Hüseyin Deniz
Geçen yılın 1 Haziran tarihi sıkı kapanma sonrası hızlı normalleşmenin başlangıcı olmuştu. Sonra ne oldu? Aç kapa, sık gevşet, yap bozlardan, yok saymalar yüzünden yüksek sayıda ölümlere, daha fazla yoksullaşmaya, siyasal olarak tek tipleşmeye, daha fazla suslarla, zapturapt eklendi ve de yeniden büyük kapanmaya gidildi. Şimdi? Döndük dolaştık geldik aynı yere; yeniden normalleşmeye!
Kararlara bakılırsa, aynı gidişata devam. Aynı araç, aynı şoför aynı yol, aynı koşullar… Siyasetin tüm yapısına sinen ve kendini her geçen gün daha da belirginleştiren ötekileştirme, yok sayma ve bildiğini okumayla geldiğimiz nokta, daha büyük ekonomik problemlere maruz kalmak oldu. Toplumun azımsanmayacak bir kesimi iflasla yüz yüze. İşsizlik, işten çıkarma yasakları, kısa çalışma ödeneği vs. ile zaten ölçülemiyor. Küçük esnaf, çiftçi büyük sorunlara gebe. Çiftçi ürettiğini maliyetine satamazken, tüketici yüksek fiyatlarla sebze meyve almak zorunda kalıyor. Aynen karpuz meselesindeki gibi; tarla ile pazar arasındaki fiyat uçurumu 4 katını aşmak üzere. Tüm bunların somut göstergesi olarak intiharlar sürüyor.
1 Haziran 2020’de 6.80 olan Dolar/TL kuru, bir yıl sonra 7. 80’den döndü. Bir yıllık kayıp 1 lira. Dolara bağlı fiyat artışlarından zaten bir şey almak mümkün değil.
Enflasyon Mayıs 2020’de 11.39 idi, bugün açıklandı: 16.59. Yüzde 5’e indireceğiz derken, 5.0 puan artmış. Bir de sokaktakini hesaplayın! Büyük bir kredi tüketimi var. Kayda değer bir kısmı takibe takılmış durumda. BDDK’nın sorunlu kredileri takibe atma süresinde sağladığı esneklik 30 Haziran’da sona erecek. Bankaların sorunlu krediler için ayırdığı karşılık yüzde 9.3 arttı. Yani durum sıkıntılı. Bu gidişle esneklik yıl sonuna ertelenecek. Güven endeksi dibe vurmuş durumda iken, normalleşme aynı zamanda üstü örtülen sorunların patlak vermesini de beraberinde getirecek.
Son kapanmanın en önemli farkı sistemin iç çamaşırlarının ortalığa saçılması oldu. Ne oldu, sistemin kirli ve karanlık ilişkilerinde yer alan birinin ortaya attığı somut iddiaların üzerine gidip onları açığa çıkarmak yerine tam kapanma kararına gitti. Ancak, Kürt sorununun yok sayılması konseptiyle yaratılan derin çukurdan bu kez yükselen kokular ve çığlıklar daha görünür. Şimdiye kadar birçok kişi bu çukuru anlattı… Ama bu sefer tam içerden geliyor ses. En dip noktadan. Daha güçlü. Çıkarsal bir anlaşmazlıktan; bir hesaplaşma ve pazarlık giderek kızışıyor.
Ortaya serilen kirli çamaşırlar, geçmişe göre sanal imkanlar sayesinde sahiplerini ciddi anlamda zorda bırakmış durumda. Buna karşın “Sorun yok dersen, sorun ortadan kalkar” yaklaşımı bir kez daha karşımızda. Aynı saik ve aynı ruh haliyle. Ve bu hafta önemli bir maç var. Bu seferki goller kime, göreceğiz!
İşin garip yanı ana muhalefet hala bu karanlık çukura yol açan gerçek nedenle yani Kürt sorunuyla yüzleşemiyor. Sedat Peker bile her şey “bu yok saymadan” kaynaklı diye itiraf ediyor ama Kılıçdaroğlu bir şey diyemiyor. Ne trajik bir durum.