Bazı sözcük ve deyimler yoğun anlam yüklüdür katmanlıdır, dopdolu bir içeriktir, tıpkı yazı başlığımız gibi…
Şaşırtan, açıklaması ve anlaşılmasında zorlandığımız durumlarda Hızır gibi yetişir: “Burası Türkiye” der olaydan, olan bitenden sıyrılırız. Tüm karmaşayı, tüm kördüğümü bu kadar kolay sadece iki sözcük çözü verir: ‘Burası Türkiye’
‘Burası Türkiye’ sözü, bu ülkede olumlu-olumsuz her şeyin olabileceğini vurgulamak için, her konuya manşet olabilecek, meali kendinden menkul, son derece yaratıcı bulunmaz bir söz. Her kim icat ettiyse bravo demek gerek.
Son dönemlerde olan bitene, dönen dolaplara, siyasette dönen akıl almaz çarklara karşılık trendi yükselmeye başladı. Olumsuz anlamlara, çağrışımlara dönüştü… Demek ister ki: ‘Burası Türkiye’, acayip şeyler ancak bu ülkede olur.
Elhak doğrudur. Çünkü her alanda olduğu gibi, toplumsal zihniyet haritasında da fay hatlarımız giderek etkinleşiyor. Bir yanımız zifiri karanlık, bir yan tozluk dumanlık…
Devleti kutsal ilan eder, sonra da devleti soyarız. ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ sözünü her yere asarız ama savaş naraları atarız. Şaşırmayın, ‘Burası Türkiye’
Siyaset erbabı toplumu kutuplaştırma, kışkırtıcı, ayırımcı, ırkçı, cinsiyetçi ve benzeri nefreti makamlı söylemlerde ihtisas yapmış gibidir. Topluma zerk edilen bu zehir sistem patentli, zerk eden de siyasetin bilcümle avanesi. Tüm bunlar sıradan ve olağan şeylermiş gibi mi algılanıyor, şaşırmayalım burası Türkiye.
*
Vatanın böylesine güçlü bir şekilde sevildiği (!) bu ülkede milyonlarca ‘vatan’daş açlık ve yoksullukla boğuşuyor. Yokluk ve yoksulluk derken siz insanların çöp bidonlarında, pazarlar artıklarında yiyecek topladıklarını sanmayın sakın, onlar çevre temizliği yapıyor. Yokluğun yoksulluğun kökü kazındı bu ülkede, çevre duyarlığımız giderek artıyor: Burası Türkiye.
Vatanın bunca sevildiği bir yerde vatandaşların böyle sürünmesi, ezilmesi size hiç tuhaf gelmesin… ‘Burası Türkiye…’ Söylerseniz, eleştirirseniz yıkıcı olursunuz…
Ama ezber bozmak güzeldir… Putları yıkmak gerek. Cemal Süreya’nın dediği gibi:
‘Yıkıcı bir aşk bu / Yıkıyor milletin ortasına / tutku yükünü…’
Her gün sokak ortasında, evlerde izbelerde kadınlar katlediliyor, “Yeter artık” diyen kadınlara al sana yeter diye gazlarla, coplarla saldırıyoruz, saçlarından sürükleyip gözaltına alıyoruz. Şaşılacak bir şey yok. Kadın kısmının sokakta ne işi var, kırsın dizini evinde otursun. Burası Türkiye.
Farklı bir düşünce ya da kimliğin kendini ifade ettiğinde gösterilen o ‘ulusal öfke’nin ‘Asıl bir insanın hayatı tehlikeye girdiğinde gösterilmesi gerekmez mi?’ diye sormayın, bölücü olursunuz alimallah. ‘Burası Türkiye!’
‘Bölücü bir aşk bu / Ekmeği suyu bölüyor / Günde üç öğün…’
Tüm bunlara karşı direnenlere, karşı çıkan muhalif kesimin payına da “hain”lik mi düşüyor? Hak hukuk demenin, adalet istemenin suç sayıldığı böylesi bir süreç mi yaşıyoruz. Nasıl olur demeyin, oluyor işte: Burası Türkiye.
Her konuda fikrimizi söylemeye bayılır, ama başka fikirlere tıkarız kulağımızı… O da yetmez sürüm sürüm süründürürüz mahkeme koridorlarında. Zindanlara atarız. Hain ilan ederiz.
‘… Hain bir aşk bu / Sizin eve hırsız girer / Onunkine polis.’
Çok mu acımasız basıyorum tuşlara, çok mu karamsar oldu bu yazı? Olsun panzehri de var bu görüntünün. Yani eczasını da yine kendi bünyesinde taşıyor. Madalyonun arka yüzünde güzellikler duruyor. Şaşırmayalım: Burası Türkiye.
Evet… ‘Burası Türkiye’, kendi zenginliğinden kıymetinden bihaber. Zihinlerdeki olumsuz imajları olumluya, köhnemiş saplantıları anlayışa, düşmanlıkları dostluğa çevirebilecek bir potansiyeli var dersem de şaşırmayın: Burası Türkiye… Tüm olumsuzluklara karşın sonsuz zenginlikleri, güzellikleri bünyesinde barındıran bir ülke aynı zamanda
‘Gün ola devran döne, umut yetişe’ mi diyorsunuz. Yetişir elbet: Burası Türkiye
Hele bir başlayalım ucundan, söylenmedikleri tek tek… Yaşayan görecek.