HÜSEYİN AYKOL
Adı Sait Kızar. Antalya’da yaşarken, 15 Kasım 1995 günü gözaltına alınıp, tutuklandı. Evinde herhangi bir suç unsuru yoktu. Sadece bir itirafçının hakkında verdiği bir ifade ile Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılandı ve kendisine idam cezası verildi. Daha sonra cezası müebbet hapse çevrilen Sait Kızar, o günden bu yana; yani 26 yıldır cezaevinde bulunuyor. Avukatı olmayan ve kendini ifade edebilecek kadar da Türkçe bilmeyen Sait Kızar’ın aldığı ceza, DGM’de verilmiş olmasına rağmen, daha sonraları da -bu yönde AİHM’de çıkan kararlar doğrultusunda başkalarının dosyaları gibi- yeniden ele alınmadı. Bu müddet zarfında birçok başka cezaevinde tutuldu ama hep talep etmesine rağmen, hep ailesinin bulunduğu Antalya’dan uzaktaki cezaevlerine sevk edildi. Şimdi de Bandırma 1 nolu T Tipi Cezaevi’nde bulunuyor.
Sait Kızar, hastalıklarını aynı odada bulunduğu Zeki Kayar aracılığıyla gazetemize ulaştırdı: “Hastalıklarımı tek tek saymaya kalksam sayfalar yetmez. Bir ara revirdeki sağlık dosyamın bir fotokopisini istedim. Yüzlerce sayfaydı. Burada sadece ameliyatlardan bahsedeyim: Ben cezaevine düştükten sonra, şimdiye kadar üç defa mesane, iki defa da prostat ameliyatı oldum. Yine bir ameliyatla safra kesem alındı. Beni en çok zorlayan da bu ameliyat oldu. Çünkü safra kesesi kesildikten sonra hiçbir şekilde yağlı ve tuzlu yememem gerekirdi. Bu yüzden vücut direncim zayıfladı. Zamanla bağışıklık sistemi de çöktü. Yine mide, sindirim sorunları baş gösterdi. Eklem ağrıları, kol-bacak uyuşukluğu, baş dönmesi gibi rahatsızlıklar da artık günlük yaşamımda sürekli hale geldi. Tedavim yapılamıyor çünkü pandemi sürecinde kimse hastaneye götürülmüyor; götürülmek istenen de dönüşte karantinaya konulacağı için bundan kaçınıyor. Kullandığım ilaçlar var ama onların etkisi de geçici oluyor. Cezamın tedavim için ertelenmesi için iki kez heyete çıktım. Bir defasında doktor sana rapor verip, seni bıraktıracağız, dedi ama şimdiye kadar bu yönde herhangi bir gelişme olmadı. Ben 69 yaşındayım. Böylesi durumda olup da, benden daha yaşlı olanlar var. Onların bile tedavi için bırakılmadığı bir ortamda, benim için olumlu bir şey bekleyemiyorum.”
* * *
Onbir yılı aşkın bir süredir içeride bulunan bir mahpus, 9 Ağustos 2021 günü şartlı tahliye olması gerekiyordu. Bundan 10 gün kadar önce idareye çağrıldı. Karşısında İdare Gözlem Kurulu vardı. Kendisine şu sorular soruldu: Devlet senin için ne ifade ediyor? Devlet denilince aklına ne geliyor? Neden tarafsız koğuşlara geçmedin? Dışarıda örgüt seninle temas kurmak isterse ne yanıt verirsin? Onlara karşı koyabilir misin? Pişman mısın? Neden pişman değilsin? Suçunu kabul ediyor musun? Koğuşta sana baskı yapan var mı? Örgütün bu cezaevindeki sorumlusu kim?
Söz konusu mahpusun bu sorulara nasıl cevap verdiğini bilemiyoruz. Ancak kendisinin koşullu tahliye tarihi 6 ay sonraya atıldı. İdare Gözlem Kurulu’nun kararında ise gerekçe olarak şunlar yazılmıştı: Hükümlünün topluma zarar verme riskinin yüksek olduğu, toplum ile bütünleşmeye hazır olmadığı, işlemiş olduğu suçtan dolayı pişmanlık duymadığı, tahliye edilmesi halinde toplum ve hukuk kurallarına uyum sorunu yaşayacağı, örgüt bağlılığını devam ettireceği, bu anlamda örgüt üyeliği ve propagandasından vazgeçmediği ve kanunun 3. maddesinde belirtilen infazın amacına henüz ulaşmadığı değerlendirilmiştir. Hükümlünün tahliye edilmesi halinde tekrar suç işleme ve başkalarına zarar verme riskinin eldeki verilen ışığında yüksek olduğu anlaşılmaktadır…
Şimdi söz konusu siyasi mahpus, böylesi son derece ‘şahsi’ bir kararla 6 ay daha fazla cezaevinde kalacak. Hatta altı ay sonra, bir 6 ay daha fazladan içeride tutulması söz konusu. Burada birkaç kez yazdım. Hukukla hiçbir ilgisi olmayan bu kurulun verdiği şahsi kararların daha sonraki yıllarda şahsi karşılıkları olacak. Ne yaptığınızın gerçekten farkında mısınız?
* * *
Şakran 2 nolu T Tipi Cezaevi’nde bulunan kadim mahpuslardan Orhan Çaçan, 1 Ağustos 2021 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Bildiğin üzere dava dosyam 2010 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden (AİHM) dönmüştü. Başvurularımız üzerine 2013 yılında bir kez daha yargılama safhasına başlandı. Bu yargılama da 2017 yılına kadar devam etti. Kasım 2017’de dosya eski cezanın onanması biçiminde kapatıldı. Dosya daha sonra İstinaf ve Yargıtay’a gitti. Yargıtay Ekim 2018’de yerel mahkemenin kararını yerinde görerek, mahkumiyetimi sürdürme kararı verdi.
Bunun üzerine, bu kez Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurduk. AYM’de tam üç buçuk yıldır duran dosyam hakkında Haziran 2021’de hukuksuzluk yapılmadığı şeklinde karar verildi. AİHM’nin ilk kararından tam 12 yıl sonra, bir kez daha oraya gideceğiz mecburen. Tam 24 yıldır bifiil sürmekte olan bir dosya için hukukun en üst organı olan AYM ‘dosyada haksız bir yargılama olmamıştır’ diyor. AYM’deki yargıçlara şunu sormak isterim: Acaba 24 yıl süren bir yargılamanın kendisi bile başlı başına haksız yargılama değil midir?”
TEŞEKKÜR: Teyn Yayınları tarafından yayınlanan Mecit Alagöz’ün “Gülgoncası menekşem” isimli şiir kitabı bana ulaştı. Iğdır’ın Panik köyünde 1959 yılında doğan ve 25 yıldır cezaevinde bulunan Mecit Alagöz’e teşekkür ediyorum. Evli ve üç çocuk babası olan ve sadece ilkokulda okuyan Mecit Alagöz’ü şiir yazmaya yönelten çabasını kutluyoruz.
MEKTUBU GELENLER:
——————————–
Ayfer Ayçiçek – Gebze Kadın Kapalı Cezaevi
Zeki Kayar – Bandırma 1 nolu T Tipi Cezaevi
M. Zeki Deniz – Bolu F Tipi Cezaevi
Mahmut Bağrıyanık – Denizli T Tipi Cezaevi
Gökhan Aygün – Diyarbakır 3 nolu T Tipi Cezaevi
Orhan Çaçan – Şakran 2 nolu T Tipi Cezaevi