Yapmamız gereken popülist politikaların bizi ve elbette çocukları düşürdüğü zorluğun farkında olarak, bu zorluklarla yüzleşerek, yeni toplumsal birliktelik oluşturmaya katkı vermek
Popülizm bugünleri, yaşadıklarımızı anlamak için yapılan politik analizlerde sık kullanılan bir kavram. Ancak bir politik yaklaşım olarak sadece bugünlere özgü değil. 1800’lerde Amerika’da protestan grupların Katoliklere karşı örgütlenmesinde, 1970’lerde Latin Amerika’da ekonomik sorunlara karşı politik hareketlerde tanımlanmış, zaman zaman yükselmiş, zaman zaman etkisini kaybetmiş ancak yeni bir dalga ile gündemimizde olan bir politik yaklaşım… Politik yaklaşım diyorum çünkü farklı coğrafyalarda ve tarihsel dönemde açığa çıkan, pek çok birbirinden farklı ve hatta zıt hareketi tanımlamak için kullanılan bu kavramın aslında ortaklaşılmış bir tanımı hâlâ yok.
Buna karşın popülizmi anlama ve tanımlama çabaları sürüyor. Jan Werner Müller İletişim Yayınları’ndan çıkan kitabında ‘popülizm nedir’ ve ‘popülist kimdir’ sorularına yanıt ararken popülizmin mutlaka ciddiye alınması gerektiğini söylüyor. Garavito, yeni popülist dalganın diğer dönemlerde yaşanılanlardan farkını ortaya koyuyor: Gravito’ya göre; yeni dalgada popülizm demokratik yollarla işbaşı yapıyor ve seçilmişlerden ya da seçmenlerden destek buluyor. Bu özelliği, yeni dalga popülizmi 20. yüzyıldaki örneklerinden farklı kılıyor.
Heinrich Böll Stiftung Türkiye Temsilciliği tarafından 2019 yılında gerçekleştirilen “Sağ Popülizmin Yükselişi ve Sosyal Hareketlerin Mücadele Yöntemleri” başlıklı konferansta, Evren Balta sağ popülizmin yükselişinin dünyanın içinde bulunduğu çoklu krizlerle ilgili olduğunu söylüyor: 2008 küresel ekonomik krizinin devam eden etkileri; siyasal temsil krizi; aileden dine ve diğer kimliklere uzanan kültürel alanda yaşanan değişimi ifade eden bir değerler krizi ve liberal küresel düzenin yitimi. Aynı konferansta konuşan Ersin Kalaycıoğlu’na göre ise sağ popülizmi doğuran etkenleri “teknoloji alanında yaşanan baş döndürücü gelişmelerde aramak” gerekiyor.
Popülizm büyüyor
İnsan Hakları İzleme Örgütü Direktörü Ken Roth batıda da birçok insanın teknolojik değişim, küresel ekonomi ve artan eşitsizlik nedeniyle haklara erişemediğini düşündüğünü belirtiyor. “Terör olayları” endişe ve korku yaratıyor. Bu korku bazı gruplarda etnik, dini ve ırksal olarak daha çeşitli hale gelen topluluklara dair rahatsızlık yaratıyor. Ayrıca bu gruplar hükümetlerin ve seçkinlerin bu endişelerini görmezden geldiğini düşünüyor. Roth’a göre popülistlerin cazibesi bu noktada artıyor: statükoya karşı artan halkın hoşnutsuzluğuyla birlikte popülizm büyüyor. Popülizmin karşısında solun ne yapması gerektiği üzerine yazan Eric Fassin de popülizmde “söylenecek her söze, önünü ardını düşünmeden imza atacak kitleye seslenmenin ve bu topluluğun sayısını artırmanın esas amaç olduğunu” belirtiyor.
En çok demagoji ve fanatizmin baskınlaşmasıyla, çoğulculuk karşıtlığıyla, ifade özgürlüğü ve yargı bağımsızlığının ortadan kalkmasıyla, yabancı düşmanlığı ve faşizan etkilerle birlikte tartışılan bu kavramdan söz etmemin çocuklarla da ilgili bir sebebi var.
Hakikati ortaya çıkarmak
Hayatta olan biten her şey çocukları, onların hak ve özgürlüklerini etkiliyor. Her ne kadar Biden dönemine girilmiş olsa da Trump ve pek çok liderle birlikte anılan popülist politikalar devletlerin insan haklarını rejimlerini doğrudan etkiliyor. Bu politikalar insan haklarını ihlal ediyor, insan haklarını savunmayı zorlaştırıyor. Bu dönemde insan hakları savunucularına baskılar, karalamalar artıyor, hakikati ortaya çıkarmak zorlaşıyor. Oysa insan hakları mücadelesi adaletin, eşitliğin, özgürlüğün yanı sıra bir hakikati ortaya çıkarma meselesi… Bu yüzden de insan hakları savunucuları hakikati ortaya çıkarmak, ihlalleri görünür kılmak için yeni yöntemler arıyor.
