Toplumlar da biyolojik varlıklar gibidir. Nasıl ki sağlığı yerinde olmayan canlılar dış saldıralara açık hale gelir, mikrop kapıyor, hastalıklardan kendini kurtaramıyor ise, toplum da iç bünyesi zayıflamışsa dıştan etkilenmeye, kendisinden çıkmaya; güçlü olanın içinde erimekten kendini kurtaramaz.
Binlerce yıldır iktidar-devlet baskısı altında toplumlar büyük zulümler ve acılar yaşadı. Özellikle son 400-500 yıldır kapitalist modernist yaşam altında adeta varlık olmaktan çıkarıldılar. İç yapıları, varlık olmanın norm ve ölçülerinden çıkarıldı; savunma mekanizmaları dumura uğratıldı. Her türlü dış saldırıya karşı toplumsal bünye güçsüz düşürüldü, kapitalist ölçüler, normlar hakikattir yanılsaması yaratıldı.
Savaşlar, gasp ve sömürü esas değil, varlık olmaktan çıkmadır esas olan. Örneğin artı değer sömürüsü sonucu geniş kitleler açlıkla terbiye ediliyor gibi yaklaşımlar sömürüden kurtarmıyor; ancak geçici rahatlama yaratıyor. Onlar köklü çözümler üretmediğinden kısa zamanda eskiye düşüyor, tekrara giriliyor. Batıda son 200 yıl, Ortadoğu’da 100 yıldır bunun mücadelesi verildi, büyük bedeller de ödendi, sonuç değişmediği gibi göreceli olarak daha kötüye gittiği bile söylenebilir.
Neden? Çünkü sömürü sonuçtur; ona yol açan önemli oranda toplumsal varlığın kendisi olmaktan çıkarılmasıdır. Tarih ana doğrultusuna döndürülmez ve toplum kendisi olmaya yöneltilmezse zulüm ve sömürü sonuçlanmaz; derinleşerek devam eder. Bu da zihinsel, yaşamsal, kurumsal çalışma ve mücadeleyle başarılabilir. Özcesi mücadele ve direnmede toplumsal bünye üzerinde durmak, onun güçlendirilmesi özgürlüğe giden yolu döşer.
Yine kapitalizm global bir sistemdir ve her değeri sömürüye açmıştır. Toplumsal varlıklarda global dayanışma ve mücadele ile başarıya gidebilirler. Şimdiden bunun verileri de ortaya çıkmaktadır.
Türkiye gerçeğinden bakıldığında kimi durumlar daha anlaşılır olabilir. 30-40 yıl önce en çelimsiz bünye Kürtlerindi. Dış baskılara çok açık hal almıştı; Kürt kimliğini reddetme noktasına yaklaşmış, yaşamı Türk olmakta gören eğilim baskın haldi. Türk olmak, Türk gibi yaşamak konusunda adeta bir yarış vardı. Kimlik olarak kendisi olmaktan çıkmak, Türk kimliği içinde erimek veya asimile olmaktı. Asimilasyon sadece Kürt dilini terk etme olmuyordu, ondan daha tehlikeli olan zihinde ve yaşamda olandır.
Uzun, sabırlı bir direnme ve mücadele sonucunda günümüzde en sağlıklı bünyeye ulaştı. Direnmenin esasını oluşturan da zihinsel bir doğuş ve bu temelde yaşamı yeniden toplumsal hakikat temelinde inşadır. Saldırı, imha ve zihinsel saptırmaların boşa çıkarılması; Kürt toplumsal hakikatine veya öze dönüşün önemli oranda başarılmasıdır. Son 5 yıldır yaşatılmaya çalışılan yok etme tekniklerinin niteliği ve psikolojik muğlaklaştırmaya rağmen, özgürlük yürüyüşünün sekmeden devam etmesi, öze dönüşle doğrudan bağlantılıdır.
Kürt’ün toplumsal bünyesi kendi dinamikleri üzerine oturmaya başladı. Bu maddi sömürüden kurtulma mücadelesinin ötesinde oluşan parametrelerdir. Sağlam duruşu belirleyen kolonların kurulmasıdır. Özcesi temelin sağlam yapılmasıdır. Kürt’ü ayakta tutan, direngen kılan temel, saldıranlar karşısında zaman zaman sarsılsa da düşmüyor, düşmeyecektir de. Saldıranlar sarsılıyor, çökme hallerini yaşıyorlar.
Her türlü sömürü ve baskıdan kurtulma, demokratik ve özgür yaşam için Kürt’ün direnme hallerinden öğrenilmesi gerektiği açıktır. Bu doğrultuda da gelişmeler oluyor.