Afganistan zaten son haftalarda “ülkemize istila eden genç, erkek mülteciler” başlığıyla yoğun şekilde Türkiye’nin gündemindeydi. Ama şimdi farklı. Şimdi tüm dünya, hep birlikte “izliyoruz”. Türkiye’ninki daha çok Kabil Havalimanı’na asker yollamasıyla ilgili bir izleme ama bazılarımız için “empatik” bir tarafı da var gibi. Bugünlerde Afganistan için sıklıkla sorduğumuz “Nasıl bir geleceği var?” sorusunu sanki biraz da kendimiz için soruyoruz.
Taliban’ın ülke yönetimini tamamen ele geçirmesinden bir gün sonra Afganistan’da çocukların durumuna ilişkin yayımlanan bir rapor var. BM Silahlı Çatışmalar ve Çocuklar Özel Temsilcisi Virginia Gamba tarafından hazırlanan bu rapor, Ocak 2019 ve Aralık 2020 dönemini ele alıyor. Rapor son iki yılda Afganistan’da en az 6.131 çocuğa yönelik ağır ihlal gerçekleştiğini belirtiyor. Bu dönemde 1635 çocuk öldürülmüş, 4135 çocuk sakatlanmış, çocukların okullarına ve hastanelere yönelik yüzlerce saldırı gerçekleşmiş. Raporun ele aldığı son iki yılda çocukların kaçırılması ve silahlı çatışmada kullanılması da artmış. Bu dönemde en az 260 çocuk silahlı çatışmada yer almış. Bu çocuklar el yapımı patlayıcı yerleştirmekten, intihar saldırıları düzenlemeye ve hükümet güçlerine karşı savaşmaya kadar kullanılmış. Ayrıca çocuklar savaşan yetişkinler tarafından seks işçiliğine zorlanmış, cinsel şiddete maruz bırakılmış. Raporda dikkat çekilen bir diğer konu ise çocukların tutuklanmaları ve gözaltına alınmaları. Raporun ele aldığı son iki yıl içerisinde yüzlerce çocuk gözaltına alınmış. Örneğin Taliban üyesi olduğu belirtilen en az 318 çocuk Afganistan’daki hapishanelerde tutukluymuş.
Yıllardır devam eden çatışmaya COVID-19 küresel salgını da eklenince Afgan çocukları çatışma ve kaos ortamının etkisine daha açık hale gelmiş. Yoksulluk, işsizlik, gıda güvenliğinin olmayışı ise çocukların kaçırılmasının, silahlı çatışmada kullanılmasının ve cinsel şiddete maruz bırakılarak sömürülmesinin önünü açmış.
Rapora göre çocukların maruz kaldığı bu ağır hak ihlallerin faili çoğunlukla Taliban.
Raporun yayımlandığı gün, Taliban ülke yönetimini ele geçirdiği için BM Genel Sekereteri Antonio Guterres de bir açıklama yaptı. Guterres, Taliban yönetiminin insan hakları üzerindeki “ürpertici” kısıtlamaları ile kadınlara ve kız çocuklarına yönelik artabilecek ihlaller konusunda kaygısını paylaştı.
Benzer kaygılar ve dahası somut korkular Afgan kadınlarında da var. Bu haklı korkunun ve kaygının temelini Taliban’ın Afganistan’ı 1996 ve 2001 yılları arasındaki yönettiği dönem oluşturuyor. Bu dönemde kadınların çalışmasının yasaklandığını, kız çocuklarının okula gitmesine izin verilmediğini biliyoruz. Oysa o günden bugüne Afganistan’da çatışma ortamına karşın kadın ve çocuk hakları açısından pek çok kazanım gerçekleşti. Kadınlar Taliban’ın tüm bu kazanımları yok edebileceğini düşünüyor.
Ancak Taliban bu kez, uluslararası meşruluğunu sağlamak için ılımlı bir tutum sergileyeceğine dair mesajlar vermeye çalışıyor. Salı günü UNICEF’in bu konuyla ilgili bir açıklaması oldu. UNICEF’in Afganistan’daki saha operasyonları şefi Mustapha Ben Messaoud, Afganistan’ın bazı bölgelerindeki Taliban temsilcilerinin kız çocuklarının eğitimine destek verdiğini belirtti. Bu konuda Taliban temsilcileriyle görüştüklerini ve Taliban’ın bu ılımlı yaklaşımdan dolayı umutlu olduklarını ekledi.
Kayseri’deki Afgan Mülteciler Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği kurucularından Dr. Zakira Hekmat’ın ise öyle bir umudu yok. DW’ye verdiği söyleşide Hekmat, Taliban’ın eline geçmekten korkan kadınların çatılardan atladığını doğruluyor. Taliban’ın girdiği yerlerde elektrik santrallerini, telefon kablolarını söktüğünü söylüyor. Hekmat, Gazne’deki ailesinden 1,5 haftadır haber alamıyor. Benzer bir durum, telefon hatlarının çekmemesi Kabil’de de başlamış. Bu durum insanların birbiriyle olan iletişimini engelleyebilecek. En önemlisi ise Dr. Zakira Hekmat, Taliban yönetimi altında yaşamanın kız çocukları ve kadınlar için “ölüm” demek olduğunu dile getiriyor.
UNICEF, Taliban’la görüşmeye devam etsin elbette ama Taliban’dan kaçmak için uçağın kanatlarına tutunan insanların görüntüleri, Taliban götürmesin diye çatıdan atlayan kadınların haberleri, Taliban sözcüsünün “Kadınların erkekler olmadan sokağa çıkmasına izin vereceklerini” belirten cümleleri varken, kadınlar Taliban’ın ılımlı olacağına hiç güvenmiyor ve bu konuda dayanışma çağrısı yapmaya devam ediyor. Bu çağrılar devam ederken, bize düşen Afgan kadın yönetmen Sahraa Karimi’nin Kabil ele geçirilmeden hemen önce yaptığı çağrıda belirttiği gibi; “Afgan kadınlarının, çocuklarının, sanatçılarının sesi olmaya çalışmak”, orada yaşanılanları, yaşanılabilecekleri görünür kılmak…
Bir de Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmış binlerce Afganın nasıl bir yerden geldiğini unutmamak… Hem belki böylece son haftalarda yaptığımız ırkçılıktan utanır, ondan kurtulmayı başarabiliriz. Salgın, ekonomik kriz, yangınlar, Kürtlere yönelik nefret saldırıları, Altındağ’da Suriyeli mültecilere yönelik gerçekleşen pogrom derken, kaygıyla sorduğumuz “Nasıl bir geleceğimiz var?” sorusunun yanıtına da biraz olsun umutlu bir katkı veririz.