“Çocukların yaşadıkları hak ihlallerinin görünür kılınması temel çocuk hakları çalışmalarından biridir. Hak ihlallerinin görünür kılmaktaki amaç eşitlik, özgürlük ve barış içerisinde bir yaşam çabasında; mağdur hikayelerinin altını çizerek bu çabada umutsuzluk yaratmak değil aksine bu ihlalleri ortaya çıkaran tarihsel, toplumsal, ekonomik, politik sebeplere ışık tutmak ve çözüm önerileri geliştirmeye dair olanak yaratmaktır.”
FİSA Çocuk Hakları Merkezi 8 Mayıs günü yayınladığı “Türkiye’de Çocuğa Yönelik Ayrımcılığın Güncel Bir Değerlendirmesi” adlı rapora bu cümlelerle başlıyor.Türkiye’de çocukların yaşadıkları, maruz bırakıldıkları ayırımcılığı görünür kılan raporun amacı; her tarihsel dönemde değişebilen, artan ya da azalan ya da biçim değiştirebilen çocuğa yönelik ayrımcılığa dair güncel bir değerlendirme ile raporlanması oldukça zor bir alan olan ayırımcılıkla ilgili devletin yükümlülüklerini bir an evvel yerine getirmesine katkıda bulunmak.
Raporda çocuklara yönelik ayrımcılık kavramının, yetişkinlerin maruz kaldığı ayrımcılık kavramında çok farklı olmadığını ancak genel ayrımcılık kavramından farklı olarak ele alınmasını gerektirecek çocuklara özel bazı örüntülerin bulunduğunu belirtiliyor. Rapor bu örüntülere ilişkin KHK ile kapatılan Gündem Çocuk Derneği’nin 2013 yılında hazırladığı Çocuğa Yönelik Ayrımcılık Raporu’na da referans veriyor. Rapora göre toplumda yerleşik olan çocuk algısının ayrımcı sonuçlarının bu örüntülerin başında.
Raporda yer alan veriler; Mayıs 2020’ – Kasım 2020 tarihleri arasında çocuklarla ilgili çalışan psikoloji, eğitim, sosyal hizmet alanında altı meslek uzmanı, beş avukat, beş gazeteci, on sivil toplum uzmanı, on bir ebeveyn ile toplamda otuz yedi kişi ile yapılan görüşmelerden elde edilmiş. Görüşmecilerle sık karşılaştıkları ayrımcılık türleri, etkileri ve ortadan kaldırılmasına dair görüşleri konuşulmuş.
Sık karşılaşılan ayrımcılık türlerinin başında “yaş ayrımcılığı” geliyor. Neredeyse görüşmecilerin tamamı çocukların yetişkinlerden farklı olarak hak ve özgürlük sahibi bireyler olarak görülmediğini, hatta yaşamın pek çok alanında görünmez olduklarını vurgulamış. Bunun kanıtı olarak da görüşmeciler; çoğunlukla çocukların fikirlerinin sorulmamasını, herhangi bir durumu, düşünceyi, eylemi sorgulamasına, ona ilişkin söz söylemesine izin verilmemesini, bunda ısrar ettiğinde de çocukların fiziksel ve/veya sözel şiddete maruz kalmalarını gösteriyor. Ayrıca çocukların deneyimlerinin “ama o yapamaz ki, ama o bilemez ki, o çocuk daha, ne anlar” gibi ifadelerle yok sayıldığını belirtiyor.
Yaş ayrımcılığının çocuklara yönelik ayrımcılığın da temelini oluşturduğunu vurgulayan görüşmeciler; bunun yetişkinlerin elinde güç bulundurmasını ve bu gücü çocukların üzerinde test edebilmesini sağladığının altını özellikle çiziyor. Ev içinde de bu algının yerleşik olduğu ve ebeveynlerin bunu zaman zaman bile isteye yaptıkları da ayrıca ekleniyor. Görüşmeciler ev içinde yetişkin ve çocuk arasında kurulan ilişkinin; güç ilişkisi üzerinden kurulduğunu bunun kendi çocukluk deneyimlerindeki gibi devam ettiğini de söylüyor.
