Tarih sayfalarında sayısız acıları barındırsa da insan çoğu zaman unutur. Bunun için olacak hafıza-i beşer nisyan ile maluldür (İnsan hafızası unutkanlık hastasıdır ya da insan hafızasının sakatlığı unutmasıdır) derler. Onun için geçmişi insan hafızasına emanet etmek unutuşa havale etmektir bir bakıma.
Ancak tarih unutmaz, hafızası güçlüdür. Biraz kurcaladığımızda bütün acılarını, yaşanmış vahşet sayfalarında tüm açıklığıyla gösterir bize.
***
Temmuz ayında yaşanan Zilan Katliamı’ndan ayrı olarak; 1943 Temmuz’unda kayda geçmiş katliamlardan biri de 33 köylünün yargısız infaz edildiği “Muğlalı olayı” ya da “33 Kurşun”, Kürtçe adıyla “Geliyê Sapo” katliamı olarak bilinen olaydır. İlgililer tarafından bilinse de daha çok Ahmed Arif’in “33 Kurşun” adlı şiiriyle gündeme geldi, akabinde gazeteci Günay Aslan’n “Yas tutan Tarih” ve İsmail Beşikçi’nin “Orgeneral Mustafa Muğlalı Olayı: Otuzüç Kurşun” adlı araştırma kitaplarına ve daha birçok yazıya konu oldu. Kaynaklara göre olay şöyle:
Hayvan kaçakçılığı iddiasıyla evlerinden bir gece yarısı toplatılıp karakola götürülmüş, suçsuz oldukları anlaşıldığı halde Sefo Deresi diye adlandırılan İran sınırında yargısız, sualsiz kurşuna dizilmişlerdir. II. Dünya Savaşı sırasında özellikle İran sınırında kaçakçılık artmıştı. Bölgedeki aşiretlerle güvenlik kuvvetleri arasındaki çatışmalara yol açan olaylardan biri de Van’ın Özalp ilçesinde yaşanmıştır. Bir bölümü İran topraklarında yaşayan Milan aşiretinin 1943’ün temmuz ayında büyük bir hayvan sürüsünün kaçırdığı yolundaki ihbarlar üzerine gönderilen jandarma birlikleri kaçakçıları İran’a kaçtıkları için yakalayamadılar. Bunun sonrasında Özalp’ta yaşayan akrabaları gözaltına alınmış, suçsuz oldukları anlaşılıp mahkemece serbest bırakılmalarına karşın, Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın emriyle 33 kişi İran sınırında bulunan Sefo Deresi kırsalına götürülerek kurşuna dizilmiş. Bu olaydan sonra Sefo Deresi yasaklı bir bölge ilan edilmiştir. Halen de bu bölgeye gitmek yasaktır. Yukarı Koçkıran Köyü, Sefo Deresi yakınında yer aldığı için buradaki köylü silah seslerine ve çığlıklarına tanıklık etmişler.
Katliamdan yaralı olarak kurtulan tek kişi bir kayanın arkasına gizlenmiş ve cinayetleri başından sonuna kadar izlemiş ve yaralı halde İran’a kaçmış; İşte Ahmed Arif katliamdan kurtulan bu kişi üzerinden kurgular “33 Kurşun” adlı şiirini.
“Baktı otuzüçten biri-Karnında açlığın ağır boşluğu-Saç, sakal bir karış-Yakasında bit-Baktı kolları vurulu-Cehennem yürekli bir yiğit…Düştü nazlı filintası aklına-Yastığı altında küsmüş-Düştü Harran ovasından getirdiği tay-Perçemi mavi boncuklu-Alnında akıtma -Üç topuğu ak- Eşkini hovarda, kıvrak-Doru,seglavi kısrağı. -Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!- Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı-Böyle arkasında bir soğuk namlu bulunmayaydı-Sığınabilirdi yüceltilere…Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir-Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı- Yanan cigaranın külünü-Güneşlerde çatal kıvılcımlanan-Engereğin dilini-İlk atımda uçuran usta elleri…”
“Çaresiz-Vurulacaktı-Buyruk kesindi-Ölüm buyruğunu uyguladılar-Mavi dağ dumanını ve uyur-uyanık seher yelini-Kanlara buladılar.Sonra oracıkta tüfek çattılar-Koynumuzu usul-usul yoklayıp-Aradılar.-Didik-didik ettiler-Kirmanşah dokuması al kuşağımı-Tespihimi, tabakamı alıp gittiler-Hepsi de armağandı Acem elinden…”
Bilenler bilir, okunası uzunca bir şiirdir…Şiirin sonunda 33’ten birinin ağzından: ”Kirvem hallarımı aynı böyle yaz / Rivayet sanılır belki / Gül memeler değil / Domdom kurşunu / Paramparça ağzımdaki” diyor ya şair: Evet. Unutuşa havale etmemek için yazmak gerek.