Hüseyin Deniz
Dünya Barış Günü’nde bile dünyanın iki yüzlülüğü devam ediyor. ‘Temcit pilavı’na dönen “Barış” söylemlerinin arka yüzü yıkımla yüklü. Afganistan, ABD ve müttefikleri tarafından IŞİD’in bir başka versiyonu Taliban’a resmen teslim edildi. İçerde muhalif avı başladığına dair yoğun haberler geliyor. Ortadoğu zaten ateş altında. Libya ve Yemen de öyle. Suriye savaşıyla başlayan göç dalgasına Afganistan da eklendi. Bu gelişme göçün besleyip büyüttüğü yabancı düşmanlığı daha da körükleyecek. Binlerce insan yollarda telef olacak. Savaşların daraltması sonrası daha da azalan özgürlük alanları da pandemi gerekçe yapılarak ortadan kaldırılmak isteniyor.
Demokrasi bir çok coğrafyada fiili olarak askıdayken, silahlanma dört nala koşuyor. Barış ise tehlikeli sözcüklerden biri haline geldi.
Türkiye de bunlardan biri. Bu yılki Dünya Barış Günü’ne, barış ve huzurdan daha da uzaklaşmış olarak girildi. Kürt sorununu şiddetle bastırmak, Kürt kimliğini ağıza aldırmamak için tüm araçlar devrede.
Bunun en çok hissedildiği yerlerden biri Dersim. Dersim’i zapturapt altına alma politikasında hiç bir gerileme yok. Bu yüzden adı, dili, inancı, kültürü yıkıma uğratılan, tahrip ve asimile edilen Dersim’de, sıra yeniden doğaya geldi. Barajlarla doğası bozulan, parçalamak istenen bu kadim coğrafyada bu kez ormanlar devlet eliyle yakılıyor. Dersim coğrafyasını özel kılan meşe ormanlarından Hozat, Ovacık, Nazımiye ve Pülümür’dekiler günlerdir yanıyor. Hem de göz göre göre. Güvenlikçi politikanın bütün teknolojik araç ve gereçleri (uydular, insansız hava araçları, radarlar, askeri kuleler, kalekollar, karakollar, kontrol noktaları, korucular, fotokapanlar askeri operasyonlar) devredeyken, orman yakılması başka nasıl izah edilebilir ki…
Bu yakmanın diğer yüzünde ise başka bir trajedi var.
Türü başka bir yerde bulunmayan bitki ile hayvanlar yok olmakla karşı karşıya…
Koruma altına alınan endemik bitki ile geyik, ayı, kurt, tilki, tavşan, sırtlan, çakal, tilki vs. hayvan ve bilinmeyen binlerce böcek türü bu yangınlarda yok oldu…
O ormanlar ki, yüzlerce arıcı ve hayvancılık yaparak yaşamını sürdürenler için tek geçim kaynağı idi. Türkiye’nin birçok yöresinde adı yakından bilinen “Ovacık ya da Pülümür balının üretildiği yerlerdi. Dersim coğrafyasının sembol hayvanı haline gelen keçinin en çok beslendiği bitkiydi. Keçi yağına, keçi sütüne, ünlü Şavak peynirine (tulum), keçi etine o kendine has aromayı veren yine o ormanlar, o meşe ağaçları, o koruma altına alınan endemik bitki türüydü. Ekonomisi büyük ölçüde hayvancılığa dayanan Dersim için başka bir yıkımı işaret ediyor. Ormanlar Dersim’in nefes borusu, su kaynağı, can damarı idi.
Tam da yağmurların yağmadığı, en yoğun kuraklığın yaşandığı bir dönemde orman yakmak! Üstelik, halkın, sivil toplum örgütlerinin yangınlara müdahalesine izin vermeyerek… Dersim Kerbela’ya dönmüş, yetkililer ise sus pus.
Anlayacağınız Dersim yeni bir tertele ile karşı karşıya…