İktidarlar hegemonyalarını oluşturmak için kimi araçlara başvurur. Bunların en can alıcı olanı devletin bastırıcı aygıtlarıdır. Ordudan polise, yargıdan bürokrasiye kadar uzanan silsile bu aygıtın etkin kurumlarını oluşturur.
Bütün bu kurumlar kullanılarak belli bir ideolojiyi ve yaşam tarzını halka benimsetmeye çalışır. Bunu yaparken de medyanın, gazetecilerin ve ‘aydın’ların desteğine ihtiyaç duyar. Bunlarla elbirliğiyle her tür popülizmi kullanarak halkın rızasını almaya çalışır. “Halk iradesi”ni öne sürerek bunun üzerinden hak ve özgürlükleri ve adaleti rafa kaldırır. İçte ve dışta düşman yaratmak işin olmazsa olmazıdır. Hatta bazen düşman bir değil birkaçtır.
Sistem varlığını idame ettirebilmek için kimi sosyal bilimcilerin ‘robot insan’ diye adlandırdığı türden fertler yetiştirmek gerekecektir. Bu da bir tür beyin yönetimi, algı oluşturma ve düşünme yeteneğinden yoksun bırakmanın adı olan toplum mühendisliği denen projelerle yürütülür. Bu projede medyanın payı büyüktür. Haberler, programlar, hatta diziler bu konseptin hizmetindedir.
Oluşturulan algının pekiştirilmesi için iktidar ve bilcümle sözcüleri halk yağcılığına, halk yardakçılığına dayalı popülizmin her türlüsüne başvurmaktan geri durmaz. Bu durum giderek bir siyaset yapma biçimine dönüşür.
Bu konuda önemli bir kaynak olarak ilgi görmüş Jean-Werner Müller’in “Popülizm Nedir” adlı kitabına başvurmakta yarar var. Yazar popülizmin dünya görüşünü, politik anlayışını, “ruhunu” anlamaya çalışıyor. (Le Pen’den Trump’a, Kaczysnki’den Orban’a, R. T. Erdoğan’dan Putin’e, Chavez’e, farklı ülkelerden ve politik yelpazenin farklı köşelerinden deneyimlere bakarak, canlı bir örneklemenin içinden konuşuyor. Popülizmi ciddiye almaya çağıran bir kitap. (İletişim Yayınları-Çeviri: Onur Yıldız-2017)
Jean-Werner Müller, popülizmin her devirde görüldüğünü ama zamanımızdaki popülizmin özelliğinin artık demokrasinin “temsil” ilkesini benimsediğini fakat halkın tek temsilcisinin kendileri olduğunu iddia ettiklerini belirterek böyle bir siyasetin özelliklerini şöyle belirtir: “Popülizm, kendi dışındaki görüşleri meşru görmez. Popülizmin anti-elitist olması aslında anti-çoğulcu olmasındandır. Demokrasinin çoğulculuk prensibini benimsemezler. Toplumun iyiliğini sadece kendilerinin istediğini söylerler. “Halk iradesi”nin serbest tartışmalarla oluşmasını benimsemezler, “gerçek halk” kendileridir! Popülistler referandumu, halkın karar vermesini çok savunurlar fakat halk iradesinin serbest ve açık tartışmalarla oluşmasını benimsemezler, halk iradesi dedikleri kendilerinin iradesidir. Devleti yönetmezler, işgal ederler. Çünkü kendileri halkın yegane(!) temsilcileridir. Bu gerekçeyle sivil topluma baskı yaparlar. Siyaset anlayışları dışlayıcıdır. Popülizm bu özellikleriyle demokrasiye karşı bir tehlikedir. Bu özellikleri onları anayasal kurumlarla şöyle veya böyle çatışmaya götürür. Popülizm demokraside düzeltmeler yapan, devleti ve siyaseti halka daha yakın hale getiren bir akım değildir. Demokrasiyi savunanlar popülizmin destek bulma sebepleri üzerinde kafa yormalı, özellikle çoğulculuğun neden gerekli olduğunu iyi anlatmalıdırlar.”
Eldeki tüm imkanlar kullanılarak toplum sindirilmeye, tepkisizleştirilmeye çalışılıyor. Demokrasi yanlısı güçler bunları topluma anlatmak ve bir farkındalık yaratmak zorundadır. Barış içinde bir arada yaşamak için her türden şiddete karşı durmak ve onu yaratan sebepleri ortadan kaldırmak için, ortak bir gelecek adına toplum olarak herkesin kendisiyle yüzleşmesi ve çaba göstermesi gerekecektir. Unutulmamalıdır ki. Sessiz kalmak da haksızlığa, baskıya ve zulme bir anlamda onay vermektir.