İlham Bakır
Türkiye kendi içerisinde belki de tarihinin en karanlık dönemlerinden birinden geçiyor. Kültürel ve siyasal olarak kalın çizgilerle üçe bölünmüş olan herkesi ilgilendiren, sebep ve sonuçları son derece aşikar olan son derece yakıcı ülke sorunlarında bile bu bölünmüşlüğün yarattığı bir saik ile söylem geliştirilmekte, tutum alınmaktadır. Oysa yoksulluk, açlık, ülkenin ekonomik kaynaklarının, doğasının talanı, yok edilişi, yolsuzluk, doğal felaketlerin yarattığı yıkımlar bu üçe bölünmüş tüm kesimlerin çok büyük bir bölümünün ortak sorunu olarak orta yerde can yakmakta, karşılaşılan her yeni durumda, yeni felakette etkilenen kesimin oranı gittikçe artmaktadır. Ülkenin sürüklendiği antidemokratik siyasi kültürel cehennemden kaçarak bir sahil kasabasında kendisine bağımsız, özgür bir adacık kurma romantizminin mümkün olmadığı da son orman yangınlarıyla kendini göstermiş oldu. Ülkenin orta yeri yangına dönmüşken bir kenarında kendine serin bir yer bulabileceğini düşünmek gerçeklerden kaçmaktan, kendini aldatmaktan başka bir şey değil elbette.
Bu kafasını kuma gömen devekuşu refleksi aslında bu ülke aydınının, sanatçısının ve genel olarak muhalefetinin en temel sorunudur. Birkaç gün önce aralarında sol sosyalist gelenekten gelen sanatçıların da bulunduğu yazar, şair, ressam, müzisyen, sinema ve tiyatro sanatçısı, heykeltıraş, sanat ve kültürün her dalından sanat insanlarından oluşan Sanatçılar Girişimi, “Ülkemiz için kaygılıyız” başlığıyla bir bildiri kaleme aldı. Öncelikle yaşanmakta olan yangın felaketine değinen bildiri, Türk tipi başkanlık sisteminin yarattığı otoriterleşme, yargının siyasi erkin güdümüne girmesi, Afganistan’dan Türkiye’ye doğru son dönemde yaşanan genç nüfus hareketliliğinin iktidarca, bir milis gücü oluşturmakta kullanılmak üzere organize edildiği kaygısı, yolsuzluk, işsizlik, seçim güvenliği gibi ülkenin temel sorunlarına vurgu yaparak, bundan kaygı duyduğunu dile getirdi. Tüm bu olanlara karşı mücadelenin sadece bildiri yayımlayarak değil toplantılar, etkinlikler ve gösteriler yolu ile dile getirileceğini belirttiler.
Bir ülkede yaşanan tüm bu sorunlar karşısında sanatçıların harekete geçmesi ve böyle bir bildiri ile bu durma seyirci kalmayacağını belirtmesi elbette çok önemli ve çok sevindirici. Fakat maalesef ülkenin bu hale gelmesinin, yaşanan son yangın felaketinde sebep ister ormanları, sahilleri ranta açmak için kasten hareket ediliyor oluşu olsun, isterse bu yangınlara müdahale edecek bir hazırlıktan yoksun ve aciz olması olsun, bu durumun ülkede yaşanan savaş gerçeği ile bire bir yakından ilgili olduğunun bu sanatçılar tarafından görülmemesi son derece hazin bir durumdur. Daha bir hafta önce Konya’da bir aileden çoluk çocuk, kadın, erkek yedi kişinin sadece Kürt oldukları için ırkçı bir saik ile öldürülmüş olmasının, yakılmasının, bu bildiride görmezden gelinmesi, bir savaş gerçeğinin var olduğuna vurgu yapılmaması; bu ülkede yaratılan gerici, baskıcı, otoriter, emeğe, doğaya, farklı kültürlere, farklı etnisitelere, inanışlara, kültürlere yaşam biçimlerine düşman kurucu zihniyetle ilgili olduğunun görülmemesi, görülmek istenmemesinin sonucudur. Bugünkü sorunların çok büyük bir bölümünün temellerinin atıldığı cumhuriyetin kurucu zihniyetini ve cumhuriyetin kendisini, dünya tarihinin gördüğü en büyük demokrasi, çağdaşlık ve laiklik devrimi olarak tarif edip bunun korunacağının sözünün verilmesi, yüz yıllık tüm bu yapısal temel sorunlarla yüzleşilmeyeceğinin, yani kafanın kumdan çıkarılmayacağının sanat camiasınca bir kere daha itiraf edilişinden başka bir şey değildir.