İlham Bakır
Türkiye eskiden de bir hukuk devleti değildi ama az çok bir yasa devleti idi. Kurumsallaşmış devlet kimliğine ulaşmanın biraz da kendi yasalarını uygulamaktan, yani yasa devleti olmaktan geçtiğini bilen kadrolarca yönetilmiş ve bu yönde şekil alan bir bürokrasi, yürütme, yasama, yargı kurumsallaşması yaratılmıştı. Söz konusu Kürtler ve sosyalistler olunca elbette çok sayıda yasa dışı yönteme başvurulduğu, yasaların bu kesimler aleyhine esnetildiği çokça vaki olmuştur. Ama genel anlamda bir yasa devleti olma ve böyle görünme ihtiyacı hep hissedilmiştir. İçinden geçtiğimiz süreçte yönetim erki yasama, yürütme ve yargı erklerini tek elde toplayan, yasa ve anayasayı “genelge” adını verdiği aparatla “şahsımın” kararlarının insafına bırakan bir yasasızlık ve keyfiliğin karanlığına çekmiştir. Bugün itibari ile demokrasi meselesi, her kesimden insanın ekmek kadar, su kadar güncel yakıcı ihtiyacı olarak kendini göstermeye başlamıştır.
Bu ihtiyacı gören ve bunu kendine dert edinen pek çok tanınınmış siyasetçi, insan hakları savunucusu, meslek odası ve sanatçıların bulunduğu “Demokrasi Konferansı” bileşenleri Nisan ayı içerisinde “Bu ülkenin geleceğinde bizim de sözümüz var” mottosuyla haziran ayında yapılması planlanan Demokrasi Konferansı için çağrı yaptılar. Türkiye’nin her köşesinden özgürlük, ekmek, adalet ve barış taleplerinin yükseldiğini ve konferansın amacının bu sesleri birleştirmek olduğunu dile getirdiler.
Çağrı sonrasında haziran ayı içerisindeki konferansa güçlü bir hazırlık için çok sayıda çalışma grubu oluşturuldu. Daha ziyade çalışma alanlarına göre oluşturulan bu çalışma gruplarından birisi de “Demokrasi Konferansı Kültür Sanat Grubu”. Yüze yakın sanatçının dahil olduğu grup 6 ve 9 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirdiği iki toplantı ile demokrasi konferansına götürülmek üzere sanatçıların yaşadıkları sorunlar, çözüm yolları, eylem planı gibi yol haritası oluşturacak birtakım tartışmalar yürüttü. Özellikle bu konferansın güçlü geçmesi, daha önce benzerleri pek çok kez yapılan bu tür çalışmalarda olduğu gibi kısa sürede gücünü yitirmemesi ve toplumun demokrasi, adalet, barış gibi yakıcı ihtiyaçlarına cevap olabilmesi için yeni ve yaratıcı yol ve yöntemlerin geliştirilmesi ve pratik sürecin yakıcı güncel sorunlara çözüm üretmesinin hedef alınmasının önemi dile getirildi. Katılımcılar arasında genç sanatçıların çok az olması, genç sanatçılara ulaşılamamış olması bir özeleştiri olarak dile geldi. Her sanat disiplininden sanatçının kendi disiplinindeki çok sayıda sanatçıya ulaşması ve bu çalışmanın ortağı yapmasının önemine vurgu yapıldı.
Demokrasi Konferansı için sanatçıların yürüttüğü çalışma grubunun sanat alanında yaşanan baskı, engellemeler, sansür, oto sansür gibi sorunlarla mücadele etmede, sanat alanındaki örgütsüzlüğü güçlü bir örgütlülüğe çevirmede, demokrasi mücadelesine ivme kazandırmada önemli katkılar sunacağı yaşanan tartışmalardan ve sanatçıların bu çalışmalara karşı duyduğu heyecandan da anlaşılmaktadır. Sanatçıların yürüteceği tartışmaların çok güçlü geçmesi, demokrasi mücadelesi için yaratıcı yol ve yöntemlerin ortaya çıkarılması Demokrasi Konferansı için güçlü bir öncülük pozisyonu da yaratacaktır. İçinde yaşadığı toplumun ağırlaşmış demokrasi, barış, adalet, ekmek sorunlarını kendine dert edinen; sanatçının haktan, hakikatten yana tavrının sahibi olması gereken sanatçının iktidarın baskıcı, faşizan uygulamalarını meşrulaştırmak; bu baskıları sürdürülebilir ve rıza gösterilir kılabilmek adına iktidara verdiği destek yahut bu durum karşısında yaşamakta olduğu suskunluk utanç vericidir. Bu utanç verici duruma bir itiraz, haktan ve hakikatten yana bir tavır; barış ve özgürlüğün, ekmek ve demokrasinin herkese eşit paylaştırılmasını esas alan bir yaşam tasavvuru bu çalışmaların esasını oluşturacaktır.