HDP’ye saldırıların büyütüldüğü ve yoğunlaştırıldığı koşullarda demokrat olmak, vicdan ve ahlak sahibi olmak neyi gerekli kılar? Gerçek ortaya konularak karşı durma, gerekli söylem ve eylemi göstermedir. Burada irdelenmesi gereken daha çok demokrasi güçleri diye tabir edilen oluşumların yaklaşımlarıdır. Çünkü dikta yönetimden kurtulmak ve demokratik bir yaşam kurmak hemen herkes tarafından kabul ediliyor. Ancak gel gör ki, demokrasiden söz eden kimi sözde muhalefet parti ve oluşumlar iktidar kadar diktatör eğilimi barındıran söylem ve eylem içindeler.
Türkiye’de demokrasinin olmazsa olmaz amentüsü Kürtlere yaklaşımdır. Demokrat olup olmamanın temel ölçüsü Kürtler üzerindeki inkâr, yok saymanın reddi ve iradi bir varlık olarak kabulünü zorunlu kılmaktadır. Bu olmadan demokratik bir yapının oluşturulması olanaklı olmadığı, son yüzyıl içinde defalarca kanıtlandı. Çok maddi-manevi bedeller de ödendi, ödenmeye de devam ediliyor bunun için. Bunun son kanıtlarından biri de Deniz’in katledilmesidir. Sözde kimi muhalif çevreler katliamı kınama adına timsah gözyaşları döküyorlar. İşte, “Genç kızımız yoksul kahvaltı sofrasında katledildi. Vah vah” nidaları çekiyorlar. Bununla Kürt’ün gönlünü çalabileceklerini, oylarına konabileceklerini düşünüyorlar galiba.
Uygulamaya çalıştıkları efendi-köle taktiği oluyor. Efendi kölesini aç bırakır, zulmeder, ara sırada sırtını sıvazlayarak “gönlünü” alır ve onu işlerine koşturur. Sırt sıvazlayarak gönül almaya çalışan efendi vicdanlı mı, ahlaklı mı oluyor? Değildir. Muhalif figürlerin de Kürtlerin “gönlünü” alma pratikleri ahlak ve vicdanla ilgisi yoktur. Kandırmaya dönüktür. Nasıl ki efendi kölenin iradesini, özgürlüğünü gasp etmişse, bunlar da Kürt’ü gasp etmek istiyorlar.
Nitekim kapatma davasıyla birlikte HDP’nin, dolayısıyla Kürt oylarına nasıl çökeceklerinin hesapları başladı. Kapatılma halinde oylar kime gidecek sorusuna cevap bulmak için kamuoyu araştırmaları yapılıyor. Oylar şu partiye, bu partiye gidecek türü sonuçlar ortalığa cura ediliyor. Sanki Kürtler kimsesiz ve yetimler. Efendisini kaybetmiş, ortada kalmışlar ve yeni efendi arayışındalar. Efendi ise gönül çalarak Kürt’ü tavlama yarışına girmiş…
Efendi pozuna bürünenler şunu zihinlerine iyi kazımalılar: Kürt’ün köle halleri geride kaldı. Arayışı yeni efendi bulmak için değildir, demokratik ve özgür bir yaşamdır. HDP kapatılabilir. Kuşkusuz HDP, kapatılmamak için her türlü meşru savunma ve direnme hakkını kullanacaktır. Ceberut sistemi kırmaya çalışacaktır. Ancak kapatma Kürtleri yetim bırakmaz. Bu konuda hayli deney-tecrübe biriktirdiler, neyi nasıl yapacaklarını hayatın acılı geçmişinden öğrendiler. En son pratiği, Deniz’in annesi Fehime Poyraz’ın dilinde dökülenler anlatıyor.
Gerçekten antidemokratik ve ceberut yapıdan kurtulmak isteyenler, Kürtlerle doğru ilişkilenmek durumundadırlar. Kürtlerin var olduğu, gasp edilen en temel haklarının iade edildiği ve geleceği onlarla birlikte kurulması halinde özgür ve demokratik bir yaşamın kurulabileceğidir. Aksı halde Kürtlerin başta oyları olmak üzere hiçbir şeylerinin gasp edilemeyeceği ve kendi yollarını bugüne kadar olduğu gibi yürüyecekleri tartışma götürmez bir hakikattir.