2012 kışı ne kadar soğuk olmuştu hatırlamıyorum. O kıştan hatırladığım 26 yaşında, iki çocuğu olan genç bir kadın, Emine Akçay.
O kış Adana’da eşi ve kendisi bir yıla aşkın süre işsiz kalan ve ev kirasını sekiz aydır ödeyemeyen Emine Akçay çocuklarının üşüdüğünü görünce cebindeki son parayla odun almaya gitmişti. Ancak elindeki çok az parayı gören oduncu “Bacım bu paraya odun mu olur” demişti. Emine Akçay vazgeçmemiş, ısrar etmiş ve sonunda bir çuval odunu alıp eve götürmüştü. Fakat odunlar ıslandığı için yanmıyordu. Emine lastik parçalarıyla odunları tutuşturmaya çalıştı. Ama olmadı. Çocuklarının ısınması için çalıştırdığı saç kurutma makinesini küçük oğlunun eline veren Emine diğer odaya gidip intihar etti.
Komşuları kaynak ustası eşinin iş yerinin bir yıl önce kapandığını, Emine’nin ise tarım işçiliği yaparak evi geçindirmeye çalıştığını anlatmıştı. Ancak Emine olaydan 7 ay önce ikinci çocuğunu doğurduğu için bir süredir çalışamıyordu. Eşi de iki ay önce Osmaniye’nin bir ilçesinde şantiyede iş bulmuş ve çalışmak üzere oraya gitmişti. Ancak biriken borçları ödemeye öncelik verince eve yeterince para gönderemiyordu. Komşular üç gündür evde yemek pişiremeyen Emine Akçay’ın çocuklarıyla birlikte büyük bir yoksulluk içinde yaşamaya çalıştığını söylemişti.
2013 kışını ise biraz hatırlıyorum. Öncesinde çok sert olacağı belirtilmişti. Bu konuda pek çok haber yapılmıştı. O kış yapılan bir başka haber ise Ayaz isimli 40 günlük bebeğin haberiydi.
Ayaz Konya’nın Ereğli ilçesinde iki katlı kerpiç evin ikiye bölünmüş olan tek odalı bölümünde oturan ve eşi askerde olan Maviş Eşme’nin iki çocuğundan biriydi. Annesi gece emzirmek için uyandığında henüz nüfusa kayıt ettirmediği oğlu Ayaz’ı yatağında hareketsiz bulmuştu. Üst katta oturan eşinin akrabalarını çağıran anne bebeğinin nefes almadığını ve ölmüş olduğunu anlamıştı.
Maviş Eşme sabahı bekledi. Ayaz’ın defin işlemleri için sağlık ocağına giderek ölüm raporu almak istedi. Rapor için eve gelen sağlık görevlileri bebeğin vücudunda herhangi bir yara, darp ve boğulma izi bulunmadığını gördü ve ölümün soruşturulması için polise haber verdi. Soruşturma sonucunda Ayaz’ın ölüm nedeninin zatürree olduğu anlaşıldı. Ayaz’ın annesi ve kardeşiyle yaşadığı odanın camlarının bir bölümü kırıktı ve naylonla örtülüydü. Çok sert olduğu söylenen kış böyle geçiyordu.
Maviş Eşme’ye geçinmeleri için yardım etmeye çalışan, bitişikte oturan tanıdıkları olaydan sonra kendilerinin de yazın tarım işçiliği yaptığını, kışın kağıt topladıklarını söyledi. Ayaz’ın annesinin herhangi bir yardım almadığını da ekledi. Çevreden odun bulursa onları getirip, sobada yakarak iki çocuğunu ısıtmaya çalıştığını, battaniyeye sarılı olmasına rağmen evin camlarının bazılarının kırık olduğu için Ayaz’ın üşüttüğünü ancak kendi evlerinde de kömür olmadığı için bir şey yapamadıklarını anlattı.
Bu olayların yaşandığı yıllar 2008 küresel ekonomik krizinin ve büyük durgunluğun yaşandığı zamanlardı. Hatırlayacaksınız ilk olarak 2007 yılında ABD’nin finans alanında hissedilen kriz 2008 yılına gelindiğinde çok büyümüş, küresel hale gelmiş ve yoksulluğun, işsizliğin artmasına yol açmıştı.
