, siyaseti 1924 yılından kalmadır. Fiziki ve kültürel soykırımla Kürt sorununu çözeceğini sanıyor. Tam gaz süren savaş, Kürdistan’ın diğer parçalarına yapılan işgal seferleri, Kürtlere yönelik sivil görünümlü planlı kontra saldırıları… bunun ifadesidir. Kürt düşmanlığı ile aklı duranlar, kör olanlar yeni olmayan bu yöntemlerin çoktan iflas ettiğini hala anlamış değiller. İmha ve inkâr siyasetinde ısrar ederek tam da Kürt sorununu yaratanların istediği gibi davranıyorlar…