Türkiye’nin son yüz yılı içinde 12 Eylül faşist askeri darbesi önemli bir dönemeçtir. Faşist darbe bir milattır. 41 yıl sonra da etkileri devam ediyor. Öncesi ile sonrası çok farklı düzlemleri ortaya çıkardı.
12 Eylül’ü kalıcı kılan darbe öncesinin düzlemi ve güç kompozisyonudur. Buna uygun amaç ve hedefleri vardı; onları gerçekleştirmek için yapılan bir müdahaledir. Emperyal güçler, Ortadoğu ve Türkiye’deki yeni güç oluşumlarını darbenin hedefi olarak belirledi.
“Soğuk Savaş” yıllarında Doğu-Batı gerilimi dünyayı dondurmuştur, sanki. Silahlanma had safhadadır. Sosyalizm fikriyatı etkinliği artmaktadır. Emperyalizm başta Sovyetler Birliği olmak üzere sosyalizme çevreleme hareketi yapmakta ve yayılmasını engelleyerek çürütmeye çalışmaktadır.
Bölgemizde de sosyalizm düşüncesi etkin. Türkiye’de de gelişmelerin asıl yönü sosyalizme dönüktür. Olası bir devrim durumu sosyalizme çıkış yaptırabilecek potansiyel taşımaktadır. Ortadoğu’yu sömürüye kapatabilir. Demokrasi ve özgür yaşamın önünü açabilir. 12 Eylül’le bunun önü kesilmek istenmiştir.
Türkiye devrimci ve demokratik hareketi önderlik sorununu aşamamış, parçalı ve dağınık bir görüntü verse de sosyalizm düşüncesi ilkokullara kadar etkide bulunmaktadır. Öncülük sorununu da bir şekilde aşabilecek durumdadır. Buna Kürt Özgürlük Hareketi’nin doğuş ve yükselişi de eklendiğinde emperyalist-kapitalist blok açısından çanların çalması demektir. Tarihi hafıza Mezopotamya ve Anadolu birliğinin baki olduğunu göstermektedir. Gerçi devletçi sistem aşamasında egemenler arasında ittifak ve işbirliği kurulmuş olsa da halkların tarihten gelen ortak yaşam eğilimi çok bozulmadan devam ediyor.
Bunun önü ulus-devlet aşamasında kesilmek istenmiş, her ulusa bir devlet kurma, egemen ulus devletleştirmeye çalışılırken, diğerleri fiziki ve kültürel soykırımla egemen devlet yapısı içinde eritilmeye çalışılmıştır. Bunun en çarpıcı örneğini Kürtler oluşturur. Ülkeleri dörde parçalanmış ve dört egemen ulus-devlet içinde fiziksel ve kültürel soykırıma uğratılmıştır. Bu egemen devletler hem tarihsel hem güncel olarak bölgenin en büyük güç yoğunlaşması içindedirler. Parçalanma sonucu oluşturulan Kürt kapanıyla bölgede çatışmalı, kaoslu bir süreç başlamış, bölge enerjisi içe yönlendirilerek güçsüz kılınmak istenmiştir.
Kürt dinamiğinin uyanışı ve harekete geçmesi dünya ve bölge gericiliğini harekete geçirmiştir. Türkiye’de Kürtlerin özgürleşme zeminine kavuşması, domino etkisi yapacak, diğer parçalardaki Kürtleri tetikleyecek, bu da İran-Irak-Suriye’nin değişim ve dönüşüme uğramasını getirir ve Ortadoğu’nun özgürleştirme doğrultusunu belirler. Özcesi Kürtlerin özgürleşmesi sadece Kürtlerin özgürleşmesi değildir, ondan çok daha fazla anlam getireceği tartışma götürmez.
12 Eylül, bu tarihi hamlenin önünü kesme hedefiyle donatılan küresel bir komplodur. Hedefindeki Türkiye devrimci ayağını büyük oranda kesmeyi başardı. Ancak Kürtlerin önünü kesmeyi başaramadı. O ayak yükselişini sürdürdü; bütün bölgeyi ve küresel çapta sonuçlar yaratabilecek bir aşamaya ulaştı. Günümüzde 12 Eylül, kisvesini değişime uğratarak saldırılara devam ediyor. Ancak zorluklar olsa da aşılacaktır. Zira emperyalizm ömrünün sonuna doğru ilerliyor. Çürümüş, tel tel dökülüyor. Çözülen dünya egemen sistemiyle birlikte 12 Eylül rejimi de çözülecektir. Halklarımız özgür ve demokratik geleceklerini öreceklerdir.