17 Haziran Perşembe günü çantasında çeşitli çaplarda silah taşıdığı tahmin edilen bir saldırgan, HDP İzmir İl Binası’na saldırı yaptı. Yapılan saldırıda HDP üyesi ve çalışanı Deniz Poyraz katledildi. Kimi bilgilere göre saldırganın yalnız olmadığı; iki kişinin daha bulunduğu ve onların alandan uzaklaştığı söyleniyor. Yine HDP Eşbaşkanı Mithat Sancar’ın verdiği bilgiye göre, kısa bir süre önce ertelenen 40 civarında üst düzey HDP’linin katılacağı toplantı yapılacaktı.
Saldırganın sanal medya paylaşımlarında yayınladığı silahlı resimleri, yaptığı bozkurt işaretleri ve bir dönem Suriye-Mınbiç’te bulunduğu anlaşılıyor. Bütün bu veriler saldırganın poliste verdiği ifade de “PKK’ye duyduğum nefretten ötürü yaptım” söylemi gerçeği yansıtmadığı, hakikatin ise katliamı gerçekleştirmek için planlı bir saldırı olduğudur. Yapılan saldırıda, 40 HDP’linin katledilmesini hedefleyen amaç güdülmektedir. Bununla da amaçlanın; kaos yaratmak olduğu açıktır.
Yine yakın geçmişe bakmak bile saldırının tasarlanmış ve planlı; amaç ve hedefleri belirlenmiş bir katliam girişimi olduğunu gösteriyor. Kişisel veya “yalnız kurt” eylemi olmadığı açıktır. Böyle düşünmek katliamı planlayan ve icra edenleri gizleme, hedef şaşırtma olmaktadır. 1970 ve 1990’lar Türkiye’sine bakıldığında ne demek istediğimiz rahatlıkla anlaşılacaktır. Gerçi 2000’li yıllar da 90’lardan pek farklı değil. Roboski, Suruç, Ceylan Önkollar, Eneslerin katilleri bulunup yargılandı mı? Hayır, hiçbiri olmadı; dosyalar tarihin tozlu sayfalarına kaldırıldı. Ancak şimdilik kaldırıldı. Onların oradan indirilip adaletin tecelli edeceği günün geleceğine kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
HDP, Deniz Poyraz kimlikleri yan yana düşünüldüğünde tablo netleşiyor. HDP, kimliği ile Kürt, Arap, Asuri-Keldani, Türk, Alevi, Demokratik İslam, Hristiyan gibi tüm farklılıklar için demokratik ve özgür yaşamı amaçlayan siyasal bir oluşumdur.
Son altı yıldır HDP’nin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Kayyumlar, binlercesi tutuklanan, göçe zorlanıp sürgüne gidenler. Çok uzun bir listedir bu. Bir de buna son elli yıldır Kürtlere yaşatılanlar eklendiğinde korkunç bir sonuç ortaya çıkıyor.
Deniz’in kimliği, Kürt ve kadın. 90’larda zorla köyünden göçertilen bir ailenin çocuğu. Bütün saldırılara rağmen geri adım atmayan, ayakta duran, Kürt’ün özgür yaşamı için direnen bir kadın. Deniz’in katliamı üzerine annenin feryatlarında direngenliği açık anlaşılıyor. Anne Fehime, “Yılmadım, halkım için ayaktayım. Bir Deniz gitti, bin Deniz gelecek” sözleriyle Kürt’ün özgürlüğüne duyduğu derin güven ve inancını ortaya koyuyor. Bu haykırış; yüz yıldır özgür yaşam arayışı ve direnişindeki Kürt akışının Fehime ananın şahsında güncelde dile gelişidir. Çaresiz bir yakarış değil, başarma inancıyla yüklüdür.
Fehime anne belki de okuma yazma bilmiyor. Ancak Kürt’ün acılarla yoğrulmuş bilgeliğidir, onun duruşu. Bilme, bilgeliğin okuma-yazma ile doğrudan bağlantılı olmadığı, yaşanmışlıklarla ve onun tarihsel hafızasıyla dışavurumu olduğunun kanıtıdır. Fehime anne bilgeliği, Kürt kadın bilgeliğinin güncelleşmiş halidir. Milyonlarca kadının ahı ve haykırışıdır. “Çökertilmek” istenen, bitirilmek istenen bu haykırış olmaktadır. Bitmeyeceği, bir kez daha Fehime annenin dilinden dökülmüştür. Bu ses var oldukça, Kürt özgürlük akışı sürecek ve menziline ulaşacaktır.
Deniz Poyraz ölümsüzdür!