‘Sokakları özlediğimiz bu günlerde ha deyince sokağa çıkamıyorsak da içimizin sokaklarında yolculuklar başlatabiliriz. Evet. İçimizin sokakları bizi bize tanıtır’
Mitolojide, mutluluğa ve huzura dair bir anlatıya göre; İnsan yaratılırken, tanrılar, insanlar mutluluğu arasın ve böylece kıymetli olsun diye saklamaya karar vermişler. Nereye saklayacaklarına dair tartışmaya başlamışlar.
Biri: Uzaya saklayalım demiş. Bir diğeri: Denizlerin en derin noktasına.” Bir başkası: “Yüksek dağların zirvesine” demiş. İçlerinden biri itiraz etmiş: “Hiçbiri olmaz, insan meraklıdır, araştırır, dediğiniz o yerlerin hepsine bakar ve bulur. Mutluluğu ve huzuru insanın içine saklayalım, insan her yere bakar da kendi içine bakmak aklına gelmez.”
*
Konunun ilgilileri mutluluğun öğrenilebilir bir yetenek olduğunu ve her insanda bu potansiyelin mevcut olduğunu belirtir. Cehaletin nefretin, doyumsuzluk gibi zihinsel zehirlerin yok edilmesinin dönüp içimizle bakmayla, kendimizle yüzleşme ve hesaplaşmayla yok edilebileceğini ifade eder.
Gerçekten de öyle değil mi? Bu dünyanın sahte ışıklarından, yapay görüntülerinden bir an sıyrılıp kendi içimize bakmıyoruz. İçimizin sokaklarında gezmeyi denemiyoruz. Belki de bize bizi anlatacak bu sokaklar. Neyiz, nasılız, kendimizi ne kadar tanıyoruz? Kendi hikayemize ne kadar katkıda bulunmuşuz? Hepsi tek tek çıkar karşımıza.
Önce içimizin bu kadar çok sokak barındırdığına şaşarız. İçimizde koca bir mahalle taşıdığımıza inanmak zor gelir bize. belki de telaşlanır huzursuz oluruz. Ancak zamanla alışırız. Çünkü bu şaşırtıcı durum içinde bir merak da barındırır. Tek tek gezmeye başlarız bu sokakları. Dolaştıkça merak cevaplara, cevap anlamlara dönüşür. Hangi sokağın dar, hangisinin daha geniş olduğunu, hangisinin ihmal edilip viraneye döndüğünü, hangisinde yaban otlar bittiğini, hangisinin pencerelerinde sarmaşıklar sarktığını görürüz belki.
Belki de sokaklara isimler veririz: Acı Sokağı, başarı sokağı, coşku sokağı, hüzün sokağı, hüsran sokağı, neşe sokağı, nefret sokağı, şefkat sokağı, utanç sokağı, yalan sokağı…Böyle biribirine paralel, birbirinin içinden geçen bir sürü sokak.Bizim sokaklarımız, yalansız gerçeğimiz. Her sokak bir ayna gibidir. Beynimizde ve yüreğimizde bazen gedikler açan, bazen sevinçler çoğaltan.Bir başka sokakta yüzümüz kızarabilir, çünkü o sokakta kibir, öfke ve nefret doluyuzdur. Biraz daha yürüyünce kirlerimizden arınabilir, o sokağın ferahlatıcı nefesini duyarız ve hemen hatırlarız bir zamanlar bu sokakta oturduğumuzu. O zamanlar henüz törpülenmemiştir insan yanımız.Bir sokak sonrası yalan sokağı. Aman dikkat! Bitişik sokak bir çıkmaz sokak.
Engebelerle, çukurlarla, çıkmazlarla dolu olan bu sokakların içinde bir tanesi vardır ki; o sokakların içinde en güzeli,en coşku verenidir. Adı:Sevgi sokağı… Bu sokak insana hayatın nabız atışlarını hissettirir. Aynalar bu sokakta en güzel gösterir bizi.Dünyanın tüm kandilleri ve ışıkları bu sokakta yanar sanki. Bu sokakta seslendirilir bütün güzel ezgiler. Bu sokağın girişinde asılı tabelaya yazılan ‘sevgi’ sözcüğü hayata ve insana dair birçok olumsuz sorunun panzehiri gibidir.
*
İstemediğimiz çoğu olumsuz olayların üstesinden gelemeyiz belki ama bakış açımızı değiştirmek bizim elimizdedir.
Sokakları özlediğimiz bu günlerde ha deyince sokağa çıkamıyorsak da içimizin sokaklarında yolculuklar başlatabiliriz. Evet. İçimizin sokakları bizi bize tanıtır. Nasıllığımızı ve ne kadarlığımızı öğrenmek için, kendimizle yüzleşmek için, içimizin sokaklarında yolculuklara çıkmak gerekiyor.Yüreğimizin pasından, kirlenmiş yanlarımızdan arınmak için gezmek gerekiyor bu sokakları.