Bundan 28 yıl önce 33 aydın ve sanatçı Sivas-Madımak Oteli’nde yakılarak katledildi. Katliam bütün dünyaya canlı izletildi. Zamanın devlet yetkilileri yaptıkları açıklamalarda bu acımasız katliamı “provokasyon, halkın galeyanı” gibi akıl dışı açıklamalarla geçiştirmeyi tercih ettiler. O korkunç katliamı küçültme, önemsizleştirme tutumunu takındılar. Gerçekten 33 canın kameralar önünde diri diri yakılması küçük ve önemsiz midir?
Tarihin en büyük aydın ve sanatçı katliamlarından biri olan 2 Temmuz yangını, dönemin sosyal ve siyasal konjonktüründe değerlendirilmezse, bu vahşet anlaşılamaz.
Tablo şöyledir: O yıllarda Kürt dinamiği yükselişe geçmiş, Alevilerin ise bu direnişe ilgisi artıyordu. Bu iki dinamiğin buluşması Türkiye’yi demokratik ve özgür bir yapılanmaya taşıyacak kudretteydi. Katliam; amaçlanan bu ilişkiyi provoke etmek ve Alevilere, “Kürt hareketiyle politik ilişkiye girerseniz, sonunuz böyle olur” mesajı verilmek istendi.
Osmanlı döneminde sayısız kere katliamdan geçen Alevilerin, bu mesajı kolayca alacakları hesaplanmıştı. Alevilere yönelik uygulanan bu özel savaş taktiği kısmen amacına da ulaştı.
Katliamdan sonra, sadece Sivas’ta değil, Orta Karadeniz bölgesinde binlerce Alevi yurttaş yerlerini, yurtlarını terk edip, batıdaki büyük şehirlere göçtü.
Madımak ve benzeri katliamların önüne geçebilmek için, demokratik ve özgür bir ülke zeminini yatmak gerekiyor.
Bu zemin; Türk ulus-devletinin inkâr ettiği, yok saydığı ve herkesin Sünni Türk kabul edildiği paradigmadan kurtulmakla yaratılabilir. Coğrafyamızın tarihsel oluşumu çokludur. Çok sayıda etnik ve inancı bağrında taşıyan bir toplumsal yapılanmamız var. Yaşadığımız topraklar binlerce çiçekli bir bahçe gibi renklidir. Rengârenk güllerin açtığı bu halklar bahçesi, tekçi ve mukaddesatçı bir zihniyete bırakılmayacak kadar kıymetlidir.
Ne yazık ki tekli paradigma çiçeklerimizi kesti, soldurdu ve insanımızı çölleştirdi. Böylece birbirimizi anlamamamıza yol açtı. Türk Kürt’ü, Sünni Alevi’yi anlamadı. Tersi de doğrudur. Yine erkek kadını, büyük küçüğü anlamadı. Birbirimize yabancılaştırıldık. Yabancılaşmadan; yerli ve yabancı egemenler, sömürücüler menfaat sağladı; zenginleştiler, hükümran oldular. Kimimiz onların özel savaş entrikalarının oyuncağı oldu, kimimiz de katledildi.
33 aydın ve sanatçının anısına bağlılık, özümüzü kaybetmeden, kendi kümemizin içine hapsolmayı reddetme, birbirimizi anlama, tanımak için güç ve enerjimizi buna yönlendirmektir. Entrika ve oyunları ancak böyle bozabiliriz.
Böylece Türk, Kürt’ü tanıyacak, doğal haklarının gasp edildiğini anlayacak. Kürt özgür değilse, Türk’ün de özgür olmadığının bilincini edinecektir. Kürt rahat ve huzurlu değilse kendisinin de huzurlu olmayacağının farkına varacaktır. Diğer bütün toplumsal sorunlara da bu formülasyonla yaklaşmak hakkaniyetli olacaktır.
Bu yaklaşım; demokrasi zeminini oluşturur. Demokrasi içinde yaşamak, toplumsal farklılıklarımızın iradeleşme ve kendini ifade etme şartlarına ulaşır. Bunun çatı oluşumu da demokratik cumhuriyet yapılanmasıdır.