Elmalı davası…
Geçen hafta yine hepimiz; o an için günlerce konuşulacağını, mutlaka bir dönüşüme yol açacağını bize düşündürten bir saman alevinin içine düştük. Antalya’nın Elmalı ilçesinde iki kardeşin istismarına ilişkin davanın sanıklarının tahliye edildiği bilgisi sosyal medyada yayıldı ve büyük bir öfke uyandırdı. Öfkeyi besleyen, büyüten çocuklara ait olduğu belirtilen, istismarı düşündürten çizimler oldu. Bu çizimler olaya karşı öfkeyi artırırken bir yandan da bazı haklı tartışmalara yol açtı: Sonuçta bu çizimler dosyada bulunuyorsa delil niteliği taşıyordu. Nasıl olur da bu şekilde deliller yaygınlaştırılabilirdi? Ama daha da önemlisi bu çizimler çocukların yaşadıklarını dile getirdikleri bir paylaşımdı. Nasıl olur da çocukların izni olmadan, belki de kendilerine özel yapılan bu çizimler özel hayatın gizliliğini ihlal ederek paylaşılabilirdi?
Olayı takip eden avukatlardan biri bu tartışmaların ardından sosyal medyadan çocukların çizdiklerini paylaşmaktan hiç “haz” almadığını, ama kimsenin sanıkların Ocak ayında tahliye olduklarında ses çıkarmadığını ancak bu resimler görüldüğünde “ortalığın yıkıldığını” söyledi. “Demek ki resimleri görmeden ikna olmuyor, üzülemiyorsunuz” diye de ekledi.
Bu sözler Elmalı olayının popülizmle ilgisini netleştirdi. Çünkü genellikle popülizm hak arama çabasıyla başlıyor. Elmalı olayında olduğu gibi adalete erişilmediği, bu ihlalin ve etkilerinin görünür olmadığı, istismarın çoğunlukla cezasız kaldığı bir iklimde; daha kalabalık bir kitleyi harekete geçirme talebiyle, “ortalığın yıkılması” gerektiği bilgisiyle… İşte burada da Fassin’in dediği gibi önemli olan kitleye seslenmek, bu topluluğun sayısını artırmak oluyor, önünü arkasını hiç düşünmeden…
Kısır bir ihlal döngüsü
Elbette hak arama çabası ile ancak ne yazık ki önü ve arkası düşünülmeyen davaya ilişkin yürütülen savunuculuk sürecinin ardından yeniden tekrar etmek iyi olabilir. Çocuk istismarı; insanların, toplulukların “üzülerek”, anlık büyük öfke ve büyük hınç gibi onlarda “büyük duygular” uyandırarak çözülebilecek bir sorun değil.
Çocukların haklarını savunurken tıpkı popülist politikalarda olduğu gibi; olayın taraflarını “istismarcılar” ve “çocukları savunanlara” indirgeyerek “savaş” açmak, sorunların temel sebeplerini incelikli bir şekilde kavramadan, ilkeleri ihlal ederek, demagojiler yapmak, fanatizme dönüşen söylemleri kullanmak bizleri hiç istemeden de olsa kısır bir ihlal döngüsüne sokar. Çocukların yeniden yeniden şiddete maruz kalmasının önünü açar. Niyetimiz bu olmasa bile…
Yapmamız gereken popülist politikaların bizi ve elbette çocukları düşürdüğü zorluğun farkında olarak, bu zorluklarla yüzleşerek, yeni toplumsal birliktelik oluşturmaya katkı vermek… Bu politikalara karşı tetikte olmak, şiddetin gerçek sebeplerini, hangi ilişkilerle ortaya çıktığını unutmamak, bu ilişki biçimlerini yeniden üretmemek… Çocuk haklarını savunmamız için ne hükümet yetkililerine yasa değişikliği için “yalvarmamız” ne de “istismarcılara karşı savaş açmamız” gerekiyor. Çünkü davayı takip eden bir diğer avukat Antalya Barosu Çocuk Hakları Merkezi’nin Başkanı Serap Ertuğrul’un da dediği gibi “çocuk hakları mücadelesi popülizme kurban edilmeyecek kadar değerlidir.”