UNICEF Innocenti Merkezi bu döneme ilişkin bir rapor yayınlamış bu krizin ve durgunluğun çocukları nasıl etkilediğini anlatmıştı. Rapora göre; durgunluğun etkisini en çok gösterdiği ülkelerde, bu durumdan hem en çok zarar görenin, hem de durgunluğun getirdiği yükü en uzun süre omuzlarında taşıyacak olanların çocuklar olduğu belirtilmişti. O dönemde yoksulluk her ülkede kendini farklı şekillerde gösterse de en gelişmiş 41 ülkede bile yaşayan 76,5 milyon çocuk yoksulluk içinde yaşamak zorunda kalmıştı. Rapor Türkiye’den de söz ediyordu ve rapora göre 2012’de Türkiye’de üç çocuktan biri yoksulluk içinde yaşıyordu.
Pek çok iktisatçı bugün ekonomik ve politik olarak yaşadığımız pek çok durumun bu krizin devamı ya da aşamaları olduğunu söylüyor. Bugün 2008’den farklı olarak “çoklu bir krizden” de söz ediliyor. Yaşanan finansal krize iklim krizi, salgın, demokrasi ve insan hakları krizleri de eklenince eşitsizliğin gün be gün aratacağı, yoksulluğun derinleşeceği ve etkilerinin çok daha büyük tahribatlar yaratacağı belirtiliyor. Bu konuda araştırmalar yapılıyor. Durumu anlamak ve aslında anlatmak için…
Bahçeşehir Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmanın sonuçları da oldukça çarpıcı. Üniversitenin Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi tarafından yapılan “Covıd-19 Salgınının Hane Gelirleri Üzerindeki Yıkıcı Etkisi” konulu araştırmaya göre “olağan koşullarda işi olan ve geçimini işiyle sağlayan haneler arasında ciddi gelir kayıpları yaşanmıştır. Bu duruma paralel olarak hanelerin yüzde 42,7’sinin borçları artmıştır.”
Bu rakamların yanı sıra araştırma kapsamındaki bir soruya verilen yanıtlar da çok önemli. Araştırma kapsamında katılımcılara hanelerinde 1000 TL tutarında beklenmedik bir harcamayla karşılaştıklarında bu harcamayı nasıl karşılayacakları sorulmuş. 1000 TL tutarında beklenmedik bir harcamayı, katılımcıların yüzde 33,8’i bankadan, yüzde 28,3’ü de aile veya arkadaşlarından borç alarak ödeyebileceğini ifade etmiş. Böyle bir beklenmedik harcamayı ödeyemeyeceğini belirten kesim ise yüzde 27,1’dir. Yani bu bulgulara göre haneler mevcut gelirleriyle uzun süre dayanamayacak durumdalar.
Bu kış ne kadar soğuk olacak bilmiyoruz. Ancak Kasım ayının yüksek doğal gaz ve elektrik zammıyla başladığını düşününce zor bir kış olacağını, bu zor kışta da temel bir hak olan ısınmak için ödenecek paranın pek çok hane için beklenmedik harcama niteliği taşıyacağını anlıyoruz.
Böyle olunca da ısınamadığı için zatürreeden yaşamını kaybeden kırk günlük Ayaz’ın ve hiçbir destek alamadığı için yoksullukla baş etmekte zorlanan Emine Akçay’ın yaşadıklarının benzerlerini yaşamak ve duymak kaçınılmaz gibi. Hayır hayır… Yanlış söyledim. Bunları yaşamamanın ve duymamanın pek çok yolu var. Bunlardan biri de -en azından eşitsizliği, yoksulluğu ortaya çıkan bu ekonomik sistem hemen değişmiyorsa- ısınma, barınma, gıda gibi temel haklara erişemeyenlerimiz için tetikte olmak ve dayanışma mekanizmalarını örgütlenmek. Yoksa bu kış hepimiz için nasıl geçer ki?