Görüşmecilerin belirttiği bir diğer konu da çocukların yaşlarından dolayı günlük hayatta pek çok konuda “bilgi eksikliklerinin olduğu ve bir konuya yeterince hakim olmadıkları” algısının yaş ayrımcılığının bir gerekçesi olarak sunulması. Bu algıyla birlikte gelişen, çocukların yetişkinin bakımına muhtaç, yetişkinlerin dünyasında yaşayan ve yaşamın öznesi olamayan varlıklar olduğu düşüncesinin yansıdığı her alan, her eylem çocuğa yönelik farklı ayrımcılık biçimlerini oluşturuyor.
Raporda görüşmeciler bir de yaş ayrımcılığının görüldüğü üç alana özellikle değinmiş. Bunlardan biri medya. Görüşmeciler medyada çocukların temsilinin yetişkinlerden farklı olduğunu, çocukların medyada ya hiç yer bulamadığını ya da çok az bulabildiğini dile getiriyor. Bu yer alma şeklinin de genel olarak yaş ayrımcılığını besleyen bir çocukluk algısına sahip olduğu belirtiliyor.
Medyanın dışında yargı ve sağlık sistemi de yaş ayrımcılığının çok açık görüldüğü bir alan olduğu vurgulanmış. Görüşmeciler yargı süreçlerinde çocukların sadece çocuk oldukları için ayrımcı muameleye maruz bırakıldığını belirtiyor. Bu çocukların görüşlerinin dinlenmediği, çocukları eğitmek için cezaların verildiği, hatta şiddetin uygulandığı söyleniyor. Halbuki BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre çocuklar yargı sistemine mağdur ya da suça karışan olarak dahil olan her bir çocuğun yüksek yararı temelinde işleyişin olması gerekir…
Yargı gibi sağlık sisteminin de yaş ayrımcılığının görüldüğü bir alan olarak ele alınmış. Örneğin ruh sağlığı alanında çalışan bir meslek uzmanı; çocuk danışan başvurduğunda ya da hasta olduğunda sağlık sistemi içerisinde bilgilendirme süreçlerinden yararlanamama, kendi kararlarını verememeye kadar yetişkinlerden farklı muameleye uğradığını belirtmiş. Bir başka örnek de çocukların destek aldıkları uzmanıyla gerçekleştirdiği görüşmelerinde, yaptığı paylaşımlarının tamamının ebeveynlere aktarılması olarak eklenmiş.
Raporda yer alan diğer ayrımcılık türleri; çocukların bireysel farklılıkları temelinde, toplumsal cinsiyet temelli, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği, sınıf ve ekonomik temelli, göçmen olma durumuna bağlı olarak, etnik köken, dinsel ve engellilik temelli ile ebeveynin durumu temelli ayrımcılık.
Raporda ayrıca son üç ayrımcılığa maruz kalan dört çocuğun öyküsü de bulunuyor. Bu çocukları eminim siz de hatırlayacaksınız. Dışlanan, akran zorbalığına maruz kalan ve intihar ederek yaşamını kaybeden 9 yaşındaki Suriyeli Vail El Suud, Aksaray’da okulda kendilerine ayrı bir okul girişi ve sınıfı yapılan otizm tanısı konmuş çocuklar, ilahiyatçı ve program sunucusu Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu’nun canlı yayında dinini değiştirmeye çalıştığı 13 yaşındaki çocuk ve geçen yazıdan hatırlayacaksınız EBA’ya girebilmek için gerekli internete erişmek için babasıyla çatıya çıkan ve düşerek yaşamını kaybeden 8 yaşındaki Çınar Mert.
İçinden geçtiğimi dönem ne yazık ki dünyanın pek karanlık dönemlerinden biri… İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra en büyük nüfus hareketlerinin yaşandığı, yoksulluğun, çatışmaların, ırkçılığın arttığı, otoriter ve muhafazakâr rejimlerin güçlendiği, eşitsizliklerin derinleştiği bu döneme Covid-19 küresel salgını da eklenince insanlık onuru, eşitlik, özgürlük gibi değerler olan ihtiyaç çok daha görünür, çok daha hissedilir oldu. Çocukların da muaf olmadığı bu süreçte bu rapor bu alanda çalışmak isteyenlere kaynak olabilir, ilham verebilir…
Rapora erişmek için: https://chm.fisa.org.tr/turkiyede-cocuga-yonelik-ayrimcilik-guncel-bir-degerlendirme-raporu/